31 Ocak 2010 Pazar

Kongre Üzerine


Beşiktaşın önünde bekleyen malum kongre süreci, biz taraftarlar açısından tamamen kaotik hale gelmiş acı dolu bir dönemdir. Çünkü kendi iç dinamiklerinden bu kadar mahrum bırakılmış, bu denli yaralanmış bir yapının içinde, herkesin diğerini "öteki"leştirdiği, kendi gibi düşünmeyeni "temizlemek"ten sözettiği bir dönemde sağlıklı bir karar çıkması mümkün değildir.


Beşiktaşın olduğu her yerde "taraf" olmayı üstlenmiş ve bunu kendine yegane görev saymış Beşiktaş taraftarı da, yapılacak olan bu kongrede pek tabii ki taraftır. Olmalıdır. Zira Beşiktaşı "büyük" yapan, kazandığı sportif başarılardan ziyade, taviz vermeksizin bir asırdır takındığı "dik duruşlu tavrı"dır.


İşte bu tavır çerçevesinde; Beşiktaş Taraftarının geleneğinden taşıyıp getirdiği doğrular açısından, söylenmesi gerekenleri söylemek, gerekli uyarıları yapmak, yönetimden ve kongre üyelerinden ne beklenildiğini duyurmak, kongreden çıkacak sonuç beklenmeksizin yerine getirilmesi gereken bir ihtiyaçtır. İşbu "beyan" niteliğindeki beklenti ve öngörü metni, bu ihtiyaca bir nebze de olsa cevap aramak, soru ve sorunları "görene-görmeyene", "duyana-duymayana", "bilene-bilmeyene" hatırlatmak amacı ile kaleme alınmıştır.


"Tarafımız"ın elif-ba'sı sayabileceğimiz, "Kişilerin adamı olmaktansa, her durumda Beşiktaşın adamı olmayı seçmiş olmak" durumu, şartlar ne olursa olsun "Beşiktaş Taraftarı" için ilk değişmez tercih olarak görülmelidir. Ve bu tercih hiç durmaksızın savunulmaya devam edilmelidir.


Ancak bu tercihin, "taraftar"ın herhangi bir yaptırım gücünün olmadığı ya da "Beşiktaşın oylanan geleceği" konusunda söz sahibi olmadığı manasına gelmeyeceği herkes tarafından bilinmelidir.


Madem ki "Beşiktaş, taraftarı ile büyüktür" denmektedir, madem ki "Taraftarın Beşiktaşa durmaksızın sahip çıkması istenmektedir", bu sürekli sahipliğin sadece 90 dakikalık bir temaşaadan ibaret olmadığı bilinmeli, ve "kim tarafından olursa olsun", taraftar bu şekil şart içine sıkıştırılmaya çalışılmamalıdır.


Beşiktaş taraftarını bu dar kalıba koymak isteyenler bilmelidir ki; "Beşiktaşlılık" tanımlaması ve yaşanma-yaşatılma şekli içinde, bu girişimlerinin hiç bir yeri olamaz. "Gelenek"; bu işlere yeltenenleri de yine "kim olursa olsun" Beşiktaşlı olarak kabullenemez. Kısaca "yok sayar".


Başta kongre üyelerine ve sonra da seçilecek olan yönetime, kişi ya da isim gözetmeksizin, gayet açık bir dille aşağıda maddeler halinde belirttiğimiz hususların, "üst düzey önem atfedilerek" okunmasını ve anlaşılmasını öneriyoruz.


Çünkü gelinen noktada durum, "herkes" için Beşiktaşı "daha iyi yerlere getirme hayali" ve ihtiyacı ile uğraşmaktan çok, "Beşiktaşın Beşiktaş gibi kalması için mücadele etme" mecburiyetinde bırakmıştır.


Bu minvalde diyoruz ki;


- "Beşiktaş Beşiktaştır"... Ve onu seven takip eden, emek harcayan TÜM Beşiktaşlıların omuzunda yükselecektir..


