31 Ekim 2010 Pazar

Beşiktaşımız : 2 - Sivasspor : 1


Özkaynak hakkındaki tavrımız belli. Bu sistem içinde gelen oyuncunun yeri ayrı bizde. Arzulu ise, mücadele ediyorsa, layığını yapmaya çalışıyorsa daha da kıymetli oluyor. Bu bahsedilen niteliklerin tamamı Necip Uysal’da mevcut. Bu yüzdendir ki, bu akşam yediğimiz golde büyük hatası olmasına rağmen Beşiktaş tribünleri adını haykırmıştır. Çünkü Necip, Beşiktaş’tır.



Maçın geri kalanına baktığımızda, iyi başlayan; ancak kötü devam ettiren bir Beşiktaş var. Kısa sürede 2-0’ı elde ettikten sonra kontrolü elde tutup, farkı arttırmayı beklerken tam tersini gördük. Geriye yaslanıp, kapanan bir Beşiktaş. Bu halimizle Sivas’a özgüven sağladık. İkinci yarı ile birlikte daha fazla üstümüze geldiler, tehlike yarattılar. Bireysel hatadan yediğimiz golle de oyuna ortak oldular.



Skor ne olursa olsun, Beşiktaş gibi bir takımın kendi evinde söz sahibi olması gerekir. Yenilen hatalı gol sonrası takımın demoralize olma süresi kısa olmalı. Aksi takdirde bu akşamki gibi maçlar çıkıyor ortaya.



Tabata ve Holosko ile mücadeleye başlayan Beşiktaş, zaten sahaya 9 kişi çıkmış gibi oluyor. Kilit nokta olan orta saha, bu özellik ile daha da önemli bir hal alıyor. Guti’nin özverili mücadelesi, Necip’in hırsı ve Ernst’in soğukkanlı yapısını 2 katına çıkarması Beşiktaş’ı rahatlatan sistem oluyor. Fakat bu 3 oyuncunun da insan olduklarını unutmamak lazım. Ayrıca Sivaslı oyuncuların sert oyun anlayışları bizi yıpratan başka bir detay. Hakemin de kartlarını nedense ilk yarıda kullanmamayı tercih etmesi soru işareti. Guti ile Keita arasındaki dialogu görmeyen 4. hakem, sadece uzatma dakikalarını göstermekle mi yükümlü?



Eksikler bolken, yedek kulübümüze bakınca insan yüzünü ekşitiyor. Sarı kartlı Guti’yi oyundan alan Schuster’in, oyuncu değişikliklerini eleştirmek bu yüzden yersiz. Schuster’in yüz ifadesi de içinde bulunduğu çaresizliği net şekilde ortaya koyuyor.



Takımın olumlu hanesine yazılacak isimlerden bir tanesi Ersan. Toraman’ın hata üstüne hata yaptığı mevkide, Ersan ilerisi için umut veriyor. Bu akşam kusursuza yakın bir oyun sergiledi. Guti ise utandırmaya devam ediyor. Saha içerisindeki en arzulu adam desek, abartmış olmayız. Daha önünde uzun yıllar varmış gibi oynuyor. Futbol coşkusundan hiçbir şey kaybetmemiş. Keşke Holosko’ya ders olsa. Tabii Holosko bu dersi kavrayabilecek bir oyuncu olsaydı, şu an bu kadar verimsiz ve isteksiz olmazdı.



Ligde 3 hafta kaybettikten sonra kazanılan 3 puan önemli olacaktı, öyle oldu. Galatasaray maçına kadar kayıpsız ilerlemek, hem moral bulmamızı sağlayacak, hem de kazanma olgusunu tekrar elde etmemizi sağlayacaktır. Takımın bunu alışkanlık haline getirmesi işimizi kolaylaştıracaktır sonrası için.



Artık gözler Porto’da.


SonBarikat

Beşiktaşımız : 0 - MEF Okulları : 3

Erkek Voleybol Takımımız, ligin 3.haftasında MEF Okulları'na 0-3 mağlup oldu. Müsabakanın setleri 22-25, 24-26, 16-25 bitti.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Allen Iverson Beşiktaşımız'da


NBA'de 4 kez sayı kralı, kariyer ortalaması da 26 sayının üstünde olan The Answer artık kulübümüzün sporucusu. Tüm dünyada yankı uyandıran böylesine büyük bir transferi gerçekleştirmek çok büyük bir başarı.

Sol omzunun başındaki dövmede yazan 'Only The Strong Survive' cümlesi, adeta Iverson'un hayatını özetliyor. Iverson'ın da acıklı bir hayat hikayesi, sorunlu bir aile yaşantısı ve yaşadığı güçlükler var. Lise yıllarında ırkçı bir grupla çıkan kavga sonucu 4,5 ay hapiste kalan Iverson'a, özellikle hapisteyken sağ koluna yaptırdığı panter dövmesi nedeniyle, ABD'nin dindar ve ırkçı kesimi oynadığı çoğu maçta tepki göstermiştir. Iverson'ın cevabı ise hiç durmadan sayı atmak olmuştur.

