Semtin içinde bulunan kulüp, taraftarının gözbebeği. Oyuncular ile kurulan arkadaşlıklar.
Taraftar-oyuncu el ele
Beşiktaşım eski günlere...
Geçmiş Zaman Olur ki ...#2
Ne yaparlarsa yapsınlar, nerden ve nasıl saldırmış olurlarsa olsunlar, marşlarımızla, tezahüratlarımızla, atkılarımızla, formalarımızla, ruhumuzla, çoluğumuz-çocuğumuzla, inancımızla, çıkarsız aşkımızla, analarımızın duaları ile, yitirdiğimiz bedenler ile bezenmiş barikatı aşamayacaklar. Onurumuzla, gururumuzla, Şerefimiz ve Hakkımızla hep var olmak için… Son Barikatın Adıdır Beşiktaş
Hazırlanan dosyalar ( İmza Kampanyası - Fulya Projesi) başta Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yonetim Kurulu Başkanlığı olmak üzere BJK Divan Kurulu Başkanlığına da verilmek üzere ilgili kişilere ve adreslere 29 Temmuz 2008 tarihinde resmi olarak teslim edilmiştir.
Bu çalışmalara destek veren herkese bir kez daha teşekkur ederiz.
Bir avuç pirinçle avunan biri varsa odur seni seven, çiçek parasına kıyıp dostlarına simit alan odur, gümüşbalıkları suları ışıkla boyadığında sen görürsün, seni sevenler görür.
Üzme güzel canın Kartalım. Melanetler birer birer n’eder sana? Onar onar gelsinler. Artarak gelsinler. Sen yine bize akgöğü anlatacaksın.
Çocukların sokağa atılmış, babaevin peşkeş çekilmiş… Ey şehri terk etmem diye tutturmuş kedilerin aşkar oyun arkadaşları, merhaba cigarası gibi akkara hüznünü sabah sabah tüttürenler, yatakta dönenip dururken, göğsünde sıkışıp kalan bu huzursuzluğun nereden aktığını bilenler ey, ey siyaha usulca yanaşan beyazı gören gözler, yağmurlu gün gelende aşkınız tazelensin. Gümbürdesin yine için için tutuşan, kan ve ateşle yıkansın ifrazatla örtülmek istenen taze güzellik. Ey güzel Beşiktaşlı başını dik tut. Sen, ters çevrilmiş portakal kasasındaki kurutulmuş balık ve defne ve zeytinyağını paylaşmanın güzelliğisin. Sen, iyileşip de beni barikat yoldaşlarım ayağa kaldırdı diyensin. Sen, bir kere görüp de seviverdiğin o en uzaktakinin yolunu bekleyensin. Ah paralı zamanımıza gelse de, ağabeylerimize hesap ödetmesek demenin sevincisin. Her güzel günde akla gelen ve her zor günde akla gelen ve hep akla gelen ve dahi akıldan çıkmayansın. Ey Beşiktaşlı başını dik tut.
Duvarına astığın o gazete kesiğinin, sararmış hüznünü unutma. O elini göğsüne götürmüş sarı saçlı yakışıklı çocuğu, o güzelim serseri zenciyi, o oya işler gibi çalım atan ecdadını, o ağabeyleri, babaları… Ama hüzün, dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik olsun. Ve herkes bilsin o sessizlikten sonra ne geldiğini.
Üzme güzel canın Kartalım, başını dik tut güzel Beşiktaşlı.
Beşiktaş sevdalısı, Beşiktaş neferi, Beşiktaş eski basın sözcüsü…
Her daim gülen yüzü ile, Beşiktaş’tan söz ederken coşkulu surat ifadesi ile hatırladığımız Cenk abimiz…
Basın sözcülüğü görevini layıkıyla yapmış; Beşiktaş’lı olmanın erdemini, vefasını omuzlarında gururla taşımıştır. John Benjamin Toshack zamanında, Beşiktaş’ın sembol ismi “Recep Çetin” in artık kadroda düşünülmediğini habercilere iletirken, yüzündeki üzgün ve mutsuz ifade gözlerden kaçmaz.
