31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ercan Aşıkoğlu Baba Oldu

"Gerçek Beşiktaş" Hentbol Takımımız'ın başarılı oyuncusu Ercan Aşıkoğlu baba oldu.
Zeynep Alya ismi koyulan Yavru Kartalımız'a ailesi ile bitimsiz sağlık ve mutluluk diliyoruz.

SonBarikat

* Fotoğraf resmi sitemizden alınmıştır.

30 Mayıs 2010 Pazar

Beşiktaş Şeref'tir; Şeref, Beşiktaş'tır





Beşiktaş ŞEREF'tir; ŞEREF, Beşiktaş'tır! Beşiktaş'ın Şeref'i için "VARIM" diyorsan, ŞEREF'İMİZİN yanında ol.
13 Haziran Pazar
15:00 - Kazan
SonBarikat

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Hayat Kadar Güzel İşte Beşiktaş





Darbeli yılların baharlı günleriydi, ama hiçbir Beşiktaşlı kupaya aç değildi. Sevda doldukça taşıyordu ve yurdun dört bir tarafında Beşiktaşlılar çoğalıyordu. Profesörler, sosyologlar, psikologlar anlam veremiyordu bu çılgınca aşka...
Tam 15 sene sonra gelen "şampiyonluk" sözcüğünü duyunca merak kapladı Kartal yüreğini ve biraz daha sokularak dudaklarının arasından çıkacak olanı özgürce bıraktı 5 yaşındaki çocuk;
-Kerim abi, şampiyonluk ne demek?
-Bizim sevgimizin yanında hiçbir şey demek...

Bizde Beşiktaşlılık Osmanlı Devleti'nin yönetim şekli gibiydi, babadan oğula geçerdi. İlk defa gidilen maçlarda her taraf, her tribün tarih kitabı gibi ezberlenirdi ve oradan çıkacak sorulara verilecek cevaplar hevesle beklenirdi...
Kimisi benim gibi her hafta tuttururdu babasına "hadi yine gidelim o her tarafı SiyahBeyaz olan yere" diye; kimisi de senin gibi uyuyamazdı o gece, hiç bitmesin diye...
Metin-Ali-Feyyaz-Şifo-Rıza varken Walsh ve Wilson'un oynaması gücüme giderdi. Ama ne de güzel koşardı Madida ve Ferdi...
Şampiyonluk maçıydı yine birgün ve TRT canlı yayına bir saat önceden başlamıştı. 2-0 öne geçerken Galatasaray, gözyaşlarım geri kalırmıydı hiç... Yine de amcaoğluna güvenmiştim, 3-2 alacaktık bu maçı ve başka yolu yoktu. Hem almasak ne olurdu ki... Ha yüz damla gözyaşım, ha bir ömür süren Beşiktaşım...
"Müsabaka sonuna kadar saklanacak" yazılı biletleri bugüne kadar saklayacak olanlar vardı aramızda ve tükürük köfte ile depozitolu şişe bira hep bizimle olmuştu, yine olacaktı. Kapalının göbeğinde ansızın "Beşiktaş sen bizim Allahımızsın" patlayacaktı 150 kişiyle. Sonra sessizliği fırsat bilen diğer binlercesi tekrar tekrar aynısını bağıracaktı. Beşiktaşlılığın neresi günahtı...
Valencia maçı; hani Şifo'nun attığı golün verilmediği maç var ya, kapalıya çift turnike ile girdiğim ilk maçtı. Tabii üzerinde ortaokul üniforması varsa ve babandan izinsiz geldiysen onun tadı bambaşka...
3-0'lık Barcelona maçı ile aynı sene 2-0 kaybedilen Milan maçı arasındaki tek fark 3 puan. Taraftar aynı, mabette durduğun yer aynı, takım aynı, ruh aynı, Beşiktaş aynı be...
Bir Denizli maçı olacaktı dakikalarca "Beşiktaşım benim" yapılan... Bir de Bursa maçı olacaktı yenilirken bile 25 dakika "aşığım sana doyamıyorum" söylenen...
Deplasmanlar da bir başka güzeldi eskiden. Tribünde gördüğünü yolda giderken görmek daha farklıydı. İcabında ölümüne gidiyordun ve yanında bir başka ölüme giden... Yolluk parası olmayanın evinde yapıp getirdiği ekmek arası siyah zeytin beyaz peynir vardı. Otobüslerin dili olsa da konuşsa... Yapılan binlerce beste tribünde söylenmeden heba oldu gitti, yanarım da ona yanarım. Dışarıda yapılan dışarıda kalıyor, lakin ne yaparsın işte adı üstünde deplasman...
Abilerimizin yeri de apayrıdır. Hele bir Optik vardı, ben böyle abi görmedim. Kocaeli'ye gidilirken emanet kontrolü yapacak kadar öğretmen; polisle çatışırken senin önüne atlayacak kadar abi; İnönü'ye bir minibüs kadar gelmiş olan Ankaragüçlüleri koruyacak kadar delikanlı; eksi derece Erzurum'a kendi imkanları ile giden tayfayı ısıtacak kadar yoldaştı o.
Yılmaz abi bağırırdı kızardı ama şimdi gördük ki gerekli olan buymuş, eksikliği aranır olmuş. Sarı Murat daha çok susardı ama mevzu olduğunda en önde koşardı. Ankaralı Ayhan abimiz; çözüm odaklı sakin insan, çok kereler çok şey öğrendik, öğrettin.
Biter mi Pembe Hasan'ın kahvehane arkalarında Galatasaray-Fenerbahçe maçında milletin gol diye bağırmasını engellemesi...
Biter mi çArşı'nın yiğitleri Soner ve Berkan abilerimizin söyledikleri...
Ya en delikanlı şehidimiz Oktay'ın atkısını alabildiler mi...
Sabaha kadar say say bitmez Beşiktaş yiğitleri...
Hiç maça gitmemiş hatta televizyonda maç izlememiş Beşiktaşlıyla, Beşiktaş'ı konuşabileceğinizi düşündünüz mü? Peki "abi imkanım olmadı ama ne farkeder ki, biz Beşiktaşlıyız renklerine aşık olmuşuz" diyebileceğini hiç düşündünüz mü? Anladım ki böyle yazsam sabaha kadar sürer gider, daha fazla kafanızı şişirmek istemiyorum ama Yüksel abinin cenazesinde 1000 kişi olsa daha iyi olurdu be... Zira yarın öbür gün Kuarezma geldiğinde havaalanında binlerce kişi olduğunu görünce çok zoruma gidecek...
Yüreğinde gerçekten Beşiktaş sevgisini yaşatan ve Beşiktaşlılık değerlerine sahip çıkan Kartallara selam olsun istedim. Sevgili kardeşim Uğraş'ın güzel bestesi herşeyi o kadar güzel anlatıyor ki...
Eyvallah...