- Uzunca bir "kötü günler ve yanlış yönetsel kararlar" sürecinden sonra, yalın hali ile bile anıldığında "Beşiktaş" ismi yeterince yıpratılmışken, ve "sadece ve sadece BEŞİKTAŞ olarak" kafalara, bünyelere, dost-düşman tüm zihinlere yine-yeniden KAZINMA ihtiyacı elzemken, BEŞİKTAŞ isminin önüne arkasına başka isimler, ekler, yanlar-yancılar arama, bunlarla anlaşarak başka isimlerin pazarlamacılığını yapma cüreti, "kimse ama kimse tarafından" gösterilmemelidir. Buna cüret edeceklerin karşısında bu taraftarın her daim sözünün olacağı unutulmamalıdır.


- Beşiktaşı yönetmiş olanlar veya yönetmeye aday olanlar artık idrak etmelidir ki; "Bu kulüp lider sultası ile yönetilemez"... Bunu devam ettirmeye ya da koşulların dayattığı durumlar yüzünden bunu kullanmaya kalkacaklar varsa hala, ısrarla bu taraftarın bu duruma da bir "dur"u olduğu hatırlanmalıdır...


- Kim gelirse gelsin, "Beşiktaşı çağın gereklerine uyduracağım" diyerek, Beşiktaşı Beşiktaş yapan değerlerinden uzaklaştıramayacağını, uzaklaştırmaması gerektiğini bilmelidir... Bu gelenek çökerse, ilk önce "altını oyanın" üstüne çöker... Beşiktaş Taraftarının bu konuda da "gelenek" tarafında yer aldığı asla unutulmamalıdır...


- 107 yıllık kulübün başına gelmiş ya da gelecek olanlar bilmelidir ki, "Kulübün Sahipliği" konusunda tayin yetkisi, ya da fikir beyan hakkı kendilerinde değildir... Beşiktaşın sahibinin kim olduğunu, "oy kullanımı sonucunda görevlendirilmiş olanlar" asla işaret edemezler. Bu kulübün oy ve seçim "demokrasisi!"nin hiç bir unsuru, 107 yıldır bu kulübün varolma nedenine temel olan "taraftarı, sevdalısı, aşığı, neferi, askeri" olmuş olanların boynuna "bizden değildür" yaftasını asamaz.. Böyle bir hakkı olmadığını, aksine bu yaftayı asma gayretine girdikleri kitleler için orada görev yaptıklarını unutmamalı ve bu çerçevede BEŞİKTAŞLILARIN TAMAMINI kucaklamalıdır herkes...


- Beşiktaşın stadını, "modernize" adı altında localarla, sponsor reklamlarıyla donatmak ne yönetmişlerin ne de yeni aday olmuşların aklının ucuna gelmemelidir. Hele bu, "gelirleri yükseltmek" bahanesiyle asla yapılmamalıdır. Yükselmesi gereken yegane şeyin, son yıllarda giderek irtifa kaybeden "Beşiktaş değerleri" olduğu hatırlanmalı, ve bu değerlerin çizdiği hat üzerinde ilerleyerek "özkaynak düzeni", "yönetilebilir borç ekonomisi", "fayda-maliyet analizi hatasız yapılan transfer politikaları" gibi daha köklü politikalara önem verilmelidir.


- Beşiktaşın kongresine rant, siyasi çıkar, oyun, hile, hurda sokma gayretleri, sahipleri ile birlikte tarihe gömülmelidir. Temizlik yapılacak ilk yer olarak bu düzlem görülmeli, ve geleceğimizin "oylandığı" bu yapı sağlıklı bir noktaya ne pahasına olursa olsun getirilmelidir.


- Yönetmiş ya da yönetecek olanlar yine bilmelidir ki, Beşiktaşın "taraftar kalitesi" ile ilgili atıp tutma hakkı "görevleri" arasında asla yer almamaktadır. Böyle bir patavatsızlığa yeltenmek, kendisine verilen "görev"in temeline dinamit koymanın diğer adıdır. Bu anlamda gelecek olanlar, kulübün "kurumsal yapısında" kirlenen, çamura batan, temizlenmesi gereken noktalar dışında bir çalışma yapma görevi olmadığını unutmamalıdır. Beşiktaş Taraftarı, bu kulübün kurumsal yapısının kirlenmesinde, çamura batmasında hiçbir yanlışa sahip olmadığı gibi özünde bu durumun oluşmasında etkin olabilecek pozisyonda bile değildir... Aksine "Büyük Beşiktaş Taraftar Projesi" gibi, geniş tabanlı bir yönetsel kurtuluş projesini dillendirerek, yanlışı yönetimler yapsa da, sorumluluğu ve temizlenmesi gereken noktalarda işbirliğini de yine bu taraftar önermektedir... O yüzden kendi bastıkları çamurlu zeminden "tribünlere" pislik sıçratmaya kalkışma hatasına düşmesin kimse...


