31 Ekim 2008 Cuma

Beşiktaşımız : 3 - Antalyaspor : 0















Çocuğunun Rızkını Düşünen Adam

İşten çıkmasına 10 dakika kadar vardı. Yılların getirdiği aklar içindeki kara kafa derisini halsiz parmak uçları ile kaşımaktaydı. Yine düşünüyordu işte. Maaşını alamadığı gibi, ancak eve giderken bineceği dolmuşun parası, iki ekmek bir de cigara akçesi vardı önünde.

Oğlunun sesi dönüp duruyordu kulaklarının çınlayan köşelerinde. “Baba !!! Almadın mı yine o Kartal oyuncağını”.... Babaaaa... Babaa... baba. baa... ba... b.... Dakikalarca bu enkazın altında debelendi... Ve mesai bitiminde dar attı kendini dışarıya....

İşyerine yakın yerden bindiği dolmuştan indi... Hergün ikinci vesait olmasın diye yürüyerek dönmek zorunda olduğu, on kilometrelik mesafede hep önünden geçtiği “Kartal Yuvasının” camekanında, yine asılı duruyordu oyuncak “Kartal”... Üstü yumuşak oyuncak kumaşı işte bildiğin... İçi pamuklu yumuşacık oyuncak “Kartal”... Durduğu yerden bakarken vitrine, bir titreme geldi içten...

Aklına bekarken, ne içerde ne deplasmanda kaçırmadığı maçlar geldi... Uğruna düştüğü uzun yollar, soğuk gecelerde sabahlamalara yattığı kuytu taş parklar geldi aklına... Hatta göbeğinin sol alt kısmındaki “saldırma” deliği mi sızlıyordu ne yine....

Soğuk esen rüzgar gayri ihtiyari zayıf kuru dal misali vücudunu camekanın önünden evinin yoluna doğru itiyordu belli belirsiz. Rüzgarın dengesine koyverip kendini, tek dal sigarasını “dertlerini kundaklarmışcasına” yaktı... Belli ki sıcak dumandan medetleniyordu içini ısıtma konusunda...

Eve yaklaştıkça kalbi yine büzüm büzüm büzülüyordu... İnsana haber gelir ya bi yerden... “Kardeşin hakkın rahmetine kavuştu. Başın sağolsun” der ya bir ses... O anda ne dökülürse beyninin kılcal damarlarından aşağı kalbine doğru... Çekip çıkarılmaz bıçak yarası gibi sızlatır ya sol kolunu hisssizleştirerek bu akıntı. İşte yine öyle akıyordu her ne haltsa o şey..
Başından aşağı doğru...

Bodrum katta sadece tavana yakın yerinden, küçük parmaklık pencereli evinin içinden gelen, kirli sarı ışığın önünde oğlunun silüetini gördü. Kenarından bakınca netleşen görüntüye, perdenin uygun açısından bakmaya başladı. Oğlu, üst komşuları üniversitelilerin alıverdiği “yavru kartal” dergisindeki resimleri kesiyordu... Bir ikisini de geçenlerde resim defteri diye aldığı beyaz sayfalı bloknota yapıştırmıştı... Bacakları titredi çömeldiği cam kenarında... Güçlükle doğruldu...

Tam binanın kapısına iki adım kalmıştı ki yanında duran taksiye binmekte olan az göbekli bir süslü teyze çarptı gözüne. Gayri ihtiyarı ona baktı. Hiç nedensiz. Teyze taksinin kapısını hızla çekip hareket ettikten sonra. Bizimkisi anlık olarak kaldırdığı güçsüz boynunu yeniden bükerek dönecekti ki, ayağından iki karış ötede bir yumurta sarısı gıcır gıcır 50 lira gördü...

Kıpkırmızı olmuştu... Kafayı hızla kaldırıp bağırması bir oldu; “Teyzeeee !!! Paranız.” Ama taksinin arka tamponu o sırada yeni kıvrılmıştı sol köşeden... Eğildi yerdeki gıcır elliliği eline aldı...

Şimdi kafası bomboştu. “Ulan şansa bak” diyordu içinden. “Acaba buralı mı abla.” "La ne olurdu sümsüklenmesen de koşsaydın ardından” diye sesleniyordu kendi kendine... Sokak bomboş ve para ona , o paraya bakarken oğlunun sesi geldi uzaktan... “Anneeeeeee Ulaaan !!!” ... Ardından hınzır ve çocukça bi kıkırdama... “Yukardaki abi söyledi annee..." ‘Beşiktaş Ulan!" diye söyledi abi bunu anne....”

Ancak bu kadar gönlü yorgun bir adamın, ince fikrine sıkışacak sonuç duruyordu işte bu diyalogda... Elliliği elinin içinde yumruk yapan babanın karşısında bu duruyordu;

“Anne Ulannn !” “Beşiktaş Ulan!”.........

Hızla geri döndü... Geldiği yoldan gerisin geriye neredeyse koşar adım hızlandı... Sımsıkı tuttuğu elli lira hafif hafif terlemeye başlamıştı... Kartal Yuvası kapanmadan varmalıydı... “Allahım” diyordu içinden... “Bu günahı bana yaz...” “Oğlum için helal et...”...

O kadar hızlı yürüyordu ki, içe çökmüş yanağının kenarındaki gülümsemeyi fark edemiyordu... Evet çok mutluydu farkında olmadan... Hani insanın dişi günlerce ağırır da, gidip çektirdiği gün hem ağrıyan kafasının içinde bir boşluk hissettirir, hem de olmayan dişinin yerinde bir arama duygusu yaratır ya... İşte farkında olmadan o haleti ruhiyede neredeyse koşar adım yürümeye devam ediyordu...

Yaklaşık elli adım kalmıştı Kartal Yuvasına... Normal zamanda, hiç yukarıya kaldırmaya hacet bulamadığı boynu, hızla yürümeye başladığından beri hiç bükülmemişti buraya gelene kadar... Birden bire ne olduysa, sanki gözlerinin takıldığı yere doğru, filmlerdeki ağır çekim sahnelerdeki gibi dönüverdi.. Belki saniyenin üçte biri bir anda, ne dudağının kenarındaki gülümseme kalmıştı, ne biraz önce dimdik olmuş omuzlar, ne de o rüzgara karşı hızlı yürüten bacaklarda derman...

Gayri ihtiyari döndüğü sol taraftaki belediye bankına doğru yürüyordu şimdi... Birkaç saniye önce neredeyse kahkaha atacak durumda olan adam, şimdi cenazesinin ardında ağlamaklı yürümekte olan insanlar gibi yürüyordu... Elli lirayı tutan ve hafif terlemiş ellerinin parmak uçlarının soğuk dokunuşunu ve kafasına saplanan çivilerin sıkıntısını çeker haldeydi şu anda....

Bankın önüne geldi ve durdu... Küçücük bacaklarını göğsüne çekmiş, üstünde siyah pamucuklanmış bir yün süveter, içinde kirli beyaz bir uzun kollu penye bulunan 10-12 yaşlarındaki yanakları soğuktan kızarmış çocuğun önünde dizlerinin üstüne oturdu...

Küçüğün, olanca kuvvetiyle boynuna doladığı eski “Beşiktaş Atkısını” parmak ucuyla az aşağı çekti çocuğun yüzünü görmek için.

Boynu Beşiktaş atkılı küçük çocuğun gözleri kızarmış, ve kenarlarından damlalar süzülüyordu. Dağınık saçlarını hafiften okşayarak büzülmüş çocuğa “neyin var oğlum” dedi... Burnunu çekiştirip, gözünün yaşını silen küçük, şöyle bir baktı karşısındaki adama... İlk gözünü diktiği yer, bu başını okşayan amcanın boynundaki siyah-beyaz koşkoldu... Az sırtını doğrulttu... “Amca sen de Beşiktaşlısın” dedi...

Adam gülümsedi.. “Evet... Görüyorum ki sen de öylesin...” “Hayırdır, birşeye mi üzüldün...” dedi çocuğa...

“Yok amca” dedi çocuk... “Söyle oğlum” diye ısrarlandı adam... “Söyle neyin var...” ... Çocuk biraz yutkundu... Tekrar adamın boynundaki siyah-beyaz atkıya bakarak sessizce fısıldadı...

“Karnım aç amca...”

Çok kısık sesle söylemişti bunu çocuk... Ama adam bu lafı çok duymuştu zamanında... Gözünün önüne, semtte yanlarına gittikleri abiler geldi... Bunun gibi 8-10 çocuğu yedirip içiren, sonra akşam eve sigara alamadan dönen abiler... Bu yüzden, bu kısık ses kulağında çığlık oldu adamın...