“Yeni teknik direktörümüz John Benjamin Toshack, dün akşam saatlerinde kulübümüze bu sene takımımızda bulunmasını düşünmediği futbolcuların listesini vermiş bulunmaktadır. Bu futbolcu kardeşlerimize, yeni kulüp bulmaları konusunda her türlü yardımı ve ilgiyi göstereceğimizi belirtmek isterim. Yıllar boyunca Türk futboluna,milli takıma ve Beşiktaş’ımıza büyük hizmetlerde bulunmuş olan değerli futbolcumuz Recep Çetin ile hocamızın kararı gereği maalesef yollarımız ayrılmış bulunmaktadır.”
Cenk Koray, bu açıklamayı yaparken, gözlerinin dolmasına ve yanaklarından süzülen yaşa engel olamamıştır.
Büyük Beşiktaş’lı Cenk Koray 23 Temmuz 2000’de geçirdiği kalp krizi ile aramızdan ayrılmıştır.
Ruhu şad olsun...
Beşiktaş özkaynağının temsilcilerinden olan Yusuf Tunaoğlu, Baba Hakkı’nın söylemiş olduğu “ Şenollar, Birollar Gider; Yusuflar, Sanlılar Gelir” in baş aktörlerindendir. Baba Hakkı’ya söz veren forvetler, akabinde daha çok para veren Fenerbahçe’ye gidince, Baba Hakkı bu sözü söyleyerek Yusuf’un habercisi olmuştur.
17 yaşında A Takım’a çıkan Tunaoğlu kısa vadede Beşiktaş’ın ve Türk futbolunun yıldızı olmuştur. Gencecik yaşına rağmen Hakkı Yeten’li, Şükrü Gülesin’li efsane kadroda yer alarak, efsanelerden biri olmuştur.
Henüz 21 yaşında iken Anderlecht’in ısrarlı teklifi sonucu transfer olacakken, geçirdiği trafik kazası ile transferinden vazgeçilmiştir.
Oynadığı futbol ile her daim adından söz ettiren Tunaoğlu, Beşiktaş’ın deli ve asi çocuğu olmuştur. Uzunca bir dönem altyapımızda da görev alan “Asi Çocuk”, 22 Temmuz 2000 senesinde geçirmiş olduğu kalp krizi ile aramızdan ayrılmıştır.
Semt Bizim, Aşk Bizim
Beşiktaş, Halkın Takımı’dır. Ve öyle de kalacaktır.
Tarihi mabedimize vurmak isteyeceğiniz ve vuracağınız her bir kazma, Semt’imiz insanlarına ve biz Beşiktaş taraftarlarına vurulmuş olacaktır.
“Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yapılan tespit ve değerlendirme sonunda 2863 Sayılı koruma yasası kapsamında Stadyum tescil edilmiş ve “korunması gereken kültürel varlık” olarak koruma altına alınmıştır.
Bununla birlikte, Stadyumun bulunduğu Dolmabahçe Vadisi “Kentsel ve Tarihsel SİT Alanı” ilan edilmiştir.
Vadiye yapılmak üzere ne yazık ki, benzer girişimlerin sürdürüldüğüne üzülerek tanık oluyoruz. Hukuka aykırı ve meşruiyeti olmayan bu girişimlerin gerçekleşmesi halinde tarihi Dolmabahçe Vadisi yok olacaktır.”
İşte! Mimarlar Odası İst. Şub. Bşk.lığı ile yaptığımız 10 Temmuz 2008 tarihli görüşme metni:
Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Sayın Yıldırım Demirören’in yeni stat projesi ile ilgili olarak,
24 Şubat 2008 yılı mali kongresinde yaptığı açıklamalar hepimizin malumudur.
Beşiktaş’a gönül vermiş taraftarlar olarak; kulaktan dolma bilgilerle kafaların karıştığı, ehli olmayanın
açıklama yaptığı,”mabet” olarak tanımladığımız stadımızla ilgili güncellenmiş,sağlıklı bilgilere ihtiyaç duymaktayız.
Bilgilerimiz doğrultusunda yöneltmiş olduğumuz sorulara Mimarlar Odası tarafından verilecek
aydınlatıcı yanıtlar ve eğer var ise, konu ile bağlantılı başkaca ek bilgiler bizleri ziyadesiyle memnun edecektir.