- Günümüz ekonomik koşullarının aşikar olduğu, toplumsal yapının sürekli rahatsızlık beyanında bulunup tepki örgütlemesine giriştiği şu günlerde ve buna paralel olarak daha sonrasında, bilet fiyatlarına uygulanmış veya uygulanması planlanan "yüksek fiyat politikası" ile "taraftar kalitesini arttırmak" gibi bir hedefe sarılmak, yani bir nevi "sınıf ayrımcılığı" örgütleme çalışmasına girmek, yine bu kulübün başına gelmiş ve gelmeye aday olmuşların haddi ve görevi değildir. Bu durumda tek yaptığınız şey, bilinçli ya da bilinçsiz olarak "Beşiktaşı yalnızlaştırmak" olur. Çünkü "Halk" ne ise "Beşiktaş" ta odur...


- Hiçbir Beşiktaş Görevlisi, kendi stadında, kendi taraftarının pankart açmasına, yeri geldiğinde demokratik bir şekilde bir şeyleri protesto etmesine engel olamaz. Olmamalıdır. Bu engelleme girişimi, kendi iç sorunlarımızın fazlasıyla dışarıya yayılmasına ve "taraftar-yönetim çekişmesi" şeklinde polemik konusu olunmasına neden olacaktır... Daha da önemlisi; BEŞİKTAŞ GELENEĞİNİN önder, ilerici, hatırlatıcı, uyarıcı, gücü yettiğince de dönüştürücü kabiliyetini kesip atmaktır bu engelleme girişimi. Bu topluma neredeyse "bayrak" olmuş olan bu "Beşiktaş Değeri", hiç bir Beşiktaş görevlisince yok edilme girişimine maruz kalmamalıdır. Bu gibi bir girişim, uzun dönemde "BEŞİKTAŞIN SESİNİN KESİLMESİNE" neden olur, bu uzun dönem için "BAŞKALARI" tarafından da özendirici bir etkiye yol açar... Bu konu çok iyi tahlil edilmelidir.


- Şu artık kesinlikle anlaşılmalıdır ki; Beşiktaş Jimnastik Kulübü "Çağın gereklerine uyum sağlıyoruz" diyerek, bir "aile şirketi" gibi radikal kararlar alınıp uygulanarak başarıya ulaştırılamaz. Ulaştırılamadığı ve ne gibi yıkıcı sonuçlara neden olduğu artık balçıkla sıvanamayacak bir gerçeklik olarak görülmektedir... Aksine tarih sayfaları, Beşiktaşın çağa ayak uydurarak yakaladığı başarıları değil, "diğerleri"nin Beşiktaşa ayak uydurarak aradaki farkı kapatmaya çalıştığı dönemleri, örnekleri ve uygulamaları, bakış açıları ve yöntemleri ile yazmaktadır. Bu tarihi süreçler incelenip, çağın gereklerine uygunlaştırılacak yönleri, çağın teknolojik ve sosyolojik katkılarının eklenebileceği yerler varsa onlar bulunup, derhal bu çizgide yönetsel süreçler örgütlenmelidir. Çünkü bu işlerde en önemli ve değiştirilmemesi gereken "öz", o tarih sayfalarında mevcut ve başarı göstergesi %100'dür...


- Beşiktaş kendi iç dinamiklerinden beslenen, özkaynak düzeniyle, kendi ahlakıyla yoğurduğu sporcularının paha biçilmez alınteriyle, bir asırdır her türlü sportif başarıya muktedir olmuştur. Bundan sonra da yine böyle olabilecektir. Olmalıdır... Sportif başarının peşinde koşmak demek, dev bütçeler harcamak demek değildir. Beşiktaşın kendinden olanı, Beşiktaştan ayırmayarak mümkün olacaktır. Bu konudaki yegane dayanağımız yine tarih sayfalarıdır. Tarih göstermiş ve ezberletmiştir ki; kendi evlatlarına güvenen Beşiktaş asla başarısız olmamıştır. Her kendi içine döndüğünde, zor günlerinden daha güçlü, daha istikrarlı ve daha inançlı bir Beşiktaş yaratarak yoluna devam etmiştir. Bu süreç tabii ki yönetim kademelerinin tek başına sırtlayabileceği bir süreç değildir. Süreç adam gibi anlatılırsa, bu yükü ilk önce "Cefakar Beşiktaş Taraftarının" sırtlayacağı, bunu yapmaktan asla çekinmeyeceği unutulmamalı ve buradan da güç alınmalıdır...