SİYAHBEYAZKIZIL

21 Mayıs 2010 Cuma

Şeref Yalçın'a Soruyoruz


19 Mayıs 2010 tarihli Fanatik gazetesinin haberine göre basketboldan sorumlu yöneticimiz Şeref Yalçın, teknik ekip ve oyuncularımızı takındıkları tavır gerekçesiyle eleştiriyordu. Kulak Çekeceğim başlıklı haberde:
"Para konuşmaktan, bunu dışarıya sızdırmaktan motive olamadılar. Geçen yıldan kimsenin bir kuruş alacağı yok. Bu sezon nakit akışındaki sıkıntı nedeniyle sorunlar oldu, olabilir de... Bu kriz ortamında normaldir. Beni asıl üzen, yabancılar bu durumu anlayışla karşılarken, yerli bazı isimlerin, aynı özveriyi göstermemiş olması. Bunun için herkesin kulağını çekeceğiz”
diyordu Şeref Yalçın.
Haberin üzerinden 2 gün geçmesine ve Şeref Yalçın'ın kendisinden bir yalanlama gelmemesi üzerine, basketbol takım kaptanımız Haluk Yıldırım yazılı bir açıklama yaptı.
" Basketbol şube sorumlumuz Şeref Yalçın’ın 19.05.2010 tarihinde Fanatik gazetesinde yer alan açıklamasına istinaden, Beşiktaş Camiasını ve Basketbol kamuoyunu bilgilendirmek adına bu açıklamayı yapma mecburiyeti hissettim.
Her şeyden önce ilk söylenmesi gereken Beşiktaş basketbol takımının başarılı bir sezon geçirdiğidir. Tüm olumsuzluklara rağmen, Mire Chatman ve Lony Baxter gibi bu takımın en pahalı iki yabancı oyuncusunun yokluğunda, ligi ilk 4 takım içersinde bitirmeyi başarmış, play-off’larda kendisinden en az 2 - 3 kat daha büyük bütçeli Türk Telekom’u eleyerek yarı finallere kalmıştır. Efes Pilsen serisinde, seyircisinin de ayakta alkışladığı mücadelesini sonuna kadar sürdürmüş, Beşiktaş camiasına yakışır bir şekilde sezona veda etmiştir.
Son iki sezon içersinde, geciken ödemeler yüzünden takımdan ayrılmayı tercih eden, veya ara transferlerini gerçekleştiremesinler diye son anda maddi problemleri çözülen, yabancı sporcuların aksine, BJK basketbol takımının Türk sporcuları bütün özverileriyle mücadelerini sürdürmüş ve tüm spor kamuoyunun takdirini kazanmıştır.
260 kez milli olmuş bir Türk sporcusu olarak, “Türk sporcuların para konuşmaktan ve bunu dışarıya sızdırmaktan motive olamadığını” iddia eden bir açıklamanın, Türk sporcularının emeğine yapılmış büyük bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum.
Beşiktaş Kaptanı olarak benim ve takım arkadaşlarımın, basketbol kariyerimiz boyunca, maddi sıkıntılara rağmen göstermiş olduğumuz performansın, ahlaklı sporcu kişiliğimizin, kulüp yöneticileri ile ilişkilerimizin, Türk basketbolunu daha üst seviyelere taşımak için gösterdiğimiz özverinin detaylarının bilindiğine ve takip edildiğine inanıyor, şube sorumlumuzun yapmış olduğu açıklamanın gerçek yorumunu Beşiktaş camiası ve spor kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Saygılarımla
Haluk Yıldırım
Beşiktaş Basketbol Takımı Kaptanı
Biz de şimdi soruyoruz. Beşiktaş'a ne oluyor, neler değişiyor?