Son yıllarda Ülkemizdeki stadyumlarla ilgili kimi projeler sık sık gündeme gelmektedir. Söz konusu projeleri genel olarak iki grupta toplamak mümkündür :
a) Stadyumların tamamen kaldırılması ve başka yerde yapılması.
b) Stadyumların büyütülmesi ve başka fonksiyonların eklenmesi.
Bu kapsamdaki girişimler; İmar Planında açık spor alanı olan alanlara ticari fonksiyonlar ve yapılaşma getirilmesi,
varsa stadyumun “kültür varlığı” niteliğinin ortadan kaldırılması, kent ortak donatı alanının ve kamusal alanın niteliğinin
ortadan kaldırılması, toplumsal belleğin yok edilmesi gibi sorunlara neden olabilmektedirler. Bu nedenlerle projelerin, spora katkısı değil, kimi çevrelere katkısı olduğu yönünde değerlendirmelerin tartışmaları yapılmasına yol açmaktadırlar.
Kentlerimizin plan bütünlüğünden kopuk, operasyonel nitelikteki bu tip kararların kentimize ve spora bir yarar sağlamayacağı açıktır. Kentimizin geleceği ile sportif gelecek birbiriyle çelişmez. Tam tersine paralellik gösterir.
Sağlıklı ve nitelikli bir kentleşme, sağlıklı ve nitelikli sportif alanları barındırır. Ancak, istikrarlı ve sürekli bir sportif başarının böyle bir ortamda yükselebileceğini sportif çevrelerin ve kamuoyunun bilmemesi mümkün değildir. Şüphesiz ki, asıl sorumluluk yöneticilere düşmektedir.
Yukarıda gelişmeler üzerine yaptığım genel değerlendirmelerden sonra öncelikle İnönü Stadı’nın stadyumlarımız içersinde tarihsel, özgün ve çok önemli nitelikleri olduğunun saptamasını yaptıktan sonra sorularınızı kısaca yanıtlamaya çalışalım.
1 – İnönü Stadyumu, tarihi eser kapsamında ve koruma altında mıdır? Bir başka ifadeyle; İnönü Stadyumu’nun hangi alanları tarihi eser kapsamında olup koruma altındadır?
İnönü stadyumu, tarihi Dolmabahçe vadisinde, Dolmabahçe Sarayı’na yakın, Boğaziçi’nin siluetini etkileyebilecek bir çok önemli bir yerde, konumlanmıştır. Ayrıca bölge İstanbul’un önemli bir noktasında, topoğrafik ve peysaj değerleri de önemli olan bir yerdir. Stadyumun çok yakınında, kamuoyu tarafından “Gökkafes” olarak bilinen bina yapılarak Vadi’nin özelliklerine ve İstanbul’un siluetine zarar verilmiştir. Vadiye yapılmak üzere ne yazık ki, benzer girişimlerin sürdürüldüğüne üzülerek tanık oluyoruz. Hukuka aykırı ve meşruiyeti olmayan bu girişimlerin gerçekleşmesi halinde tarihi Dolmabahçe Vadisi yok olacaktır.
Stadı tek başına değil, bu çevresel bütünlük içersinde değerlendirmek gerekir.
Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yapılan tespit ve değerlendirme sonunda 2863 Sayılı koruma yasası kapsamında Stadyum tescil edilmiş ve “korunması gereken kültürel varlık” olarak koruma altına alınmıştır.
Bununla birlikte, Stadyumun bulunduğu Dolmabahçe Vadisi “Kentsel ve Tarihsel SİT Alanı” ilan edilmiştir.
2 – Mimari Literatüre göre, İnönü Stadyumu nasıl tanımlanabilir?
Bilindiği gibi İnönü Stadyumu Jimnastik sporlarının yapılacağı bir saha olarak tasarlanmıştır. Zamanla tamamen futbol sahasına dönüştürülerek bu özelliği ortadan kaldırılmıştır. Yapıldığı dönemin spor sahaları özelliklerini taşımaktadır. Bölge topografyasına ve çevreye uyumlu bir tasarım dikkati çekmektedir. Zamanla yapılan eklerden bina olumsuz bir şekilde etkilenmişse de temel özelliklerini korumuştur. Tarihsel nitelikleri ve özgün yapısı ile korunması gereken kültür varlığı olarak mimari değeri vardır.