- Beşiktaşın içinde bulundurduğu sayısız değerlerinden biri de "aidiyettir"... Ki en fazla öne çıkarılması gereken de budur. Taraftarı, Başkanı, Yöneticisi ve Sporcusu aynı aidiyet duyguları içerisinde, Beşiktaşa hizmet etmelidir... Bu kenetlenme her durumda güzel günlerin habercisi olacaktır. Herkes bunu değerlendirmeli, ve bunu yakalayabilmenin tüm yollarını zorlamalıdır... Kendinden başkasını ötekileştirerek, çemberin dışında konumlandırarak, sadece günlük başarılar elde edilebilir. Bunlar da sadece kişisel tatmin ölçüsünde işe yarayacaktır. Ve 107 yıllık çınarın kökünden yaprağına salkım saçak olmasına neden olur... Kimse bir diğerinin Beşiktaşa "AİDİYET" duygusunu köreltmek, karalamak gibi hedefler belirlememeli, aksine "Aidiyeti" arttırıcı ne iş varsa oraya dört elle sarılmalıdır...


Son olarak; her Beşiktaşlının okumasını gerekli gördüğümüz Dr. Sedat ÖZKOL un "ÖVÜNMEKTE HAKLIYIZ, ÇÜNKÜ BEŞİKTAŞLIYIZ" isimli kitabının önsözündeki cümlelerle bitirmek isabetli olacaktır.


"YAŞASIN ŞAMPİYONLAR ŞAMPİYONU BEŞİKTAŞ!


YAŞASIN HALKIN PENÇESİ BEŞİKTAŞ!


YAŞASIN BEŞİKTAŞ'IN ÖZKAYNAK DÜZENİ!"..


SonBarikat

24 Ocak 2010 Pazar

Geçmiş Olsun Seda


Geçtiğimiz sezon Bayan Basketbol Takımımız oyuncularından olan, bu sene Ceyhan Belediyesi formasını terleten Seda Tekindağ, Adana'da geçirdiği trafik kazasında ağır yaralanmıştır.


Henüz hayati tehlikeyi atlatamayan Tekindağ'a acil şifalar diler, en kısa sürede tekrar formasını giymesini temenni ederiz.

SonBarikat

Ruhun Şad Olsun M. Teoman Taş (timofte)


Farklı renkler de olsa sevdamız, biz biliriz yine birbirimizi.

M.Teoman Taş (timofte) kardeşimizi, vefatının 2.yılında saygıyla anıyoruz.

Ruhu şad olsun.

SonBarikat

20 Ocak 2010 Çarşamba

20 Ocak 1989 - Samsun Asfaltını Unutmadık

Ateş düştüğü yeri değil, hepimizi yaktı. Geçse de 21 yıl, bir ömür...Unutmayız.
Ruhları şad olsun.
SonBarikat


9 Ocak 2010 Cumartesi

1 Numara Sabri Dino


bir numara (sabri dino anısına)
fena geliyor top
uç sabri dino
sola vurur
atla sabri dino
dokuz numaraya dikka
taman sabri dino
kalemizde ışıl ışıl
canım sabri dino
gönlümüzde ışıl ışıl
atlama dur sabri dino
vedat özdemiroğlu(deniz tarafındaki kale)
RUHUN ŞAD OLSUN SABRİ DİNO....
ANIN HER DAİM VAR OLSUN ONURLU İNSAN...
HAYATIN, GÜNÜN SPORCULARINA DA ÖRNEK OLSUN...
RAHAT UYU...
SonBarikat

7 Ocak 2010 Perşembe

Hayatın Ta Kendisi...

Hentbol Takımımız'ın başarılı hocası Müfit Arın, bizleri Süleyman Seba'da ağırladı. Samimi sohbetimiz esnasında hem dinledik, hem paylaştık. Hocamıza güzel misafirperverliği için teşekkür ederiz.

