29 Eylül 2010 Çarşamba

Kamuoyuna Duyurulur

BEŞİKTAŞ ŞEREF BEY STADYUMU MÜCADELESİ BİR HAK MÜCADELESİDİR VE O HAKKIN YERİNE GETİRİLMESİNE KADAR KESİNTİSİZ SÜRECEKTİR.


Şeref Bey’i yılda bir kez anan bir anlayışla değil, O’nun Beşiktaş’a duyduğu benzersiz aşkı her zaman yaşayıp, yaşatabilmek için yeryüzünde tek bir Beşiktaş’lı kalsa dahi bu mücadele var olacaktır. BEŞİKTAŞ ŞEREF BEY STADYUMU mücadelesi bir ŞEREF meselesidir ve anamızın ak sütü gibi helaldir.


Bizler, Beşiktaş taraftarları olarak iki yıl önce Şeref Bey’in ölüm yıl dönümü olan 13 Haziran’da, şu anki stadımızın isminin, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün sonsuza dek varolması, "futbol" gibi lokomotif bir branşın yaratım ve gelişim sürecine tereddütsüz canını dahi feda eden, futbol şubesi kurucumuz ŞEREF BEY’in adı ile anılması için BEŞİKTAŞ ŞEREF BEY STADI olarak isimlendirilmesini, bu yönde gerekli girişimlerin başlatılmasını ve bu gecikmiş vefa borcunun bir an evvel ödenmesini talep ederek, imza kampanyası başlatmış ve toplanan imzaları BJK yetkili kurullarına iletmiştik. Benzer bir çalışma 2009 yılının yazında da gerçekleştirilmiş olmasına rağmen Beşiktaş yönetimi konuya duyarsız kalmıştır.
FİYAPI ile yapılan reklam anlaşması gereğince, stadımızın isminin FİYAPI İNÖNÜ STADI olarak değiştirilmiş olmasını kınıyoruz.
SONBARİKAT, stadımızın adını tüm alanlarda BEŞİKTAŞ ŞEREF BEY STADI olarak telafuz etmeye devam edecektir.
Kamuoyuna duyurulur.
SonBarikat

26 Eylül 2010 Pazar

Beşiktaşımız - Antalyaspor Maçından Kareler




Hayat kadar güzel işte Beşiktaş...