Elinden tuttuğu gibi, “hadi evladım kalk bakiim gidiyoruz dedi...”... Çocuk daha “nereye” diyemeden , 10 metre ötedeki kebapçıya dalmışlardı. Adam bağırdı... Usta ... Duble iskender, bol yoğurtlu... Önünden de bi mercimek... Bol ekmek...”... Çocuk şaşkın, ama gülümser durumdaydı... Adam karşıda, çocuk bu tarafta, güzelce yedi yemeği... Suyunu da içti...

“Doydun mu evlat” dedi adam... Çocuk “bereket versin amca” dedi... Adam hesabı ödedi.. Kalan otuz lira hala avucundaydı... Gel bakayım diyerek çıktı kebapçıdan...

Elinden tuttuğu çocukla birlikte 20 adım ötedeki Kartal Yuvasına daldı... Bakındı... Az ilerde solda 30 liralık kalınca, kapşonlu, önünde büyük kartal kabartması olan switshirt’ler takıldı gözüne... Hemen şöyle el yordamıyla çocuğun bedenine az da büyük gelen bir tanesini askısından çıkarttı... Çocuğa giydirdi... Kapşonu da sıkıca geçirdi kafasına...

Çocuk bir yandan gülümsüyor, bir yandan da giydiği kapşonlu poları okşuyordu... Adam elindeki son otuz lirayı da kasaya vererek çocukla birlikte kapıdan dışarı çıktı...

Çocuğa dönerek sordu “nasıl oldu kapşonlu”.... Çocuk içinde ufak Beşiktaşlı hinliğiyle kıs kıs gülerek; “çArşı gibi oldum amca” dedi... Adam da çocuk da kahkayı bastılar...

Çocuk adama tekrar tekrar teşekkür ederek arkasını döndü, ve karnı doymuş, biraz içi ısınmış bir semt çocuğu edasıyla yüksek sesle haykırmaya başladı;

“SEMTİMİZ ERKEK SEMTİİİ, AŞIK EEDER HERKESİİİ..”...

Adam inanılmaz bir iç huzurla arkasını dönerek fısıltıyla “üzerinden eksilmesin bayrağının gölgesi” diye söylendi... Eve varana kadar ıslıkla gündoğdu söyledi...

Eve girdiğinde, kendi oğlu atıldı boynuna.... Bağırıdı heyecanla.... “Babaaaa !!! Aldın mı Kartal...”...

Adam buruk bir gülümsemeyle oğluna; “Aldım oğlum” dedi... “BUGÜN BİR KARTAL ALDIM”...

Oğlan; “e haniiii” dedi... Babası, “oğlum bizim Kartal Stadın önünden geçerken uçtuuu...” dedi gülümseyerek...

Çocuk biraz şaşkın, duraksadı... Sonra “yapma yaaa” dedi yüzünü buruşturarak... Ama hemen geri döndü babasına gözlerini sonuna kadar açıp... Sordu, “uçtu hee, Babaaa, Kartallar yüksek uçar dimi...”...

Adamın neşesi yerine gelmişti... Gülümseyerek “Evet oğlum... Yüksek uçarlar” dedi..

Çocuk içeri koşarken sesleniyordu atkısını çıkarmakta olan babasına, “Babaaaa.... Üstteki abi bana ne öğretti biliyo musun...” . Babası , “ne oğlum”....

Çocuk ince sesiyle ve olanca gücüyle bağırıyordu, “BURAAAASI BEŞİKTAŞŞŞ”...

Adam gülümseyerek elindeki atkıya baktı... Arma gözünün içinde ışıldadı... Ve katıldı oğluna;

“ALAAAAAYINAAA GİDEEEERRR !!!”

28 Ekim 2008 Salı

Pendik Beşiktaş Sosyal Tesisleri ve Kürek Takımı Şubesine Ziyaret

Pazar gününe denk düşen, İstanbul’un da yağmurlu ve bulutlu geçtiği bir sonbahar günü, sonbarikatbesiktas.com ekibi olarak rotamızı İstanbul’un bir ucundaki, şirin ve çok eski bir sahil ilçesi olan Pendik’e çevirdik.
Buraya geliş amacımız ise Arma’mızın Siyah-Beyaz bir bayrak üzerinde dalgalandığı Pendik Beşiktaş Sosyal Tesislerinin son durumunu yerinde görüp incelemek ve tesislerin hemen altında yer alan Beşiktaş Kürek Takımı teknik ekibi ve oyuncularını ziyaret etmekti.
Oraya vardığımızda ise hemen ve hiç vakit kaybetmeden tesislerin denize bakan kısmında alt katta kayıkhane kısmının bulunduğu Kürek Takımı Şubesine uğradık.

Kapıda bizi kayıkhane sorumlusu meşhur (Hakkı Baba) Hakkı Tepe karşıladı ve buyur etti. Bizde kendisine Teknik Ekip ile görüşmek istediğimizi ve onları aradığımızı söyleyince bize ”şu an içeride toplantı halindeler az sonra biter toplantıları” dedi. Bu fırsatı kaçırmamak için bizde karşısına oturup biraz sohbet ettik kendisi ile. Kısaca bize buraya nasıl geldiğini anlattı.