Takım para alamadığı zamanlar yöneticiler devreye girerdi. Belki nakit akışını hızlandıramazlardı, ama oyunculara moral-motivasyon aşılarlardı. Şenol Demirağ'ın öylesi durumlarla karşı karşıya kalınca, sabahlara kadar uyuyamadığını çok iyi biliyoruz. Battal Durusel, salonun elektriğini tek başına tamir etmeye çalışırdı; hem de hiç anlamazken. Ortada yönetici yokken, para pul yokken, Süleyman Seba'da elinde bidonla mazot arardı, jenaratörü çalıştırabilmek için.
Biz de şimdi soruyoruz. Beşiktaş'a ne oluyor, neler değişiyor?
Takım para alamadığı zamanlar yöneticiler devreye girerdi. Belki nakit akışını hızlandıramazlardı, ama oyunculara moral-motivasyon aşılarlardı. Şenol Demirağ'ın öylesi durumlarla karşı karşıya kalınca, sabahlara kadar uyuyamadığını çok iyi biliyoruz. Battal Durusel, salonun elektriğini tek başına tamir etmeye çalışırdı; hem de hiç anlamazken. Ortada yönetici yokken, para pul yokken, Süleyman Seba'da elinde bidonla mazot arardı, jenaratörü çalıştırabilmek için.
Beşiktaş tarihine imkansızlıklar ile boğuşan sporcuların adları altın harflerle yazılacak; yanına sizin adlarınız da suçlular olarak yazılacak. Bu devran elbet döner; o zaman insan içine çıkacak yüzünüz kalacak mı herkes görecek!
SonBarikat

20 Mayıs 2010 Perşembe

Şampiyon Beşiktaş Fotoğrafları





Dalaman'dan kareler...

Devamı...

Hentbol Takımımızın Şampiyonluk Kutlaması





Geleneği bozmayıp yine Şampiyonluk ipini göğüsleyen Parkenin Kartalları, Semtin güzel çocukları ile şampiyonluğu kutladık. Semtin içinde, Süleyman Seba Spor Salonunda, Hentbol Takımımız ve Taraftarımız kucaklaştı. Birlikte nice şampiyonluklara koşmak dileğiyle...
VAR OLUN PARKENİN KARTALLARI !!!

16 Mayıs 2010 Pazar

Şampiyon Beşiktaş!


Kayseri'de oynanan play off maçlarının ardından, 2. etabı Dalaman'da devam eden şampiyonluk mücadelesini Beşiktaşımız kazandı. Dalaman'da oynadığı ilk 2 mücadeleyi kazanan Beşiktaşımız, bu akşam da İzmir Belediyesi ile oynadığı son maçı da kazanarak 2009-2010 sezonunu şampiyon olarak tamamladı.