Beşiktaşımız : 2 - Antalyaspor : 1


Mustafa Denizli’nin kadro ve dizilişlerini tahmin etmek mümkün değildi. Artık Beşiktaş’ın havasından mı, suyundan mı, Schuster de aynı yolu takip ediyor. Sahaya çıkan on bire itiraz edemeyiz belki, ancak takımın 4-3-1-2 gibi dizilişi Hazreti Guti’nin yokluğuyla beraber anılmalı.
Aslında öndeki Tabata-Quaresma-Bobo üçlüsünü bir şablona oturtmak hayli zor. Zira Quaresma’ya verilen asistan rolünün serbestliği başıboşluğa daha yakın. Bu aşırı özgürlük üretkenlikle birleşmeyince Quaresma’nın oyuna katkısı beklenen düzeyde olmadı tabii. Ankaragücü maçında da 4-3-1-2 tercih edilmişti ama o gün sahada Guti vardı. Kanatları, Beşiktaş’ın kronik sorunlu bölgesi olan dış beklere ve Cigano’nun keyfine bırakan bu anlayışın işlerlik kazanması için en azından iyi bir pasör lazımdı. Lakin Tabata arkasında 3 taş gibi orta saha oyuncusu varken, tam istediği mevkide dahi kaybolup gitti. Yine ortada sıkışan oyunu açmakta beceriksizdi. “Guti’den bazı şeyler öğrenmişim” diyen ve sol içte harikalar yaratan Ernst’in şahane asistleri ona ders olsun. Bobo da 6 lig maçının 2’sinde yedek oturmasına ve toplamda 5 maçta oynamasına rağmen 5 golü buldu. “Bobo az gol atıyor yea” argümanından ekmek çıkmayacak yani. Hilbert’in özellikle 2. yarıdaki performansı ilerisi için ümit verici. Galibiyet golünden sonra Hakan’a sarılması ise muhteşem. Takım olmak böyle bir şey herhalde.
Skoru yakalayamamanın stresi ile Beşiktaş’ın baskın oyununu es geçmeyelim. Antalyaspor’un gedik vermeyen sıkı defansı oyunu kilitledi, fakat hücumda olumlu aksiyonlar üretemediler (bu sene birçok takım için benzer cümleler kuracağız sanırım). Antalya’nın karşısındaki Aurelio-Necip-Ernst duvarı üst düzey Avrupa maçlarında takımın kurgusunu belirleyecek çapta bir üçlü. Bu şablonla rakip kaleye yakın oynayan Guti’yi düşünmek eminim dayıyı da iştahlandırıyordur.
Savunma orta sahaya yakın kuruluyor; defansla ileri uç adamları arasındaki mesafe minimuma iniyor; rakip yarı sahada yapılan presle kazanılan toplarla top hakimiyeti artırılıyor; top şişirilmeden sürekli ayağa paslarla gol aranıyor... Kısacası Bernd dayının kafasındaki sistem yavaş yavaş yerine oturuyor. Nobre’den sonraki 4-4-2 mühim olmayan bir ayrıntı; 90. dakikada gelen gol kesinlikle tesadüf değil, sistemin ürünü. Tek itiraz noktası: Elde Quaresma gibi sihirbaz bir kanat forvet varken, görev tanımlarının esnek olmadığı bir 4-3-3’te ısrar etmek, 3 puanın kolay gözüktüğü maçları riske atmamak adına önemli. Dışardan bir gözlem tabii bu, yoksa dayıya güvenimiz tam. Herhangi bir mağlubiyetin, puan kaybının, bu stratejiden ödün verilmedikçe Beşiktaşlıları üzmemesi icap eder.
Hilbert, yenen goldeki hatasından dolayı demoralize olan Hakan’a sarıldı, gözlerimizi doldurdu ama ağzımızı küfürle dolduran bir taraftar kitlesi de var. Şeref Bey’de kaleci yuhalamak gelenek haline geldi resmen. Rüzgarın stada savurduğu iyi gün dostu seyircinin “para veriyorum oynayın ülen”ci tavrı insanı tiksindiriyor. En azından, bulunduğumuz yerlerde bu yuhalama ve ıslıklama kepazeliğine müdahale etmemiz lazım.

Omuz Omuza


Beşiktaşımız : 2 - Antalyaspor : 1

22 Eylül 2010 Çarşamba

Bir İsyan Bayrağıdır Beşiktaş!

Kendilerine “adı konamaz büyüklük” payesi biçerek, rakiplerini her fırsatta karalamayı kültür ve gelenek belleyenlerin, Beşiktaş ambleminden Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını çıkarıp yerine Yunan bayrağı koymasının en düz tercümesi ırkçılıktır.


Tabii geçmişteki tutumlarından ötürü de benzer örnekler sunabileceğimiz Fenerbahçe taraftarının bu ırkçı tavrı bizleri saşırtmadı. Zira önümüzde, Atom Karıncamız Kaptan Rıza’ya açılan aşağılık pankarttan tutun da, Beşiktaş’ı köpek olarak resmeden balonlara kadar birçok -en hafif tabirle- nahoş hadise var.


Halkların ve simgelerinin Beşiktaş-Fenerbahçe rekabetinde kullanılması ise karşı yakadaki düzeysizliğin boyutlarını göstermektedir. Fenerbahçe tribünlerindeki ırkçı nefreti teşhir ediyor ve sözümüzü söylüyoruz:


Dünyanın güzelliği halkların kardeşliğinde, toplumları düşmanlaştırmak da sizin gibilerin kalleşliğinde gizlidir.


Her türlü ırkçılığa karşı, bir isyan bayrağıdır Beşiktaş!