Sonbarikat: “Hakkı Baba anlat bize kendini”Hakkı Baba: “ Ben 25 yıl Fenerbahçe’de Kayıkhane Sorumlusu olarak görev yaptım ve sonra emekli oldum. 1990 yılında Beşiktaş Kürek Şubesinin ilk kurulma aşamasında Tesis Sorumlusu olarak görev aldım ve halen daha buradayım.”Sonbarikat: “ Peki 25 yıl Fenerbahçe’de çalışan biri Beşiktaş’ta çalışmaya nasıl ikna oldu?”Hakkı Baba: “ Burası önce Yat Kulübüydü. Ben emekli olduktan sonra 1990 yılında Sayın Başkanımız Süleyman Seba beni yanına çağırıp, bundan sonra Beşiktaş için burada hizmet etmemi ve burası ile ilgilenmemi istedi. Ben de kıramadım. Gördüğünüz gibi halen daha buradayım.”O sırada Hakkı Baba’nın öğlen yemeği gelince bizde kendisini rahat yemek yemesi için yalnız bırakmak istedik ki tam o sırada içeride devam eden teknik kadro toplantısı sona ermiş sporcularımız da tek tek Genel Menejer Özgen Kormazlar’ın odasından ayrılmaya başlamışlardı. Şunu da belirtmeden geçmemeliyiz; Özgen Korkmazlar yani Genel Menejerimizin yaşı tam 71. Ama inanın o kadar dinç o kadar genç duruyor ki. Ayaktayken bir selvi gibi ihtişamlı ve sağlam bir fiziği olduğu hemen göze çarpıyor. Sanırım bu hem denizle beraber olmak hem de kürek sporu ile uzun yıllardır uğraşmanın sonundaki bir kazanç. Özgen hocamız birazcık eskilerin Western karakteri Leee Van Clef, biraz da sevgili başkanımız Süleyman Seba’yı da andırmıyor değil hani.Hemen kapıda kendisini yakalayıp sebebi ziyaretimizi dile getirdik. Yüzünde beliren memnun bir ifade ile bizi odasına davet etti ve oturup, başladık konuşmaya. Sonbarikat: “Özgen hocam, biz Beşiktaş taraftarı olarak Beşiktaş armasının olduğu ve sporcularının da mücadele ettiği her alanda onlara destek vermek için yanlarında bulunmayı görev edinmiş arkadaş ve taraftar topluğuyuz. Çoğunluğun aksine bizler, taraftar olarak elimizden geldiğince Amatör Şubelerin maçlarına gider ve sitemiz vasıtasıyla da ara ara onların durumları ve yaşadıkları sorunlar ile bilgi toplarız. Bu topladığımız bilgileri de Beşiktaş taraftarlarının ve Beşiktaş camiasının ilgi ile takip ettiği sonbarikatbesiktas.com adresli sitemizde paylaşırız. Aslına bakarsanız sitemizin açıldığı günden itibaren Beşiktaş Amatör Şubeleri ile ilgili pek de öyle güzel haberlerle dolduramadık sitemizi. Tabi maç sonuçları hariç. Neyse hocam biz bizi anlatmaya değil sizi dinlemeye geldik buraya.(Hocamız tebessüm ediyor)En iyisi sizi de fazla meşgul etmeden başlayalım biz, Özgen Hocam nasıl başladı buradaki serüveniniz?Özgen K. : “ 1990 yılında kurulan ve 1991 yılında da sevgili başkanımız Süleyman Seba’nın ricasıyla Beşiktaş Kürek Takımı Şubesi Genel menejerliği görevine başladım.”Sonbarikat: “ Az önce de söylemiştik hocam, amatör şubelerin sorunları ve ihtiyaçları hep varolmuştur. Peki burada durum nedir?Özgen K. : “ Valla doğruyu söylemek gerekirse bizim durumumuz iyi”Sonbarikat: “ Nasıl yani hocam, şikayetiniz ve istekleriniz yok mu yönetimden?”Özgen K. : “ Hakikaten yok, bizim işimiz ve derdimiz sadece daha çok çalışmak”Sonbarikat: “Ne yalan söyleyelim biz hiçbir amatör şubenin sorunsuz olabileceğini düşünmemiştik. Şimdi hocam yanlış anlamadıysak, hiçbir şikayetinizin ve sorununuzun olmadığını mı dile getiriyorsunuz, doğru mu? Özgen K. : “ Evet doğru “diyerek başlıyor anlatmaya, Kürek Takımı Şubesi Teknik Menejerimiz Özgen Korkmazlar;Özgen K. : “ Bakın önce şunu söylemek isterim. Daha dün bazı samimi olduğumuz Fener’li arkadaşlarımızla sohbet imkanı bulduk. Biliyorsunuz 2 gün önce Divan Kurulu Toplantıları vardı. Onlarında şikayetçi olduğu çok durum var. Galatasaray’lı dostlarımız, Fenerbahçe’li dostlarımız yani kulübün içinde olan kulüplere yakın olan arkadaşlarımızla yaptığımız sohbetlerde hep konuşuruz ve herkes bir şeylerden şikayet eder. Bize yani Beşiktaş’a gelince dürüst olmak gerekirse ben hep şunu düşünürüm: Bir kurumun başında olan ya da bir kulübü yöneten ve bizlerin de sürekli şikayetçi olduğumuz insanların yerinde biz olsak ne yapardık? Ya da acaba onlara haksızlık ediyor muyuz? Diye düşünür ve empati yaparım. Doğruyu söylemek gerekirse çok acımasız olacağımıza onları anlamaya çalışmak en iyisi. Bakın siz Amatör Şubeler ile ilgili olarak anlattınız az önce bazı sorunları. Tabi ki sorunlar olacak tabi ki bazen istenilenler zamanında yapılamayacak. Ama bunun ana nedenlerini de iyi tespit edip belirlemek gerekiyor. Mesela bizim Kürek Takımı Şubesinin durumu hakikaten iyi. Herhangi bir maddi eksiğimiz yok.Bir de şu var atlanmaması gereken. Bakın Türkiye’de sporun gelişmesi adına öncülük yapan ve bayrağı elinde bulunduran sadece 3 kulüp var. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray. Diğer kulüpler ya sadece Futbol ya Basketbol ya da voleybol şubelerine ağırlık veren kulüpler. Bir de şirket kulüpleri var. Efes Pilsen, Ülker, Eczacıbaşı, Arkas vs. Şimdi düşünün kulüp takımlarının diğer şirket takımları ile başetmesi ne kadar eşitlikçi? Onlar istedikleri oyuncu transferini yapabiliyorlar. Sonuçta yaptıkları güçlü transferlerle hem başarıyı kovalıyorlar hem de reklamlarını yapıyorlar. Ama kulüpler öyle değil. Branş bir tane değil ki. Basketbol, Voleybol, Masa Tenisi, Satranç, Kürek, Boks, Güreş, Yelken,Briç, Atletizm ve daha birkaçı. Tüm bu branşlara maddi destek sağlamak ve ilgilenmek çok zor. Tesisleşme, organizasyon derken bölünüp gidiyor bu kulüpler. Tabi tüm bunların tıkır tıkır işlemesi için de çok para gerekiyor. Peki nereden gelecek bu değirmenin suyu? İşte burada desteği vermesi gereken Kulüpler değil Devletin ta kendisidir. Çünkü bu ülkede yıllardır spor alanında Türkiye’yi başarıyla temsil etmeye çalışan bu 3 kulüptür. Asıl bu kulüplerin devlet tarafından desteklenmesi lazımdır.Biz geldikten birkaç yıl sonra alınan bir kararla sahil yolu dolduruldu ve bizim deniz olan önümüz toprak ile kapandı. Böylece denize yapılan dolgu sonucu tesislerin deniz ile olan ilişkisi kesildiği için Kürek takımının faaliyetleri olumsuz olarak etkilendi.. Beşiktaş Sosyal Tesislerinin ön tarafında deniz kıyısında bir yer istedik belediyeden. Orada kürekçilerimize temel eğitim alanı kazandırıp eğitim verecektik. Orada çalışan genç sporcularımızı gören diğer gençlerde onlardan esinlenerek belki de kürek sporuna heves edip bizlerin arasına katılmak isteyecekti. Bugün 20 olan sayımız belki de 60’ı bulacaktı. Ama bize vermiyorlar. daha doğrusu halen daha bir sonuç alamadık. Sanırım Deniz kanun ve yasalarına takılıyormuş o bölge. Ama restaurant açılmasına izin veriliyor! İşte durum budur.”Araya girip soruyu soruyoruz,Sonbarikat: “ Hocam, Peki Beşiktaş yönetimi sizlere sahip çıkıyor mu ve giderleriniz karşılanıyor mu?”Özgen K. : “ Evet çıkıyorlar. Devamlı irtibat halindeyiz. Zaten yönetimden sayın Bülent Deriş’e bağlı bir şubeyiz. Ayrıca Kürek Şubesi sorumluluğu yapan kardeşlerimizde var. Arayıp sorarlar, varsa bir ihtiyacımız karşılarlar. Mesela antrenman yapan sporcuların tekneleri motorlu teknelerle takip edilir. Bu sürekli yapılır ve ve az buz masraf değildir. Bunların, hatta oraya gidiş gelişlerde yol için harcanan yakıt masrafı sürekli karşılanmaktadır.”Sonbarikat: “ Kaç sporcu var takımda?”Özgen K. : “ 20 sporcumuz var. 1 Antrenörümüz var.”Sonbarikat: “ Peki hocam, takım oyuncularının maaşı var mı?Özgen K. : “ Hayır yok. Zaten hepsi üniversite öğrencisi. Onların yol parası giderleri ve zaruri ihtiyaçları tarafımızca karşılanıyor.”Sonbarikat: “ Hangi günler antrenman var ve antrenmanları nerede yapıyorsunuz?”Özgen K. : “ Pazar öğleden sonrası dinlenme ve Pazartesi tam gün dinlenme olmak üzere günde 2 antrenman olarak Ömerli barajında yapıyoruz. Hatta şu an teknelerimizin çoğu orada. Bir de kayıkhane bölümünün yan tarafında kondüsyon çalışmak için bulunan ve çeşitli güç kazandırma aletlerinin olduğu salonumuzda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz.Sonbarikat: “ Hocam takımımızın tarihindeki başarılardan bahseder misiniz biraz.”Özgen K. : “ Öncelikle şunu söylemeliyim; Beşiktaş Kürek Takımı Türkiye’yi Dünya’da en başarılı şekilde temsil etmiş olan bir kulüptür. Mesela tarihinde ilk ve tek olarak ferdi yarışmalarda Dünya ikinciliği alan kürekçimiz vardır. Evet Beşiktaş takımın kürekçisi Murat Türker 1992 yılında Beşiktaş takımı adına Dünya ikinciliği elde etmiş ve bizi gururlandırmıştır. Mete Yeltepe Dünya 3.sü olmuştur. Türkiye Şampiyonasında Büyükler Hafif Kilo’da 3.lük, Büyükler Ağır Kiloda 2.lik, Türkiye Kupasında 23 Yaş Altı Hafif Kiloda 1.lik ve Türkiye Şampiyonası 23 Yaş Altı 2.lik gibi ve daha sayamadığım çok sayıda ciddi başarılar elde ettik.” SonBarikat: “ Özgen hocam bunları duymak gurur verdi bizlere.”Araya giren Özgen Hoca duyduğumuzda bizi şaşırtan bir bilgi veriyor.Özgen K. : “ Bakın size bir şey söyleyeyim. Az önce sordunuz ya ‘size sahip çıkılıyor mu, destek alıyor musunuz’ diye o zaman dinleyin; Beşiktaş yönetimi bizim takıma 2 adet büyük tekne aldı. Bu tekneler 4’lü ve 2’li değişken tekneler. Ayrıca tanesi 700 Euro civarında olan tam 12 çift de kürek aldılar. Biz bir ara ödünç küreklerle yarışıyorduk. Sapanca’da düzenlenen yarışların birinde hafif kilo sekiztek ekibimiz başka bir kulüpten ödünç kürek alarak yarışa katıldı ve bu yarışta ilk defa birlikte suya inip yarışan ekip ile Fenerbahçe Kürek takımını geçerek Türkiye Kupasının sahibi oldu. Şimdi vereceğim bilgi de ilginizi çekecektir. Belçika’da düzenlenen 23 yaş altı Dünya Şampiyonası’nda sporcumuz Mete Yeltepe’nin Dünya Üçüncüsü olduğu yarışta kullandığı tekneyi ise sayın başkan Yıldırım Demirören hediye etmişti. Yani kendi parası ile aldığı 2 tekneden biriydi o tekne. Şunu da belirtmek isterim; Başkanın hediye ettiği tekneler dünyanın en iyi tekneleridir. Bunu da pek kimse bilmez, zaten kendisi de bilinmesini istememişti.”Sonbarikat: “ İnanın böyle şeyleri duymak bize çok uzak geldiği için bu ziyaretimizde sizden öğrendiklerimize çok şaşırdık ve bir o kadar da mutlu olduk. Beşiktaş yönetiminin Kürek Takmımı Şubesine olan ilgisi ve desteği taraftar olarak bizleri çok memnun etti. Keşke diğer branşlardaki teknik ekip ve sporcularda aynı sıcaklığı ve ilgiyi hissedebilseler.”Tam o sırada bir telefon geliyor. Özgen hocanın konuşmasından anladığımız kadarıyla arayan, ya yönetimden ya da kürek şubesi sorumlularından biri. Öğreniyoruz ki takım kürekçilerinden milli sporcu Erdem Çolak, Pazar sabahı banliyö treninden inerken dengesini kaybederek istasyon zeminine düşmüş ve sabahın erken saatinden beri onunla hastahanelerde ilgilenilmiş. Bu vesileyle sporcumuz Erdem Çolak kardeşimizede sonbarikatbesiktas.com ve taraftarlar olarak geçmiş olsun diyelim.Derken oturduğumuz kupalarla dolu odanın içine Kürek takımının Antrenörü Ersan Özcan giriyor. Kendisi Beşiktaş forması ve milli takım adına sayısız Uluslararası birinciliklere imza atmış çok efendi bir sporcumuz. Hocamızdan bir resim almak için ricada bulunuyoruz kendisi ise Ersan Hocayı göstererek “ siz onu çekin “ diyor. Biz ise “Hayır hocam o zaman ikinizi yanyana çekelim “diyoruz. Kabul ettiler sağolsunlar ve iki teknik adamı aynı karede ve kupaların önünde buluşturduk.