Türkiye Kupası'nın da sahibi olan takımımız, bu şampiyonlukla seneyi çifte kupayla tamamlama başarısı gösterdiler. Takımımızın şampiyonluğunda emeği geçen, başta hocalarımız Müfit Arın ve İlker Şentürk olmak üzere tüm oyuncularımızı tebrik eder, bizlere yaşattıkları bu gurur için teşekkür ederiz.

Teşekkürler Gerçek Beşiktaş!

SonBarikat

11 Mayıs 2010 Salı

U-16 Takımımız Türkiye Şampiyonu



U-16 Akademi Futbol Takımımız, Antalya'da düzenlenen Türkiye Şampiyonası finalinde Denizlispor'u 1-0 mağlup ederek, şampiyonluğa ulaştı.
Kara Kartallarımız'ı kutlar, başarılarının devamını dileriz.
Özkaynak geleneğimizdir, geleceğimizdir!
SonBarikat

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Unutmayız Yavru Kartalım!


SSPE hastalığı yüzünden aramızdan ayrılan Mehmet kardeşimizi son yolculuğuna uğurladık. Beşiktaş'ı unutmayan Yavru Kartalımız'ı; Beşiktaşlı abileri, ablaları, kardeşleri ve Beşiktaş hiçbir zaman unutmayacak.
Ruhun şad olsun Yavru Kartalım.
SonBarikat

2 Mayıs 2010 Pazar

Kartal Bakışlı Abimiz Eşber Yağmurdereli


‘Gardiyana soruyorum “maçlardan haberin var mı” diye, adam benim Beşiktaşlı olduğumu biliyorsa, belki de o hafta yenmiş olsak bile “Fener 4 tane attı size evladım” filan diyor.’

Gardiyana sormuştu cop duvarda patladığı zaman “Neydi o...? Ne yaptın...? " diye... “Akrep...!” dedi gardiyan.
-Peki, öldü mü?
Ses yok.

-Yerde mi peki?
Yine ses yok.


“yüzyıllardır bu topraklar üstünde
hayatımıza ve onurumuza
kasteden bir akrep var.
o hayatımızı,
onurumuzu
ve bilincimizi
her gün
yeniden
sonsuz kere zehirliyor.”


Çok eskilerden başladı anlatmaya KaraKartal Eşber;


Biliyoruz ki insan var olalı beri spor var. Sporun ilk ortaya çıkışı, insanların gündelik hayattaki uğraşlarının ya da savaş, çatışma benzeri yine o dönemde günlük hayatlarının önemli bir parçası olan olayların zaman içinde daha profesyonel bir forma bürünmesiyle gerçekleşiyor. Mesela, Maraton yarışlarının ilki, Perslere karşı kazanılan zaferi müjdelemek için koşarken ölen bir askere adanır. MÖ. 716 yılında Yunanlılar ve Persler yıllara dayanan bir savaşa tutuşurlar. Bu savaş meydan savaşına dönüşür ve sonunda Yunan ordusu Atina yakınlarında bulunan Maraton ovasında Pers ordusunu çok ağır bir yenilgiye uğratır. Bunun üzerine savaşın zaferini bildirmek üzere Yunanlı bir asker savaşın kazanıldığı Maraton ovasından koşmaya başlayarak Atina’ya doğru yola çıkar. Bu koşuda 42 km 195 metre sonunda bu asker koşarken ölür ve savaşın zaferini krala o gün ulaştıramaz. İşte o tarihten itibaren maraton koşusu 42 km 195 metre olarak koşulmaktadır. Yine benzer bir örneği, Homeros’un anlattığı Troya savaşlarında bulabiliriz. Akalar ile Troyalıların orduları, Troya’da karşı karşıya gelmiştir. Akşam ordular savaş meydanına gelirler, yer, içer, eğlenirler. Sabah, iki ordu kalkar, kahvaltısını yapar ve karşı karşıya gelir. İki ordunun saflarından iki silahşör ayrılır, ortada buluşur ve savaşmaya başlar ve kaçınılmaz olarak biri ölür. Sonra, diğer savaşçılar da ikişer ikişer meydanın ortasında savaşırlar. Savaş bu şekilde devam eder. Bizim bildiğimiz cephe cepheye, süngü süngüye savaşlar ilk çağlarda yoktur. Bir anlamda orduların böyle karşı karşıya gelişi, iki silahşorun öne çıkıp birbirleriyle dövüşmeleri bir spordur ve eskirim sporu buradan türemiştir. Artık kurallara bağlanmıştır bu savaş sanatı, artık öldürmek yoktur, ama öldürücü darbe vurmak vardır, bu vuruş kişiye puan getirir. Boksta da bu böyledir, güreşte de.