SonBarikat

20 Eylül 2010 Pazartesi

Fenerbahçe : 1 - Beşiktaşımız : 1


Yıllar sonra bir gün dönüp, bu maçı aklıma getirdiğim zaman; Nihat'ın akıl almaz derecede kötü performansından, Bilica'nın yan hakeme girişecek düzeyde yakarışlarına rağmen atılmamasından, Hakan'ın en olmadık yerde hatalı çıkış yaparak oyunun tüm şeklini terse döndürmesinden öte Schuster'in maçın öncesinde, maç esnasında ve sonrasında büründüğü mantık dışı panik halin resmi duracak önümde. Bugün Schuster'in içine Mustafa Denizli kaçtı.
Git gide daha da iyi oynamaya başlayan, Türk futbolunun son yıllarda gördüğü en büyük orkestra şefinin sahada yer aldığı takımda eğer Mehmet Aurelio, "tecrübeli oyuncu" vasfıyla Necip'in yerine ilk 11'de yer alıyorsa, orada akıl dışı ve ezber işler var demektir. Derin taktik analizlere girme gereği duymuyorum, Cartalete ve Noat Samisa bunu bizlerin yerine yapıyorlar zaten. Beşiktaş'ın maçlara çıkması gereken kadro, 5. hafta itibariyle üç aşağı beş yukarı bellidir ve bunun "ya tutarsa?"sı olmaz; olmamalıdır. Bobo'nun olduğu yerde Nobre'ye forma vermek, "rakibe göre oyuncu rotasyonu" ile açıklanamaz. Bobo, her alanda Nobre'den daha komple bir oyuncudur ve "gol" atmaktadır, gol atamadığı zamanlarda da doğru koşuları doğru zamanlamalar ile yapmaktadır. Bugün Beşiktaş kazandığı 1 puanı bu koşulardan biri ile elde edebilmiştir. Tecrübe meselesi ise modası geçmiş bir futbol ezberidir ve Necip ile Mehmet Aurelio'nun yeteneklerinin birebir aynı olduğunu varsayarsak dahi -ki çok açıktır ki Necip, Aurelio'dan çok daha yetenekli bir oyuncudur- Necip, Mehmet Aurelio'dan daha tecrübeli bir oyuncudur; çünkü Beşiktaş formasıyla Mehmet Aurelio'dan daha fazla maça çıkmıştır. Ve klasik bir 4-3-3'ün orta alan dizilimi 1-1-1 şeklinde tezahür ediyorsa bu Aurelio'nun bu takımı, doğal olarak, tanımamasından kaynaklanır ve bu nedenle kanatlara açılan Dia orta alandan aldığı topu Alex'e dahi vermeden içeri götürebilmektedir.
Nihat ve Nobre'nin takımı sabote eder halleri, bugün, organizasyon ve oyuncu kalitesi bakımından rakibine üstün olan bir takımı beraberliği kurtardığına sevindirtebilmiştir. Schuster bu takımı bir sistem takımı yapma yolunda bir hayli aşama kaydetmiştir ve bugün maçın toplamda 65-70 dakikasına yayılan oyun, sahada yer alan formasyonun ve oyun anlayışının işlerliği açısından önemli ipuçları verir. Ancak futbol doğru taktikle olduğu kadar doğru oyuncularla da oynanır ve Nobre ile Nihat'ın iki kontenjanı doldurduğu ileri uçta Quaresma'nın sahanın her alanında kendini açık alana kaçırmaya çalışması, ya da topla beraber tek başına kanatlarda sıkışmasının tek sebebi rakibin ikili ya da üçlü sıkıştırmaları değildir. Nihat - Nobre ikilisi ile Quaresma başka dünyaların insanlarıdır çünkü. Bu takımın ileri üçlüsü Quaresma - Bobo - Hilbert/Tabata şeklinde oluşmak durumundadır. Rotasyonu da Ankaragücü ayarında rakipler için ayarlarsınız artık.
Üç yanlışla başlanan maçın henüz ilk yarısında telafi edilecek üç yanlış hakkının ikisi futbol tanrıları tarafından Schuster'in elinden alındı. Sakatlıklar olmasa Aurelio - Necip, Nihat - Hilbert, Nobre - Bobo gibi değişiklikleri görebilecek miydik ya da ikinci yarıya yayılacak bu gibi değişiklikler, oyunun etkinliğinde sorun yaşamayan Beşiktaş'ı gol yollarında da etkili yapabilecek miydi? Görülen o ki, sadece Bobo değişikliği ile dahi Beşiktaş ileride top tutmuş, Quaresma'nın topsuz oyununa opsiyonlar getirebilmiştir. Bu kısıtlı dakikalarda ikinci golü bulmaya yakın taraftır da. Fenerbahçe'nin oyunu seyirci baskısı, sert oyuna gösterilen müsamaha ve Hakan'ın hatalı çıkışıyla yenilen golden sonra rakipte oluşan özgüven kaybıyla bir üst seviyede gözükmüştür ve Dia'nın efektif oyunu onları net pozisyonlara da sokmuştur. Ancak bunların ilk elden oluşumu da, apaçık doğrular yerine deneysel hamleler ile tavşancılık oynamaya çalışan Denizli tribine girmiş Schuster sayesinde gerçekleşmiştir. Bunun adı rotasyon olamaz.
Beşiktaş, nihayetinde kaliteli bir takım oluşturmuştur ve doğru oyuncularla oynadığı takdirde etkinliğin yanında skoru da elde edecek bir taktik formasyona sahiptir. Bu nedenle bu maçın bir deneye kurban gitmesi can acıtıcıdır. Maçın geneli sezonun geri kalanı için ümit veren elementlerle dolu, ancak Schuster'in bu deneylerine devam etme olasılığı Beşiktaşlının hevesini kırıyor. 1 puan bu gece için can acıtan, ama pragmatist düşünce ile çok da kötü olmayan bir sonuç.
Ancak, büyük hevesle beklenilen maçlardan 1 saat önce kadroda Nobre'yi görmek, birçok Beşiktaşlının canını sıkıyor, negatif bir aura oluşturuyor. Bu durumdan çok sıkıldık.
SonBarikat