3 – Konu ile ilgili değerlendirmelerde, mimari bütünselliğin korunmasından bahsedilmektedir.”Mimari bütünsellik” kavramı neyi ihtiva etmektedir ve İnönü Stadyumu özgülünde, yıkım ve yeniden yapım projeleri, söz konusu bütünselliği nasıl ihlal etmektedir?
Stadyum, bir bütün olarak tasarlanmış ve değişik evreler geçirmiştir. Bu şekliyle tarihe ve toplumsal belleklere mal olmuştur. Söylendiği gibi “yapının çok az bir kısmını muhafaza edip diğer kısımlarını yıkarak stadı büyütmek” hatta binaya “iş merkezi eklemek” yapının bütün niteliklerini ortadan kaldıran bir müdahale anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, bir mimari anlayışla bağdaşmadığı gibi evrensel ve ulusal koruma hukuku ile de bağdaşmamaktadır.
4 – Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sayın Eyüp Muhçu, basına da yansıyan “Korunması gereken kültür varlığı olan İnönü Stadyumu’nun yıkılıp yapılması bir yana, mimari yapısına bile dokunulmamalı” açıklaması ile neyi ifade etmektedir?
İnönü stadının “korunması gereken kültür varlığı” olmasına neden olan -başta mimari niteliği olmak üzere- özelliklerinin ortadan kaldırılması şeklindeki müdahalelerin olmaması gerektiği pek tabiidir…
5 – Kulübümüzün yeni stat projesi ile ilgili olarak; tarafınıza (ve bilginiz dahilinde Anıtlar Kuruluna) sözlü yada yazılı olarak bir sunum gerçekleştirilmiş, onay içerikli bir başvuruda bulunulmuş mudur?
Kamuoyuna yansıtıldığı şekilde; stadın deniz tarafındaki kapısını sadece muhafaza eden, diğer kısımları yıkarak büyüten ve ticari fonksiyonların da eklendiği; bu nitelikleri ile hem binayı yok eden hem de bölgeye zarar veren bir projenin onayı için Koruma Kurulu’na başvurulduğu ve bu başvurunun ilgili Kurul tarafından haklı olarak reddettiği bilinmektedir.
6 – 2003 yılında yeni açık tribününde ve stadyumda yapılan düzenlemelerle ilgili müellif veya sivil toplum kuruluşları başvuruları üzerine açılmış ve süren bir dava var mıdır?
2003 yılında yapılan düzenlemelerle ilgili açılmış bir dava yoktur. Ancak, yapılan işlemlerle ilgili olarak Koruma Kurulu’na yazı yazılarak bilgi istenmiş ve gerekli uyarılar yapılmıştır.
7 – Geçtiğimiz aylarda BJK Kulübü’nün açıkladığı, stadın yıkımı ve yeniden yapımı ile ilgili olarak fiili bir adım atıldığında tarafınızca herhangi bir hukuki işlem başlatılacak mıdır?
İnönü Stadyumu ile ilgili gelişmeleri dikkatle izlemekteyiz. Zira, olası bir yıkım İstanbul’a çok şey kaybettirecektir ve tarihi Dolmabahçe Vadisi’ni “rantiye alanına” çevirmek isteyenleri cesaretlendirecektir. Bu duruma duyarlı İstanbulluların izin vermeyeceği gibi güzide Beşiktaş Jimnastik Kulübü’müzün taraftarlarının da razı olmayacağı kanaatini taşıyorum.
Dileğimiz, bu yönde adımların atılmasından vazgeçildiğinin bir an önce kamuoyuna açıklanmasıdır. Aksi halde, şehirciliğe, mimarlığa ve koruma yasalarına açıkça aykırı olan bu girişimlerin durdurulması; tarihi Dolmabahçe Vadisi’nin ve tarihi İnönü Stadyumu’nun korunması için hukuka başvurmaktan başka yol kalmamaktadır.
Sağlıklı, nitelikli spor sahaları ve sportif başarı dileklerimizle…
-Hiçbir zaman ödenemeyeceğini bildiğimiz bir vefa borcumuz olduğu için...