Kendilerine teşekkür ederek ve tekrar ziyaret etme sözü vererek onların bulunduğu Sosyal Tesislerin alt tarafındaki kayıkhane bölümünden ayrılarak yukarı çıktık. Birkaç resim de tesislerimizin görüntüsünden alalım derken sonradan kendisinin tesislerin işletmecisi olan Rüstem Çakıroğulu olduğunu öğrendiğimiz bir bey hızlı adımlarla yanımıza yanaşarak” hayırdır arkadaşlar neden resim çekiyorsunuz” dedi. Bizde durumu anlatınca hemen bizi içeri davet ederek sıcak bir karşılamada bulundu.Hatta bizi tesislere yeni kazandırdığı üst kattaki Deniz Balık Restaurantı da dahil diğer sosyal dinlenme alanlarının bulunduğu kısımları gezdirerek buraya ne kadar önem verdiğini ve bilhassa Anadolu yakasındaki Beşiktaş’lıların buraya sahip çıkmaları temennisini dile getirdi. Gözlemlerimizi anlatmak gerekirse; Hakikaten bizde çok şaşırdık. Pendik Beşiktaş Sosyal Tesisleri İstanbul Anadolu yakasında Beşiktaş bayrağının dalgalandığı tek sosyal tesis. Burası çok temiz ve nezih bir yer. Herkesin rahatlıkla gelebileceği, kimsenin kimseyi rahatsız etmeden gazetesini okuyacağı, oyununu oynayacağı, denizi seyrederken çayını ve kahvesini yudumlayacağı canı isterse de yemeğini yiyeceği yegane bir sosyal tesis. Bir hafta sonu ailelerle beraber gelinip alt kattaki kürek takımı sporcularına moral ziyareti yapılıp sonra da yeme ve içme için üst katlara çıkılıp dinlenilebilecek bir yer. Herşeyden önce dikkat ettiğimiz kadarıyla çok temiz. Kadrosu deneyimli ve tecrübeli.







Rüstem bey biz çayımızı yudumlarken başladı anlatmaya;Rüstem Ç. : “Ben Beşiktaş Kongre Üyesiyim. Burası 1987 yılında Semra Özal’ın katkılarıyla ve eski yöneticimiz İhsan Kalkavan’ın da öncülüğü ile Beşiktaş’a kazandırılmış sosyal bir alan. Ben 1994 yılından beri bu tesislerin işletmecisiyim. Benden önce çalıştıranlar pek muvaffak olamamışlar. Bu durumu gören Sayın Başkanımız Süleyman Seba’da beni yanına çağırdı. Burası hakkındaki düşüncelerini anlattı ve bana “ Rüstem senden rica ediyorum, burasını çekip çevir ve güzel bir yer haline getir.” Diyerek bayrağı bana devretti. Ben kiracıyım. Uzun vadede değil her sene yenilenir benim kiram. İnanın bazen bana çevremden deli derler. Neden uğraşıyorsun bu kadar bak pek kimse gelmiyor ve sahip çıkılmıyor da derler. Ama ben dava adamıyım. Ben Beşiktaş’lıyım. Burada dalgalanan bayrak, tesisin önünde asılı duran Beşiktaş amblemimiz çok değerli ve önemlidir benim için. Buraya ziyaret o kadar yoğun değildir. Ara sıra kongre üyelerimiz, eski sporcularımız ve camianın bazı isimleri gelirler. Onlar burada indirimli olarak hizmet alırlar. Hatta bakın yan tarafta Su Ürünleri Kooperatifi Tesisleri vardı ama şimdi yıkıldı. Biz onlara da sahip çıkarak buraya davet ettik. Orada 750 y.krş’tan içtikleri çayı yine aynı fiyattan veriyoruz.



Burası Anadolu yakasında Beşiktaş’lıların kendilerini evlerinde gibi hissedecekleri tek Beşiktaş çatılı bir yer. Ben istiyorum ki gelsinler, otursunlar, yesinler içsinler, oyun oynasınlar, dinlensinler, aşağıda kürekçilerimizi ziyaret etsinler. Herkesin gönül rahatlığı ile kendini rahat ve güvenli bir mekanda hissetmesi için bu tesisi efoksi temellerle güçlendirdik. 20 Adet kolona çelik konstrüksüyon yapıldı. Dediğim gibi üstünde Beşiktaş bayrağı dalgalanan önünde de Beşiktaş arması bulunan Beşiktaş Pendik Sosyal Tesisleri’ne Beşiktaş’lılarca sahip çıkılmasını ve bu çatı altında buluşulmasını çok istiyorum. Tesislerin geneli için yapılan yeni değişiklikler ve yenilemeler için yapılan ödemeler biraz hafiflesin hemen yapacağım bir şey var. Alt taraftaki kürek takımının olduğu bölüme yeni sürgülü kapılar taktırıp tamamen çehresini yenileyeceğim. Aslında ben yukarının işletmecisiyim ama önce Beşiktaş’lıyım. O ekibin ihtiyaçlarına biraz olsun karşılık vermek beni mutlu eder.İlk ve tek sorumuzu soruyoruz,Sonbarikat: “ Rüstem Bey, anlattıklarınız çok güzel. Zaten bugün yeterince şaşırdık ve mutluluk duyduk. Peki sizi burada denetleyen birileri oluyor mu? Yani burada Beşiktaş bayrağı dalgalanıyor ve tabelasında Beşiktaş arması var. Burada neler olup bittiğine dair inceleme yapan ya da sorunlarınızı dinleyen birileri var mı?Rüstem Ç. : ” Evet oluyor. Yönetimden ararlar, ara ara gelir ziyaret de ederler. O konuda hiç sıkıntımız olmadı. Sonuçta ben buna bir teftiş gözüyle de bakmıyorum çünkü her ne kadar buranın bir işletmecisi olsam da ben bir kongre üyesiyim ve buraki Beşiktaş ismine dair sorumluluğumu çok iyi biliyorum. “Teşekkür ediyoruz kendisine ve kalkmak için izin istiyoruz. Kendisi de memnunluğunu dile getirerek bizi çıkış kapısının önüne kadar yolcu ediyor ve tokalaşıp oradan ayrılıyoruz.Evet böylece bir Sonbahar pazarında İstanbul’un tarihi eski olan ve kentin bir ucunda yeralan eskinin şirin sahil kasabası yeninin büyük ilçesi Pendik’teki Beşiktaş Sosyal Tesislerinin altında yer alan Kürek Takımı Şubesine, teknik ekibine ve daha sonrasında tesislere yaptığımız ziyaretin bizler üzerinde bıraktığı olumlu düşünceler ve verdiği mutlulukla dönüş yoluna geçiyoruz.Bundan sonra mı; “ Aydınlık bir gelecek için kürek çekmeye devam Beşiktaşım ”