18 Eylül 2010 Cumartesi

Beşiktaşımız : 37 - Bursa Nilüfer Bel. : 26



Hafta içinde, ilk kez düzenlenen Süper Kupa'da İzmir BB'yi bir kez daha yenerek kupayı alan ve koleksiyonunu zenginleştiren hentbol takımımız sezonun açılış maçında Bursa Nilüfer Belediyesi ile karşılaştı.

İlk yarıyı yedek ağırlıklı bir kadro ile 19-13 önde kapatan Kartallarımızda Ozan Arifoğlu göze çarpan oyunculardandı. İkinci yarıda Ramazan, Viktor, Gökhan, Utku, Valeri gibi oyuncuların oyuna dahil olmasıyla fark büyüdü. Tribün desteğinin eksik olmadığı maçı 37-26 kazanan Parkenin Kartalları'nı kutluyoruz.
SonBarikat

17 Eylül 2010 Cuma

Beşiktaşımız - CSKA Sofya Maçından Kareler



Bu aşkın tarifi yok ki,
Seni sevmek, yaşam biçimi...


Beşiktaşımız : 1 - CSKA Sofya : 0


Şeref Bey’in ortalaması bu sezon 30000’in altına düşmeyecek belli ki. Hafta içi ve gecenin bir yarısı olmasına rağmen stadda boşluk yoktu. Son yıllarda sadece derbilerde ve hedef maçlarda görülen kalabalıkları görmek sıradanlaştı Dolmabahçe’de. CSKA Sofya taraftarı da Beşiktaş taraftarına ayak uydurmuş; deplasman tribününün büyük bölümünü doldurdular. İtiraf etmek gerekir ki sağlamlar, kayda değer bir deplasman performansı sundular, maça renk kattılar.


CSKA Sofya’nın taraftarından başka konuşulacak bir yanı yok zaten. Beşiktaş’ın koordinasyonsuz ve uyumsuz on birinin karşısında sıkı kapandılar, hücum aksiyonlarında ise sınıfta kaldılar. Şu görüntüleriyle Türkiye liginde 10-14 arası bir yere tekabül ediyorlar.


Beşiktaş tarafında orta sahada Necip’in eksikliği hissedildi (bu cümleyi kurmak ne kadar büyük bir zevk). Daha doğrusu Necip tipinde merkez bir orta saha oyuncusunun eksikliği. Fink ya da Aurelio bu işi yapabilirlerdi ama Bernd dayı hafif kıpırdanan Tabata’yı seçti. Görünen o ki Tabata’nın performansı gününe bağlı. Dün yine top ezme rekoru kırdı. Son kararlarında hata yaptı, şut ve pas tercihleri felaketti. Duran toplarda rakiplere sorun çıkartabilmesi oynaması için yeterli değil maalesef.