Önce sizi yakından tanıyalım.
-Hentbole lisede, çok değer verdiğim Şahin Köktürk hocamın teşvikiyle başladım. Zaten okulda yapılan tek spor hentboldü. Sporculuk dönemimi Taçspor, Çukobirlik, Arçelik, Tekel, Yeni Karamürsel, Çanakkale Seramik gibi takımlarda oynayarak geçirdim. Spor Akademisi’nde öğretmenlik bölümünü bitirdim. Antrenörlük hayatıma altyapılarda başladım. Çeşitli takımlarda çalıştıktan sonra Beşiktaş’a geldim. 10 sene boyunca yıldız ve genç takım antrenörlükleri ile A takım yardımcı antrenörlüğü yaptım. 6 yıldır da A takım antrenörlüğünü yürütüyorum.
Hayat tesadüflerle dolu. Bu tesadüfler de sizin koymuş olduğunuz hedeflere giden süreci hızlandırır. Beşiktaş’ın, altyapısından yetişen sporcu ve antrenörlere sahip çıkma, şans verme gibi bir özelliği vardı. O şansı verdiler, ben de iyi değerlendirdim. Özellikle Bülent Deriş ve Bilal Eyüboğlu bunda etkili oldu. Bilal ile çocukluk arkadaşı olmamız, onun hentbolü bilmesi ve arkamda durması bu yolda önemliydi. Beraber hedefler koyduk, kulüp de destekleyince başarıyı yakaladık. Bu süreçte 3 Türkiye ligi, 3 Türkiye kupası, 3 Gençlik Spor Genel Müdürlüğü kupası aldık; Avrupa Challenge Kupası’nda 3. olduk, EHF Kupası’nda çeyrek final oynadık.
Bundan sonraki hedefleriniz nedir?
-Tabii ki Avrupa’da final oynamak ve şampiyonluk isterim. Geçen sene buna çok yaklaştık, fakat son 2 yılın şampiyonuyla eşleştik. Kolay değil elbette; tecrübe eksiğimiz çok, oyuncularımız soğukkanlı davranamıyor ve bütçelerimiz bu rekabete uygun değil. Bir de, Şampiyonlar Ligi’nde ön elemeyi geçip, gruplara kalma ve gruplardan çıkma hayalim var.
Beşiktaş altyapısı ne durumda?
-Geçen seneye kadar Darüşşafaka ile Cent Okulları’nı kullanıyorduk altyapı olarak. Cent, kulüpleşip 1. ligde mücadele etmeye başlayınca biz de yeni bir yapılanmaya girdik. Tabii iddialı bir takım olduğumuz için, altyapıdan yetişenlerin de belli bir düzeyde olması lazım ki takımımızda yer bulabilsinler. Şu anda Ozan Arifoğlu var altyapıdan gelen.
Bir diğer sorun, gençliğin tamamen akademik hayata yönlendirilerek spordan uzaklaştırılması. O sınavdı, bu dershaneydi derken hayatları ders ve sınavlardan ibaret oluyor sadece. Bizim yetiştiğimiz dönemde böyle değildi. Hentbole ilgi büyüktü. Aileler, taraftar grupları gelirlerdi. Salonlarda yer bulunmazdı.
Taraftar demişken...
-Taraftarımızın maçlara gelmesi, ilgi göstermesi bize önemli bir motivasyon kaynağı oluyor. Salonun dolması heyecanı artırıyor. Taraftarımız bizi ne kadar desteklerse, biz daha fazlası için uğraşıyoruz.