26 Ekim 2008 Pazar

Asıl Dava Açması Gereken Kim?


Hep söyledik ama düşünen, dinleyen kim?

Beşiktaş Başkanı taraftarlarını yanıltmaz, doğru bilgilendirir, yanlış düşünce ve davranışlardan kaçınır, Beşiktaş etiğine ve haklarına sahip çıkar.

İçinde bulunduğumuz yıl içinde dünya geneline yayılan ekonomik kriz, Sayın Yıldırım Demirören’i de etkilemiş.Etkilemiş ki, doğruları yazmakla bizleri bilgilendiren ve taraftara sahip çıkan Sayın Nilay Yılmaz hakkında, 12 Ağustos tarihli gazetesindeki köşesinde yazdığı “Borç değil, dert çok “ yazı içeriğine atıfta bulunularak “Yazıda yer alan ifadelerin bütünüyle incelenmesi sonucunda Yıldırım Demirören’in yetersiz, savurgan, yalancı ve işbilmez olduğu ima edilerek kamuoyunda küçük düşürülmeye çalışıldığı aşikardır” ifadeleri ile dava açma gereğini duymuş.

Yetersiz, savurgan,yalancı ve iş bilmez olmak nedir?

Savurgan olmak; Çok ve boşuna para harcamak,tutumsuz olmak.

Bu sezona kadar 50 nin üzerinde futbolcu transfer edildi. Edildiği gibi üstüne de tazminat ödenenler oldu. Tüm vb. giderler ama kulübün kasasından ama cepten karşılandı. Gelirimiz oldu mu? Olmadı. Ne yapıldı? Gelecek hesaplanmadan hep verildi. Sayın Yıldırım Demirören dört yıl önce (2004 yılında) göreve geldiğinde borcumuz 16 milyon dolardı. Bugün ise yaklaşık 120 milyon dolar!

Fulya’daki Plazalarda kat karşılığı verilmiş ve mahkemelik. Kısacası ortada ne var? Koca bir dert!..

Bunun adı, savurgan olmaktır.

Yalancı olmak; Gerçekleri söylememek.

Sayın Yıldırım Demirören,

“…Beşiktaş, Sivas Spor maçına Paf Takımı ile çıkacak” demişti.Demişti demesine de sonrasında ne yaptı? Çıkmadı.Çıkmadığın gibi bu konuda basın toplantısı yapacağını söyledi. Bunu da yapmadı. Yapmadığı gibi resmi internet sitesinden yazılı bir açıklama yaparak konuyu geçiştirdi.

Taraftar olarak ne dedik? “Beşiktaş Başkanı sözünü yemez”.

Bankaların internet sitelerinden doların yıllık faizini öğrenmek mümkün;

https://sube.garanti.com.tr/isube/vadelihesapislemleri/faizoranhesapla

Gerçek kişi olarak, 40 milyon doların, aylık faiz ödemeli 12 aylık getirisini dolar bazında hesaplattığımızda, 12 ay sonunda 40 milyon doları, 40 934 538.06 dolar olarak geri alabileceğimizi gördük.Yani 40 milyon doların yıllık faizinin 10 milyon dolar etmediğini öğrendik.Demek ki, neymiş? Doğru söylenmemiş!

Bunun adı da doğru söylenmediği için yalancı olmaktır.

Yetersiz olmak; eksiği olan,verimli olmayan. İş bilmez; Becerikli olamama,becerememe.

Beşiktaş’ın son 5 dönem bilançosuna baktığımızda;

2004 sonu bilançosunda kulübün net satışları 23.7 milyon Ytl düzeyindeyken bu rakam,2005'te 29.4 Ytl, 2006'da 27.3 milyon Ytl, 2007'de ise 45.2 milyon Ytl, olmuş.Üstelik 2007'nin ilk çeyrek bilançosuna göre satış gelirleri 40.9 milyon Ytl iken, satışların maliyeti 54.7 milyon Ytl olmuş. Yani zararına satış gerçekleşmiş.

2004 yılının yarısında kulübü devralan Yıldırım Demirören o yılı 8.7 milyon Ytl karla kapattıktan sonra deyim yerindeyse Beşiktaş’ımızın iki yakasının bir araya gelmediğini ifade etmek, yanlış olmaz herhalde.

Fulya konusunda Beşiktaş’ı zarara uğrattığı gerekçesiyle Kulübümüz (dolayısıyla başkanımız ve yönetim kurulu) aleyhinde açılan davanın yanı sıra “Şan Ökten” tesislerinin değiştirilmesine yönelik yapılan müdahalelere onay verilmiş yada sessiz kalınmıştır. Biz Beşiktaşlıların verdiği tepki ile imza kampanyası düzenlenmiş ve yapılan yanlışlığın düzeltilmesi istenmiştir.Yani yapılanlarla bir anlamda Beşiktaş ve Beşiktaşlılık ele,yüze, göze bulaştırılmıştır.Başka bir deyişle tüm bunlar, verimli olunamadığı için becerilememiştir.

Bunun da adı, yetersiz olmak, iş bilmezliktir.

Başkanımız Sayın Yıldırım Demirören söz konusu röportajında ”…Ben Beşiktaş’ın ihtiyacı olduğu için bu parayı verdim…40 milyon doların faizini hesaplarsanız, Beşiktaş’a senede 10 milyon dolar para kazandırdığım ortaya çıkar.. Kulübü o faiz yükünden kurtardım…” ifadelerini kullanıyor.

Nilay Yılmaz da yazısında “ …kulübün Başkan Demirören’e 40 milyon dolar borcu varmış ve nasıl bir faiz ve nasıl bir hesaplamaysa bunun senelik faizi 10 milyon dolar ediyormuş...

Anlaşılan o ki; Beşiktaş Başkanı hesaptan kitaptan da anlamıyor. Üniversitedeyken iktisat derslerinden zor geçerdim; ama bir ilkokul öğrencisi bile Demirören’in 10 milyon dolarlık faiz hesabının yanlış olduğunu anlayabilir...

40 milyon dolara yıllık 10 milyon dolar... Demirören bu hesaplamayı nasıl yaptığını bize bir zahmet anlatsa... Ya da böyle faiz veren yerler varsa, Demirören bir söyleyiversin de birikmiş birkaç kuruş parası olanlar da oralara yatırıp biraz para kazansın...” ifadeleri ile karşılık vererek toplumun ve Beşiktaşlıların açıkça “alaya” alınmasına tepki koymuştur.

Vallahi doğru. Bu sezon alınan Sivok ve Zapatocny’nin bonservis ücretleri için de sadece Nilay Yılmaz değil, biz taraftarlar da her zaman olduğu gibi verilen bu miktarlar için de üzüldük ve “Ah ulan! Amatörlüğün, alt yapının gözü kör olsun!..” diyerek söylendik.

Alnımızı Karışlamıştı.

Alnını karışlamak; Küçümseyerek meydan okumak.

Sayın Yıldırım Demirören'in,

“BONSERVİSLERİ adam başı 4.5 milyon Euro. Ben gittim, pazarlığını kendim yaptım ve aldım. Yaptığım pazarlık hakkında konuşanın ’futbolcular pahalı’ diyenin, onu diyenin, bunu diyenin alnını karışlarım. Bir daha söylüyorum alnını karışlarım. Herkes haddini bilsin.”

asıl bu ”davalık” sözleri nedeni ile kimin kime dava açması gerektiği ortada değil mi?