Dün oyuna başlayan kadroyla 4-3-3 yavan kaldı. Quaresma gibi, adam eksiltebilen, çalım atamasa bile rakibi üstüne çekerek arkadaşlarına alan açabilen bir kanat oyuncusu yokken yani. Tabata’nın ters kanada attığı uzun topları değerlendiremeyen Hilbert’in kötü performansına Holosko’nun teknik zayıflığı ve düşük oyun zekası da eklenince hücumda etkili olunamadı. Guti içinden neler sayıyordu kim bilir; kafasını kaldırıp bir saniye ya süren ya sürmeyen bir sürede sahayı taradığı anlarda top atacak adam bulamadı. Nobre ona ayak uydurabilecek tipte bir oyuncu değil zaten, Holosko ve Tabata’yı saydık; Hilbert’in maçın büyük bölümünde çizgiye yapışıp kalması Hazreti Guti’nin elini kolunu hepten bağladı.


“Bu yaşta hala nasıl ya” diyenlere, Deli İbrahim’in bir röportajında hobi olarak koşu yaptığını, krosa gittiğini söylediğini hatırlatayım. Adam harbi deli. 3 puanı getireni de anmak lazım tabii. Ernst maçın yıldızıydı. Özellikle 2. yarıda telaşlı ve dağınık gözüken takımın, rakipten çaldığı toplarla CSKA Sofya yarı sahasına yerleşmesini sağlayan oyuncuydu Saçsız Kral. Son dakika golü de en çok ona yakışırdı.


Golden sonraki birkaç dakikada Fenerbahçe’ye küfredilmesine takılanlar olmuş. Bunların tribünün en doğal halleri olduğunu söylemek gerek. Derbilerden önceki her maçta durum budur. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş fark etmez. Burada sorun yok yani. Sorun, sıra rakibe küfretmeye geldiğinde maç boyu susan, Beşiktaş için bağırmayan adamın avaz avaz yırtınması. Yapacak bir şey yok; dejenerasyonu uzun süredir anlatıyoruz, bu da onun bir tezahürü.

12 Eylül 2010 Pazar

Beşiktaşımız : 4 - Ankaragücü : 0

Beyaz forma-siyah şort... Beşiktaş’ın sadece bayramlık giysisi olmasın bu kombinasyon; Şeref Bey’de hep böyle görmek istiyoruz takımı. O formanın özel olduğunu düşünen ve hissedenlerin sayısı hiç de az değil. Taraftarlık metafizikten bolca beslenir, forma takıntısını yetkililerin anlaması gerek.

Quaresma’nın yokluğunda ne olur derken, hafta içinde dedikodusu dönen Bobo-Nobre ikilisini sahada gördük. “Bobo’yu aldı, sol açık oynattı eşşoğlueşşek” hikayesini bekleyenler ters köşe oldu. Nihat bu ikilinin arkasında/içinde/önünde/sağında/solunda hareket halindeydi sürekli. Ancak etkili olamadı. 4-3-1-2 ya da daha detaylı haliyle 4-1-2-1-2 olarak dizilen takımın kanatları dış beklere kalınca oyun genelde ortada sıkıştı. Forvetlerin orta sahaya pek yanaşmaması da bu duruma katkı yaptı. İsmail topu Bobo’nun kafasına, Bobo da uzak köşeye attı da tabela değişti. Ankaragücü’nün Beşiktaş savunmasını zorlayacak bir yapısı yoktu gerçi. Zaman zaman topa hükmetme şansı buldular, savunmalarını öne çıkardılar ama duran toplar haricinde rakip kaleye yaklaşamadılar. İsmail ve Ekrem’in orta üçlü ile birlikte bu şablona işlerlik kazandırdığını söylemek lazım. Defans yönünde bazen aksasalar da, bindirmelerle rakibe epey tehdit oluşturdular.