-Kulübümüzün Şeref’in Kulübü, futbol takımımızın da Şeref’in Çocukları olarak anıldığı bir tarihimiz olduğu için...
-Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne canı pahasına bir stat kazandırarak şehit olmuş Şeref Bey için...
-Beşiktaş’ın stadına Şeref Bey denilmesini bir hak olarak gördüğümüz için...
-Beşiktaş’a ait isimlerin, alanların yani değerlerin satış konusu yapılmasını şanlı tarihimize karşı bir ihanet olarak gördüğümüz için...
- Şeref Bey’in adının, geçmişteki fetret devrinin haksız ve çirkin yaptırımlarına maruz bırakılmasına, geçmişin siyasi çekişme ve ihtiraslarına kurban edilmiş olmasına rıza göstermediğimiz için...
Beşiktaş Şeref Bey Stadı dedik.
Bu süreç içerisinde imzaları ile destek vermiş olan tüm Beşiktaş’lılara teşekkür ederiz.
İnsan,söyle bir adım geriye attığında resmi daha boyutlu görüyor. Beşiktaş’ın iki kaptanı, birbirlerine böylesine bir öfke biriktirerek mi bunca zamandır ilk on bir oldular? Bu takımın içinde Beşiktaşlı olma gururu, O’nun yükleyeceği hiçbir değer bunca yıldır bırakın oyuncularımızı, kaptanlarımız tarafından dahi içselleştirilememiş ise… Eşelesen daha neler çıkacak kim bilir… Hani yarattığın ahlak? O suçlu, bu suçludan öncesi var…Daha mühim olanı….
Şimdi olaya biçilen mahiyet resmi açıklama ile duyuruluyor;
Diyor ki; “…Beşiktaş ilkeleri doğrultusunda bizim için her şeyden önemli olan iyi ve örnek insan olmaktır. Futbolculuk bu kriterlerden sonra gelir. Bahsi geçen her iki oyuncuyu da süresiz kadro dışı bıraktık ve kendilerine daha sonra belirleyeceğimiz çok ağır para cezaları vereceğiz. Bu, aldığımız idari bir karardır. İlerleyen günlerde gereken uygulamaları yapacağımızı söylemek isterim.”
Biz normal olana nasıl seviniyoruz düşünsenize bi; bütün takımın birbirine sarılmasını, kardeşlik, birlik-beraberlik atfedip bununla gururlanıyoruz, mutlu oluyoruz, seviniyoruz, bunu yazıyoruz satir aralarında…hatta başlığı açılır oluyor..Normal olan bir şey bizde bu hissiyatı uyandırıyor ise, o karenin bir gerçeklik ifade ettiğine nasıl inanalım şimdi?
Bu yüzdendir ki ‘Beşiktaşlılık ilke ve duruşu’ mikrofon önünde sadece bir ezber olarak kalıyor. Yangın yerinde sigara içmektir bu, su taşımak değil. O ana kadar ki birikimi göremiyor, eksik olanın ne olduğunu tespit edemiyor isen, kıssadan hisse çıkartamıyor iseniz, Beşiktaş’ın şerefi futbolcuya kesilen para cezası ile takas edilemez.
Artik kafanıza dank etsin! Kendiniz içselleştirip, yaşatamadığınız Beşiktaşlılık ilke ve durusunu, O’nun ahlakını, siz allem-i cihan olsanız dahi bu camiaya tesis edemezsiniz.
Olay, sadece bugünün sorunu değil; bu olay sadece bir cerahat… Beşiktaş’ın bağışıklık sistemini yok ettiniz siz. İçerde, çok daha derinde bir ateş var, iltihap var. Hastalığın reçetesi ne süresiz kadro dışı kalmalarıdır, ne de maddi yaptırımlardır. Bugün bu, yarın başkaları… O eve önce günesin girmesi lazım; Şeref’in, Hakki’nın, geleneğinin ahlakinin hakim olması lazım o evde.
*‘Beşiktaş, sen bizim ahlakımızsın!’ diyebilmek lazım önce.
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm.
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.
Design by Arifin Hussain | Adaptación a Blogger por Blog and Blogger Templates