*Bilançolar ile bilgiler alıntıdır

23 Ekim 2008 Perşembe

Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi








Beşiktaşımız'ın Bayan Basketbol Takımı, dün akşam FIBA Euroleague ikinci karşılaşmasında rakibi Mizo Pecs'i 84-82 mağlup etti. Kartallarımız rakibini pençelerken, gökyüzündeki gibi yalnızdı. Boş salonda az sayıda taraftarın desteklediği karşılaşmadan Kara Kartal başı dik ayrılmasını bildi.

Bizimkisi Siyah-Beyaz bir aşk hikayesi idi

Şimdilerde hüzünlü bir aşk hikayesi...

Beşiktaşımız'ı yalnız bırakmayan tüm Kartallar'a selam olsun, teşekkürler.

"Küçük" Ahmet Özacar'ı Anıyoruz...


Beşiktaşımız'ın "Küçük" lakaplı büyük yıldızı Ahmet Özacar'ı aramızdan ayrılışının 3.yılında saygıyla anıyoruz.

1955'te Şehremini Altınok'tan Beşiktaş'a transfer olan Özacar, 1971 yılına kadar çeşitli mevkilerde Beşiktaş formasını giydi. 1970 yılında jübilesini yaptıktan sonra 1970-1971 sezonunda tekrar takıma geri çağırıldı. Beşiktaş'a hizmetten asla kaçmayan Ahmet Özacar, Beşiktaş'ın kurtarıcısı olarak anıldı.

Beşiktaşımız'a Avrupa Kupaları'ndaki ilk galibiyeti getiren golü de Rapid Wien maçında Ahmet Özacar kaydetmişti.

23 Ekim 2005'de yakalandığı hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrıldı.

Ruhu şad olsun...

Küçük Ahmet (Özacar) Ajax ile Amsterdam' da oynanan maçı şöyle anlatıyor:

''Rakibimizi gözümüzde büyütüyorduk elbette.. Ne de olsa 'sarı fare' Cruyff' lü ünlü Ajax takımıydı karşımızdaki.

Türk futbolcusu olarak o senelerde dış sahalarda başarılı olamıyorduk. Senede 1 defa dış temasımız olunca başarılı olmamiz mümkün olmuyordu... Yemyeşil bakımlı çim sahaları ancak dış temaslarımızda görebiliyoruz, kıskanmamak elde değil.. Maç öncesi antremanda bileğim burkulduğundan ben bu maçta ilk onbirde oynamadım...Saha kenarında arkadaşlarımı seyrediyorum... Tribünler dolmuş, top ayaklarına geçtimi seyircilerinin hep bir ağızdan bir bağrışları varki gayri ihtiyari ürperiyorsun.

Cruyff seytan gibi bir oyuncu, boşuna ''Sarı Fare'' dememişler... Takım olarak müdafadayız... İkinci yarı Yusuf' un bir şutu üst direkten dönüyor, o kadar... Bir seyler olacak derken rakiplerimiz hücüma kalkıyorlar, o kadar organize olarak kalemize iniyorlar ki takdir etmemek elde degil 2-0 maglubiyetle dönüyoruz Istanbul'a...''

21 Ekim 2008 Salı

Yollarda Bulurum Seni...







Gençlerbirliği : 1 - Beşiktaş : 3

Sen neredeysen ordayız biz
Ne dağlar engel ne de deniz...

19 Ekim 2008 Pazar

Haftanın Sonuçları


Hentbol

Nilüfer Belediyesi : 28 - Beşiktaşımız : 41

Voleybol

Alanya Belediyesi : 3 - Beşiktaşımız : 2 (Erkek)

Beşiktaşımız : 3 - Eczacıbaşı : 2 (Kadın)

Basketbol

Beşiktaşımız : 88 - Çankaya Üniversitesi : 59 (Kadın)

Beşiktaşımız : 90- Kepez Belediyesi : 76 (Erkek)

Futbol

Gençlerbirliği : 1 - Beşiktaşımız : 3

Gençlerbirliği : 4 - Beşiktaşımız : 2 (PAF)

18 Ekim 2008 Cumartesi

Alanya Belediyesi : 3 - Beşiktaşımız : 2


Voleybol erkekler 2.nci liginde ikinci karşılaşmasına çıkan Voleybol takımımız, iyi oyununa rağmen Alanya Bld. karşısında galibiyete ulaşamadı.

Deplasmanda ter döken Filenin Kartalları ilk seti 25-23 kaybetti. İkinci sette maça daha iyi asılan takımımız, ilk setteki skor gibi 23-25 galip geldi. Üçüncü sette rakibimizin atak oyununa karşı koyamayan takımımız, seti 25-17 kaybetti. Rakibimizi 4. sette 25-20 yenen takımımız durumu 2-2 ye getirdi. Rakibimizin Tie-Break setinde 15-6 skorla öne geçmesini engelleyemeyen Filenin Kartalları maçtan 3-2 skorla mağlup ayrıldı. Takımımıza önümüzdeki maçlarda daha istekli ve dikkatli maçlar diliyoruz. Sonunda mağlubiyet de olsa takımımıza teşekkür ediyoruz.

Teşekkürler Filenin Kartalları.

Nilüfer Belediyesi : 28 - Beşiktaşımız : 41


Hentbol Erkekler Süper Ligi'nde Beşiktaşımız, deplasmanda Bursa Nilüfer Belediyesi'ni 41-28 yendi.

Bursa Atatürk Spor salonunda oynanan mücadeleyi Ufuk Tontu , Özgür Benli Hakem ikilisi yönetti.

Beşiktaşımız'da müsabaka Boyunca sahada Görev Alan Oyuncularımız Yılmaz (İbrahim ), Bülent 4, Gökhan 2, Utku 9, Mehmet , Valeri 3, Ramazan 12, Zelic 4, Uğur 3, Dimitri 4, Ercan , Ali.

Ramazan 12 Golle takımımızın en golcü ismi oldu.Bu galibiyetle namağlup ünvanını sürdüren Beşiktaşımız galibiyet serisini de 5 maça çıkarmış oldu.Ligde oynadığı 5 maçın 4 tanesini deplasmanda oynayan Beşiktaşımız bu maçlarda toplam 179 gol atarken kalemizde ise 130 gol gördük .Beşiktaşımızın başarılarının devamı diliyoruz.

İlk Yarı: 14-19 (Beşiktaş lehine)

İki dakika cezası alanlar: Çağlayan (Bursa Nilüfer Belediyesi), Dimitri (Beşiktaş)

"YALNIZ BIRAKANLARA İNAT KARTAL ŞAMPİYONLUK TURU AT"

17 Ekim 2008 Cuma

UEFA'nın Sitesini Bile Güncelledik, Ya Resmi Sitemiz?


Eylül'ün 21'inde UEFA'nın sitesinde gezinirken karşılaştığımız Beşiktaş JK Futbol Takımımızın toplu resmi dikkatimizi çekmişti. Kullanılan toplu resim geçtiğimiz sezona ait eski resimdi. Üzerinde Ricardinho ve Burak gibi bu sezon oyuncumuz olmayan futbolcuların resimleri duruyordu. Bunun üzerine UEFA.com'a bir yazı yazdık ve yeni sezon toplu resmini göndererek eski resmin değiştirilmesini istedik.Sağolsun UEFA site yetkilileri uyarımızı dikkate alıp resmi güncellemişler. Aynı yazıyı Kulübümüze de göndermiştik bilgi olarak. Darısı Kulübümüzün resmi sitesinin başına diyoruz.

UEFA'daki düzeltme için...

14 Ekim 2008 Salı

Özkaynak Sonuçları


Beşiktaşımız'ın geleceği olan Yavru Kartallarımız bu hafta bol gollü galibiyetlere imza attı. Süper Genç Takımımız, Anadolu Üsküdar 1908'i 5-2; B Genç Takımımız, Güngören Belediyespor'u 8-1 mağlup etti.
Süper Genç Takımımız, sahaya Mustafa, Çağatay, Emre, Nezihi, Emirhan, Burhan, Tolga (K) , Tevfik, Mehmet Ali, Mert Can ve Ali İhsanon biri ile çıktı. İlk yarıyı Ali İhsan'ın golü ile önde kapatan gençlerimiz, 2. yarıda Kaptan Tolga'nın etkili oyunu ile farkı buldu. İkinci yarının hemen başında Tolga ile durumu 2-0 yapan takımımız, kaptanımızın 3 asisti ile 5-0'lık skoru yakaladı. Diğer 3 golümüz Mehmet Ali (2)ve sonradan Mehmet Ali'nin yerine oyuna dahil olan Fuat'tan geldi.