Zemin yine kötüydü. Bundan dolayı pas hataları da normalin üzerindeydi. Aldığı her topu ezen Nihat mı, fiziksel olarak düşüş belirtileri göstermeye başlayan Hazreti Guti mi çıkar diye düşünürken, Schuster maçın hamlesini yaptı, Tabata’yı Nihat’la değiştirerek oyunun hakimiyetini tamamen eline aldı. Tabata ligde 4. asistine ulaştı ki bunların 3’ü korner ve serbest vuruşlardan. Önceki sezonlarda saç baş yolduran duran top zafiyeti/verimsizliği bu sene avantaja dönüşmüş durumda. Schuster’in takıma yaptığı en önemli katkılardan biri duran top organizasyonları.

Geçen yılın verimsizleri Tabata ve Nobre yapılarına uygun stratejinin içinde sivrilmeyi başardılar. Özellikle Nobre iki maçtır sahanın en iyilerinden. Tabata, maliyeti göz önüne alındığında hiçbir zaman tatmin edici düzeye çıkamayacak ama skora faydası açısından şu anda kritik bir oyuncu. Onur Bayramoğlu onu zorlayamadığı için de alternatifsiz. Nihat’ın yerine oyuna girdi, ancak o Guti’nin, Guti de Nihat’ın pozisyonuna geçti. Kaleye daha yakın oynama fırsatı bulan Hazreti Guti’nin şovunu izledik bu sayede.

3-0’dan sonra Ankaragücü’nün Vittek’le girdiği 2 net pozisyon var. Rehavete bağlanabilir ama özellikle 2. pozisyonda Toraman’ın klasik hatalarından biri vardı. Ferrari maç boyunca ne çok önde kaldı ne de geriye kaçtı; savunmayı iyi ayarladı. Cenk ise bu karşı karşıya pozisyonlarda yapabileceğinin en iyisini yaptı yine.

Haftaya Fenerbahçe deplasmanı. Yazılı olmayan Kadıköy kuralları -hakemlerin kolladığı ev sahibi takım- işlese de işlemese de Beşiktaş’ın galibiyetini konuşacağız galiba. Gollerin yağmur gibi gelsin Beşiktaş diyelim.

Beşiktaşımız - Ankaragücü Maçından Kareler


Yer Siyah - Gök Beyaz
Burası Beşiktaş!

10 Eylül 2010 Cuma

İlker Şentürk: 3 Sene Üst Üste Şampiyonluğu İstiyoruz


Hentbol Takımımızın yardımcı antrenörü İlker Şentürk, Şampiyonlar Ligi ön eleme grup maçları ve hedeflerimiz hakkında paylaşımlarda bulundu:

Temmuz ayının 20’sinden itibaren yeni sezon çalışmalarına başladık. 2-5 Eylül tarihleri arasında, Avusturya’nın Bregenz şehrinde yapılan şampiyonlar ligi grup maçlarına katıldık. İlk gün Norveç şampiyonu Drammer ile çekişmeli bir mücadelede yer aldık. 30-29 kazandığımız müsabakada, İbrahim kalesinde devleşirken, Ozan, Ramazan, Oğuz, ve Ladyko çok iyi bir maç çıkardılar.

İkinci gün Slovak şampiyonu Tartan Preşov ile karşılaştık. Rakibimiz, kendi ligiyle beraber Macar liginde de mücadele ediyor. Ve bu sene Macar ligini 2. sırada bitirdiler. Bizimle oynadıkları mücadelede bir biz, bir onlar öne geçerken, çekişmeli ve zevkli bir oyun ortaya konuldu, her iki takım tarafından. Bir ara 4 farkla öne geçmelerine rağmen, arayı kapatıp, 1 farkla öne geçmesini de bildik. Ancak son 5 dakikada maalesef hakemlerin kararı oyunun gidişatını değiştirdi. Önce Ladyko, ardından Valeri ve Utku’yu 2 dakika cezası ile cezalandırdılar. Utku’nun cezası doğruydu; fakat diğer iki oyuncumuz yok yere ceza aldı. Bu da bizim oyunumuzu etkiledi ve kalan dakikalarda gol atamadık. Rakibimiz, bu süre zarfında 3 gol bularak, 30-27 kazandı.