Oyuncularımızın takımdaşlık duygusu had safhada gördüğümüz kadarıyla.
-Evet, başarıyı getiren, tutan şeylerden biri de bu. Takımda dostluk üst düzeyde. Evlenenlerin artmasıyla bunun şekli biraz değişse de, arkadaşlıklar sürüyor. Bazı maçlardan önce kamp yapmak istememizin sebebi bu zaten. Birlik beraberliği geliştirmek, oyuncuların arasındaki bağı takımın başarısına yansıtmak...
Avrupa kupalarından bu yıl ummadığımız bir şekilde erken elendik.
-Avrupa’da belli bir düzey yakalamıştık. Ancak bazen yoruluyorsunuz, motivasyon sağlamakta güçlük çekiyorsunuz. İyi bir hazırlık dönemi de geçiremedik. En az 15-16 hazırlık maçı yapmak lazım, ama İstanbul’da dişimize göre rakip olmadığından bunu gerçekleştiremedik. Yeni transferlerimizin uyum süreci de araya girdi. Elendiğimiz Kızıl Yıldız iyi bir takım sonuçta. Ayrıca hentbol kültürü ve geleneğinin olduğu bir coğrafyada yer alıyor. Birkaç yüz kilometre mesafedeki komşu ülkelerde ve kendi liglerindeki takımlarla oynayarak kendilerini geliştirebiliyorlar. Sporcu mentalitesi olarak da ilerideler. Basit hata yapmıyorlar, oyundan kopmuyorlar. Tabii deneyim çok önemli. Bu konuda eksiğimiz var.
Avrupa’da hentbole bakış nasıl?

-Almanya’yı örnek vereyim. Burada hentbol bir ara futbolun da önündeydi. Maçlar canlı yayınlanıyor. 5-6 bin kişiye oynuyorlar maçları. Taraftarlar maç biletlerine ciddi miktarlar ödüyorlar. Kombine kart sistemi var. Kulüpler kendilerine buradan kaynak yaratabiliyorlar.Sponsorluk sistemi çok iyi işliyor. Almanya’nın dışında Fransa, İspanya, Kuzey ve Orta Avrupa ülkeleri, Ukrayna, Rusya filan çok çok ilerideler. Bütçeler geniş. Mesela geçen yıllarda Şampiyonlar Ligi ön elemesinde oynadığımız Danimarka takımı Viborg’un bütçesi 8 milyon Euro. 300-500 bin Euro gibi yıllık ücretler söz konusu. Hatta Montpellier, Kiel’den aldığı Karabatiç’e yanlış hatırlamıyorsam 1.5 milyon Euro ödüyor. Tabii bunu sağlayan faktörler var. Spor kültürü çok gelişmiş durumda. Sponsorlar, naklen yayınlar, medya, seyirci... Hepsinin toplamı bunu ortaya çıkarıyor.



Baktığımız zaman Akatlar Spor Salonu çok yönlü kullanım için tasarlanmış. Ancak hentbol takımımız, çok da iyi durumda olmayan Süleyman Seba Spor Salonu’nda oynuyor. Akatlar’da oynama gibi bir isteğiniz var mı?
-Tabii ki. Akatlar’da niye oynamayalım? Avrupa kulüpleri geliyor, salon bizim vitrinimiz sonuçta. Daha iyi bir salonda oynamak, çalışmak isteriz. Süleyman Seba Spor Salonu’ndan da memnunuz, ama Beşiktaş’a daha güzeli yakışır.
Hentbole ilgi neden az?
-Medyada en büyük yeri futbol kaplıyor sonuçta. Hentbolü yukarıya taşıyacak değer de yaratılamıyor. Dönen rakamlar düşük seviyede. Halbuki hentbol spor olarak çok hareketli. Devamlı bir hücum ve savunma hali var. Sürekli bir heyecan hakim. Mesela futbol öyle değil. Hele ki Türkiye’de. Avrupa liglerini izliyoruz, en sıradan maçlar bile zevkli geçiyor. Bizdeki kalitesizliğe rağmen futbol hep ön planda. Diğer sporların önünü kesiyor bu.
Lig ve kupadaki çekişmeli maçların naklen yayınlanması lazım. Ancak geçen yıl Avrupa’da yarı final oynadık, o bile yayınlanmadı. Destek göremiyoruz.
Türkiye Hentbol Federasyonu hentbolü geliştirmek için neler yapıyor?
-Yeni yeni İddaa’da yer almaya başladı hentbol ligi. İddia’ya her girişinizde 10000 TL veriliyor. Bunun 2000 TL’sini THF alıyor. Burada şöyle bir haksızlık var yalnız; biz bu kadar yatırım yapan bir kulübüz, az yatırım yapanla bir tutulmaya itirazımız var. Bu ligin rengi biziz sonuçta. Her gittiğimiz yere taraftarımızı sürüklüyoruz Futboldaki sistemin uygulanarak, payımızın artırılması lazım.
Sponsorlara gelirsek...
-Türkiye’de sponsorluk sistemi çok zayıf. Sponsorlar belli kalemleri karşılıyorlar sadece, ki o da yetersiz. Yıllardır birçok başarı yaşamamıza rağmen sponsorlar ilgi göstermiyorlar.
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin olmayışı rekabeti etkiliyor olsa gerek.
-Galatasaray, Fenerbahçe, Eczacıbaşı gibi köklü kulüplerin hentbole girmemeleri durumu etkiliyor tabii. Onların olması ligin kalitesini artırır, kaliteli yabancı oyuncuları lige çeker.
Milli takımda çalışmak gibi bir amacınız var mı?
-Öğretmenlik ve Beşiktaş’taki görevim sürüyor şu anda. Ancak öğretmenliğim biterse, Beşiktaş’ta da devam edersem ve onlar da isterse niye olmasın? Yalnız, oralara tek yetkili olarak gelme şansımız fazla değil. Yabancılara verilen şans, gösterilen tolerans bizlere tanınmıyor maalesef. Kaldı ki Beşiktaş’la milli takımın arasında pek bir fark yok. Mesela geçen yıl Avusturya’da oynadık, 200 taraftarımız geldi. Sevgililer günüymüş, 200 tane gül verdiler bize. Bunlar insanın hoşuna gidiyor. Romanya’ya, Karadağ’a gidiyoruz; her yerde taraftar karşılıyor bizi. Almanya’da yüzlerce taraftarımızın desteğiyle oynuyoruz misal.
Son olarak, Beşiktaş sizin için ne ifade ediyor?
-Hayatımdaki en güzel şeyleri ben burada yaşadım. Beşiktaş hayatın ta kendisi.
SonBarikat