Maçın sonlarında rakibimiz uzaktan atılan bir şut ile Tufan'la golü buldu. Uzatma dakikalarında kazandığı penaltı atışını da gole çeviren rakibimizin bu sayısı ile maç 5-2 sona erdi.

* Maçta sakatlanarak yerini Utku'ya bırakan Emirhan'ın durumu ciddi değil.
** Rakiplerimiz 90-91 doğumlu oyuncular ile oynarken, bizim Kartallarımız 92-93 doğumlu. (Unutmadığımız sezonda doğan Kartallarımız)

B Genç Takımımız, sahaya Sercan (K), Muhammet, Zahit, Atınç, Metehan, Cumali, Enes, Faruk, Ersagun, Umut Yeşiltepe, Umut Can on biri ile çıktı.

Bu maça çıkmadan önce ligde oynadığı 4 maçı da kazanan B Gençlerimiz, Güngören Belediyespor'u 8-1 gibi farklı bir skor ile geçerken, seriyi 5 maça çıkarttı.

12 Ekim 2008 Pazar

Beşiktaşımız : 3 Eğridir Belediyespor : 0







Erkek Voleybol Takımımız ligin ilk maçında Eğridir Belediyesi'ni 3-0 mağlup etti. Kendi evimizde oynamamıza rağmen bizden daha fazla olan rakip takım taraftarına karşılık 20 kişi kadar olduğumuz maçta, gözlerimiz bir yöneticimizi ve BJK Tv'yi aradı.

İlk set karşılıklı sayılarla geçerken, 2.sette Rıdvan ve Burçin ile serviste hatalar yaparak, rakibimizi geriden takip ettik. Uzatmaya giden bu seti takımımız önde kapamasını bildi. 2-0 Son sette de rakiple başbaşa giden bir mücadeleden sonra oyunu sonlarda koparmasını bilerek seti ve maçı kazandık. 3-0

Maça dair diğer ayrıntılar da ilginçti. Rakibimizin liberosunun formasının olmayışı ve maç öncesi keçeli kalem ile önüne 13 numara yazılması Türkiye'de amatör branşların ne durumda olduğunun göstergesidir.

Son olarak Yıldırım Demirören'in yaptığı açıklamayı hatırlatmayı borç biliriz.

" Bu yıl sadece futbolda değil, Beşiktaş’ın temsil edildiği bütün branşlarda başarı hedefi ile yola çıktık. Sadece saha ve salonlardaki başarılarımızla değil, hayata geçireceğimiz yatırım ve projelerle de Beşiktaşımız’ı daha da yukarılara taşımak öncelikli amacımız."

Nerdesiniz Beşiktaş'ın başkanı, yöneticleri?

Milli Takım'da Beşiktaş'lı Olmak


Milli Takım, EURO 2008 elemelerinde mücadelesini sürdürürken, Kasım ayında Norveç deplasmanına sahaya çıkan 11’de İbrahim Kaş vardı. İbrahim Kaş’ın 16. dakikada sakatlığı sonrasında Gökhan Gönül oyuna girmiş ve Milli Takım o akşam Norveç’i 2-1 deplasmanda mağlup etmişti.

Ertesi gün güzide basın organları, galibiyeti İbrahim Kaş’ın sakatlanıp, yerine giren Gökhan Gönül değişikliğine bağlamışlardı. Maçın kırılma anı diye bahsetmişler, bu sakatlığın Milli Takım’a sağladığı yarardan söz etmişlerdi. Genç bir oyuncunun maçın başlarında yaşadığı sakatlıktan hiç söz edilmemiş, göz ardı edilmiş, nasıl bir psikoloji yaşadığı, kendisinin sakatlığı hakkında atılan sevinç nidalarını nasıl karşılayacağı düşünülmemiştir.

Bir benzerini de dün gece yaşadık. Maça ilk 11’de başlayan 17 yaşındaki oyuncumuz Batuhan Karadeniz, maçın ilk yarısında sakatlanarak oyunu terk etmek zorunda kaldı. İlk bilgilere göre omzu çıktığı açıklanan oyuncumuzun, yerini başka bir arkadaşına bırakması sevinçle karşılandı. Bugün ki gazetelerde ağırlıklı olarak yine maçın dönüm noktası Batuhan’ın sakatlığı olarak lanse ediliyor. Köşe yazarları “ Batuhan çıktı, galibiyet” geldi imalarında bulunuyor. Empati yapmaktan yoksun olan bu beyinler, Batuhan’ın bunları okuduktan sonra neler hissedeceğini düşünmemişlerdir.

Bütün bu olan biten içerisinde, Beşiktaş altyapısından yetişmiş, Beşiktaş’ta kaptanlık yapmış olan Sergen Yalçın da Batuhan’ın sakatlığı için “Milli Takım’ın hayrına oldu” demiştir. İşin daha da acısı Sergen Yalçın ismi şu günlerde kulübümüzde altyapı antrenörlüğü için geçmektedir.

Beşiktaş’lı oyuncuların Milli Takımlardaki sakatlıkları Milli Takım’ın hayrına oluyor ve şayet maçlar bu oyuncular çıktıktan sonra kazanılıyorsa Beşiktaş’tan almayın oyuncu. Bizler buna ne gücenir, ne de içerleriz. Çünkü Beşiktaş taraftarı, Milli Takım’ın nasıl bir anlayış içerisinde yönetildiğini ve kimlerin hangi duygularla hareket ettiğini çok önceleri zaten fark etti. Bırakın oyuncularımız bize hizmet etsin. İfadeler ve görüntü odur ki Beşiktaş formasını taşıyan oyuncuların Milli Takım’da oynamaya hakları yoktur ve bir şey kazandıramazlar.

11 Ekim 2008 Cumartesi

Sevda Gibi Bir Yağmur


İçimde iflah olmaz bir heyecan var... Dışarıda yağmur... Az sonra mabedin yanından geçeceğim.... Deniz tarafındaki kaleyi, kapalının kutusunu, ş harfinin hizasına yuva yapan kırlangıcı, Gümüşsuyu’ndan yukarı doğru kıvrılırken hüzünlü, ıslak koltukları göreceğim... Ah bugün maça gideydik, yağmur saçlarımızdan yüzümüze ağarken, yağmurlu bir günde gördüğümüz sevgilimize aşkımızı bir defa daha haykırabileydik...

Dışarıda yağmur. Bir gün Beleştepe’de oturmuşum. Polis ha kovdu ha kovacak. Kapalı sırayla siyah-beyaz çektiriyor. Yeni açık, eski açık, numaralı vee beleştepe. Kapalıdan siyah Beleştepe’den beyaz... 20 kişiyiz. Ama incitmeden gizli gizli “beyaz” da çıkıyor kapalıdan. Siyah-beyaz, siyah-beyaz, siyah-beyaz…

İçimde iflah olmaz bir heyecan var. Sevgilime haykırmak istiyorum. Sanki arabadan insem Dolmabahçe’den bir curcuna kopacak, Köyiçi’nden, Fulya’dan, Sinanpaşa’dan… Sanki yine bir aşk mesaisinde benimle aynı sevgiliye koşan dostlarımı göreceğim. Sanki kıskanacağım onları. Sanki sarılacağım Beşiktaşıma. Al beni, ısıt, sar. Sonsuzluğu öğret, kuvvetinle yor, şefkatinle şımart. Bana ağlamayı öğreten aklını ve paylaşmanın güzelliğini kutsamak için bana ilham ver. Al beni SiyahBeyaz.. Erit kaynayan sularında.

Bu bir aşk ilanıdır sevgilim. Ben, sen olmak istiyorum. Seni anmak değil, seni sayıklamak değil. Ben, sen olmak istiyorum. Yağmurlu bir günde ve güneşli bir günde. Yapayalnız mabedin yanından geçerken ve kardeşlerimle senin için haykırırken. Bu bir aşk ilanıdır sevgilim. Sen ki benim her şeyimsin.