Üçüncü gün Avusturya temsilcisi Bregenz ile oynadık. İki takım da birincilik şansını kaçırdığı için ortada bir mücadele oldu. Son 4 dakika kala aldığımız 2 dakika cezası ile eksik oynayarak, 32-28 mağlup ayrıldık sahadan.

Bu sonuçların ardından Estonya ekibi Pölva Serviti ile eşleştik. İlk maçı kendi sahamızda oynayacağız, bu durumu da avantajlı hale getirmek öncelikli hedefimiz. Burada alacağımız iyi skorla, 2. maçı daha kolay hale getirmek istiyoruz.

Şimdi odaklandığımız yer ise Süper Kupa. Bu sene ilk defa düzenlenecek olan organizasyonda, 15 Eylül’de, Eskişehir’de İzmir Büyükşehir Belediye ile karşılaşacağız. Türkiye Kupası ve lig şampiyonluğundan sonra bu kupayı da büyük Beşiktaş camiasına kazandırmak istiyoruz.

Sene içerisinde de Türkiye Kupası ve lig şampiyonluğunu kazanarak, hem taraftarlarımızı mutlu etmek, hem de 3 sene üst üste şampiyonluğu kulübümüze armağan etmek istiyoruz.

A Milli Takım kalecisi Altuğ Taşdem, Genç Milli Takım kalecisi Mesut Çebi ve geçen sene Bahçeşehir Üniversitesi’nde oynayan Ukraynalı Şasa ile kadromuzu güçlendirdik. Mevcut kadromuzla hedeflerimize birer birer ulaşacağımız inancını taşıyoruz. Bu uzun ve zorlu süreçte, taraftarlarımızın desteği bizim en büyük avantajımız olacaktır.

7 Eylül 2010 Salı

Gerçek Beşiktaş'ın Avrupa Mücadelesi

Geçtiğimiz sezonu şampiyon olarak tamamlayıp, Şampiyonlar Ligi ön eleme grup maçları oynamaya hak kazanan hentbol takımımız, müsabakaların ardından ülkemize döndü.

Norveç’ten Drammen HK, Slovakya’dan Tartan Presov, Avusturya’dan A1 Bregenz ile aynı grupta yer aldı. Avusturya’da oynanan müsabakalar sonucu 1 galibiyet, 2 mağlubiyet alan takımımız, grubu 3.sırada bitirerek, EHF Kupası’na katılma hakkı kazandı.

İlk maçını Norveç temsilcisi Drammen HK ile yapan takımımız, güçlü rakibi karşısında başarılı bir mücadele ortaya koyarak, 29-30 galip ayrıldı. Viktor 8, Ozan ve Ramazan 7’şer gol atarak takımımızın skor yükünü çeken isimler oldu.

İkinci maçında Slovak temsilcisi Tartan Presov ile karşılaşan takımımız, ilk yarısını 14-12 geride kapatarak, mücadeleden de 30-27 mağlup ayrıldı. Ramazan 7, Oğuzhan 5 gol atarak, öne çıkan isimler oldular. Müsabaka boyunca rakibi ile kafa kafaya bir oyun sergileyen takımımız, maçın bitimine 8 dakika kala Utku’nun oyundan atılması ile konsantrasyonunu kaybederek, 3 sayılık farka engel olamadı.

Grup maçlarının son gününde A1 Bregenz ile mücadele eden Beşiktaşımız, 32-28 yenilerek, grubunu 3.sırada tamamladı. Devreyi 16-13 mağlup kapatan takımımız, grup maçları boyunca skor yükünü çeken oyuncularımızdan biri olan Ramazan’ın sakatlanması ile farkı kapatamayarak, müsabakadan mağlup ayrıldı.

Bu sonuçların ardından grubunu 3. tamamlayan Beşiktaşımız, EHF Kupası’na 2. turdan katılma hakkı kazanarak, Estonya temsilcisi Pölva Serviti ile eşleşti.

Beşiktaşımız’a EHF Kupası’nda başarılar.

SonBarikat

1 Eylül 2010 Çarşamba

Gücüne Güç Katmaya Geldik


Hentbol Takımımız'ı Avrupa yolculuğu öncesi ziyaret ettik.
Yolun açık olsun Gerçek Beşiktaş!
SonBarikat