6 Ocak 2010 Çarşamba

Övünmekte Haklıyız Çünkü Beşiktaşlıyız


Siyah-Beyaz sayfalar, notlar, fotoğraflar. Beşiktaş tarihinin tüm güzelliklerine dair ne varsa. İlk kitabımız, Dr. Sedat Özkol'un özkaynak düzenine dair kaleme aldığı "Övünmekte Haklıyız; Çünkü Beşiktaşlıyız"

SonBarikat


4 Ocak 2010 Pazartesi

Ruhun Şad Olsun Gündüz Tekin Onay


Mutlu Yıllar Ercan


Hentbol Takımımız'ın başarılı oyuncusu Ercan Aşıkooğlu'nun doğum gününü kutlar, Beşiktaş forması ile nice şampiyonluklar dileriz.
SonBarikat

3 Ocak 2010 Pazar

Beşiktaşımız : 87 - Galatasaray : 96




Beşiktaşımız, basketbol liginin 13. haftasında Galatasaray'a 96-87 mağlup oldu. Maça iyi başlayamayan takımımız, ilk periyotta farkın oluşmasına engel olamadı. İkinci periyotta Galatasaray'ın etkili savunmasına yanıt veremeyen takımımız, dış atışlarda da istediğini bulamayınca devreyi 51-41 mağlup kapadı.




3. periyota daha iyi başlayan Beşiktaşımız, istekli oyunu ile Galatasaray'ı yakaladı. (56-56) Periyotun bitmesine 3 dk kala öne geçmeyi de başaran takımımız, Galatasaray'ın sayılarına engel olamayınca bu periyotu da mağlup tamamladı. (67-65)



Son çeyrekte, bir önceki periyottaki etkili oyunumuzu sürdürerek öne geçmesini bildik.Son dakikalara girildiğinde başabaş bir oyun sergilenirken, Galatasaray ikinci periyottaki savunmasını tekrarlayınca takımımız Akatlar'dan 96-87 mağlup ayrıldı.


SonBarikat
Daha fazla fotoğraf için:

Beşiktaşımız : 91 - KKTC Turkcell : 59




Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımımız, ligin 6.haftasında KKTC Turkcell'i 91-59 mağlup etti. Maçın başından sonuna kadar üstün oynayan takımımız, ciddiyeti elden bırakmayarak farkın kapanmasına izin vermedi.


1.Periyot : 28-16
2.Periyot : 51-32
3.Periyot : 72-51
4.Periyot : 91-59

Arma Aşkına takımımızı yalnız bırakmayan tüm Beşiktaşlılar'a da sonsuz teşekkürler.
SonBarikat

Daha fazla fotoğraf için:

Beşiktaşımız - KKTC Turkcell