İçimdeki heyecanın sebebi, her yağmurda beni yıkayıp yuyan mukaddes küfür, bana hiçbir meserreti layık görmeyecek misin? Aşkla dolan ve dahi taşan fikrimi, fikrimden geride kalan kelamımı, kelamımdan da sefil kalemimi mazur gör. Sen ki Beşiktaşsın. Olmuşum ve olacağımsın. Beni sar sevgilim. İçimde iflah olmaz bir heyecan var. Dışarıda sevda gibi bir yağmur..

7 Ekim 2008 Salı

Sinan'ı da Al Git!


Beşiktaş'ı düşünen ve Beşiktaş'ı gerçekten seven insan çoktan bırakıp, giderdi. Sizlerin de birgün bu kulüpten ayrıldığını göreceğiz. Beşiktaş'lının yarınlara ait umudu varsa, o yarınlar sizlerin gittiği gündür.

4 Ekim 2008 Cumartesi

Rize Çaykurspor:30 - Beşiktaşımız:39

Hentbol Takımımız, 4. hafta karşılaşmasında Rize Çaykurspor'u deplasmanda 39-30 mağlup etti.

Takımımız, mücadelenin ilk yarısını da 21-13 önde bitirdi.

Müsabaka boyunca üstünlüğünü koruyan takımımızda Bülent, attığı 10 golle takımımızın en golcü oyuncusu olurken, Ramazan 9, Zeliç 4, Utku 2, Oğuzhan 5, Nesih 3, Valeri 1, Ercan 3 ve Federov 1 golle skoru belirlediler.

Parkenin "Yalnız Kartalları" bu sonuçla, ligde 4 maçta 4 galibiyetle namağlup ünvanlarını sürdürdüler. 3 deplasman ve 1 iç saha maçında 138 gol atan Kartallarımız, bu maçlarda toplam 102 gol yediler...

Biz de "yanlız bırakanlara inat Kartal sampiyonluk turu at " diyoruz.

3 Ekim 2008 Cuma

Siz 'GERÇEK SPOR GAZETESİ' değil tuvalet kağıdı bile olamazsınız!


Ey fındık beyinli muhabirlerin, zeka seviyesi düşük espiri kabızlıklarından türetilmiş yazılarını, tüm “BASIN MESLEK İLKELERİNİ” ayaklar altına alma pahasına sayfalarına taşıma izni veren, “kağıt israfı” sorumlusu “FANATİK MÜSVEDDESİ” yöneticileri…

Unutmuş olma ihtimaliniz olmayan, çünkü bir yerlerinize hiç takmadığınız gün gibi aşikar olan “BASIN MESLEK İLKELERİ” nden bazılarını biz yüzünüze bir kez daha çarpalım;

* Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.

* Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan ve iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.

* Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz.

* Gazeteci görevini , taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır.

Ve soralım…

Kalecimiz Hakan Arıkan’la ilgili yaptığınız “84 Numaralı Forma"¹ pespayeliğini, hangi kamusal görev bilinciyle, hangi ahlaki kriterlere sarılarak, hangi amaç ve çıkara alet olarak yaptınız?

Kişi olarak sporcumuz Hakan Arıkan’ı ve üstünde şanlı armamızın bulunduğu formamız dolayısıyla Beşiktaş Jimnastik Kulübünü “eleştiri sınırlarının ötesinde” küçük düşüren, aşağılayan ve çarpık bir şizofren içgüdüyle “espiri kaynağı” şekline büründüren haberi yayınlama “İLKESİZLİĞİNİ” hangi basın meslek ilkesinden güç alarak yaptığınızı düşünüyorsunuz?

Sporcumuz ve kulübümüzü alttan alta aşağılama ve komik gösterme iğrençliği sergileyen bu haberi “KURARKEN” doğru bir haber, soruşturmacı ve ilkeli habercilik yaptığınıza emin misiniz?

Ne olduğunun farkında bile olmadığınız “GÖREVİNİZİ” ve bünyenize sürekli dar gelmekte olan “TAŞIDIĞINIZ SIFATIN SAYGINLIĞINI” gölgelemekte olan yöntem ve tutumlardan “SAKINMAMANIZ” için, ayrı bir ödenek mi tahsis edildi size?

Ve Ey bu "DÜZMECE" saçmalığı kopyala yapıştır yapıp, marifetmiş gibi sayfalarında paylaşan diğer "AHLAKSIZLIK ORTAKLARI"... Sizin hizmet aşkınız nereden mütevellit... Nasıl bir kabuk bağlamış yaranın dürtüsüdür bu paylaşımcılığa iten sizi... Ortak "İLKESİZLİK HAREKETİ"nin bir parçası olma gayretkeşliğinin kasanızda son bulan bedel karşılığı nedir?

Sizi Gazeteciler Cemiyeti ıslah etsin desek kendimize ihanet etmiş oluruz, Kanun ıslah etsin desek o anlamlı kuruma sizin gibi “çamurları” bulaştırmaktan beis duyarız, Allah ıslah etsin desek Kitaba-Fıkıha hakaret etmiş oluruz…

LÜTFEN ISLAH OLMAYIN TÜM “FANATİK” BASIN,
ÜSTÜNE PARA VERELİM, N'OLUR BUNU DA YAZIN !!!

¹ Düzmece Ahlaksızlık İçin Tıklayınız

2 Ekim 2008 Perşembe

Nadide Basın, Bunu da Yazın!


Beşiktaşımız'ın Bayan Voleybol Takımı, 28 Eylül 2008'te Bosna Hersek'in Tuzla kentinde Balkan Şampiyonu oldu. Müsabakalar öncesinde çıkan yalan-yanlış haberlerle taraftarlarımız yanlış bilgilendirilirken, kazanılan kupa sonrası ise medya aynı cömertliği göstermedi spor sayfalarında.

18 Eylül 2008'te Hürriyet gazetesi, Celal Demirbilek imzalı bir haber yayınladı. Büyük Gaflet isimli haberde, yeni alınan 4 oyuncunun bonservisleri geç ödendiği için Balkan Kupası'na dahil olamayacakları bildiriliyordu.

" Büyük gaflet

Yönetim, 4 bayan voleybolcusunun bonservis bedellerini kulüplerine ödemedi, Sırbistan’a eksik gitmek zorunda kaldı. Beşiktaş grup maçlarında 8 oyuncuyla mücadele edecek.

BEŞİKTAŞ, filede büyük bir skandala imza attı. Aroma Bayanlar Voleybol Ligi’nde ve Balkan Kupası’nda şampiyonluğa oynayan bir takım oluşturan siyah beyazlılar, zamanında ödemedikleri bonservis ücretleri nedeniyle zor duruma düştü. Kadrosunu Eczacıbaşı’ndan Natalia Hanikoğlu, İller Bankası’ndan Pınar Eren, Hırvat Mirela Deliç ve Brezilyalı Rosangela Maria Correia do Nascimento ile güçlendiren Beşiktaş, henüz sezon başlamadan yaşanan maddi sıkıntı nedeniyle bu oyuncularının bonservis ücretlerini kulüplerine geç ödemesi nedeniyle Balkan Kupası’na bu dört eksikle gitmek zorunda kaldı.

4 as yok

Sırbistan’ın Obrenovac kentinde yarın başlayacak olan Balkan Kupası A Grubu maçlarına ilk altıda yer alan bu dört önemli oyuncusundan yoksun giden siyah beyazlılar genç takım oyuncularından oluşan kadro ve bir yedekle sahaya çıkacak. Siyah beyazlı yönetimin bu yeni transferlerinin bonservis bedellerini zamanında kulüplerine yatırmaması ve dolayısıyla lisanslarının da henüz çıkartılmaması nedeniyle Beşiktaş, Natalia, Nascimento, Deliç ve Pınar’dan yoksun bir kadro ile ilk büyük sınavında boy gösterecek. Siyah beyazlıların güçlü bir kadro kurmasına karşın, sezon başında böylesine bir sorumsuzluk örneğinin ortaya çıkması şok etkisi yaptı.
"

Haberin devamı için :

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=9925151

Ne ilginçtir ki, haberde kupada oynayamayacağı belirtilen Natalia Hanikoğlu Balkan Kupası'nın en iyi köşe oyuncusu seçildi. Buna rağmen Celal Demirbilek ve Hürriyet gazetesi bir özür metni yayınlamadı. Özür metni yayınlamadıkları gibi " İlk Balkan Şampiyonu " ünvanını elinde bulunduran Beşiktaşımız için sadece birkaç puntoluk haber yapma gereği duydular.

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=10007565

Onu yazan nadide basın (!), bunu da yazın!