Maddi imkansızlıklar nedeniyle öğrenimini yarıda kesen Iverson, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi draftı olarak gösterilen 1996 seçmelerinde birinci sırada seçilerek Philadelphia 76ers formasını giymeye başlamıştır. 1997'de Yılın Çaylağı seçilen Iverson, 2001 yılında ise dünyanın en iyi basketbolcusu ödülüne layık görülmüştür. 4 kez NBA sayı kralı olan, 11 kez NBA All-Star maçına davet edilen Iverson, artık kariyerine kulübümüzle devam edecek.
Bizleri çok sevindiren bu transfer aynı zamanda kafamızda bazı soruların uyanmasına da yol açmıştır.

Adına Cola Turka ekleyerek mücadele eden basketbol takımımızda daha geçen seneye kadar oyuncular paralarının ödenmediği için antremanlara çıkmıyor, takım kaptanı hukuki yollara başvurmayı ima ediyordu. Buna yöneticilerin cevabı ise 'kulaklarını çekeceğiz' oluyordu. Şimdi ise 4 milyon dolarlık bir transfer yapılıyor. Geçen seneden bu seneye neler değişti, bilemeyiz. Ancak bu rakam her şeyden önce 'Cola Turka' adının gereksiz olduğunu gösterir. Dünyada adına reklam almadan başarıdan başarıya koşan kulüpler varken, Iverson'ı transfer edecek güçte olan kulübümüzün adının böyle reklamlarla kirletilmesine bir son vermenin zamanı geldi de geçiyor. Ayrıca madem 4 milyon dolarlık bir basketbol transferi yapılabiliyor, o zaman neden 5-6 ay önce medyaya malzeme verecek kadar kötü bir anlayışla oyuncuların parası ödenmiyordu? Bunu gerçekten merak ediyoruz. Hentbol şubesinin mali sorunları da 4 milyon doların çeyreğinin çok daha altında bir miktarla çözülebilirdi. Yöneticilerimizin bir kez daha bu konular üzerine yoğunlaşmasını talep ediyoruz.

Bu transferle birlikte basketbol şubesi ve diğer amatör branşlara üvey evlat muamelesi reva gören yönetim anlayışının son bulmasını umuyoruz.
Iverson'ı Beşiktaş'a kazandıranlara teşekkürler...

29 Ekim 2010 Cuma

Gücüne Güç Katmaya Geldik #2



Beşiktaşımız'ı Ankara yoılculuğu öncesinde ziyaret ettik, tatlı yedik, tatlı konuştuk. Hentbol takımımız ligin 5.haftasında yarın saat 14:00'da Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda Çankaya Belediyesi ile karşılaşacak.

Sevin Okyay - "İlk Romanım" İmza Günü

Beşiktaşlı Ablamız’a Gidiyoruz
31 Ekim 2010, Pazar günü (12:00-15:00)
Büyükçekmece’deki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde
Can Çocuk Standı 2. Salon 504 numaraya SİYAHHHH diye seslenirseniz, yankısı BEYAZZZZ olacaktır

28 Ekim 2010 Perşembe

Böyle Şaka Mı Olur? Beşiktaşımız : 3 - Mersin İdman Yurdu : 0


Ligde üst üste alınan 3 mağlubiyet, akabinde bir de Porto yenilgisi olunca, “bir seriye bağlamak şart” fikri oluştu kafalarda doğal olarak. Bu serinin başlangıcı için de ideal bir maç görünümünde idi Mersin İdmanyurdu müsabakası.

Fakat Beşiktaş, "ama nasıl olur?" dedirtmeyecek şekilde, bu işin o kadar kolay olmadığını gösterdi bizlere. Sahaya, genç hüviyetli bir kadrodan ziyade “tecrübeli” bir takım ile çıksak bile sıkıntıda olduğumuzu gördük aslında. Muhtemeldir ki takımımızın ve hocamızın kafasında kArtal'ın moral kazanması için, üst üste gelen mağlubiyetler sonrası alınacak bu ilk galibiyetin anlamlı olacağı vardı . Takım ve hocanın kafasında bu vardı. Var olanı ne kadar sahaya yansıttık? Orası meçhul.

İlk yarıya bakıldığında “sözde” arzulu bir Beşiktaş vardı. İsteyen; ancak istediğini elde etmek için varlık gösteremeyen. Bol pozisyonumuz varmış gibi gözükebilir. Evet, pozisyonumuz var. Olmayan şey tempomuz ve yırtıcılığımız. Bu ikisi olmayınca da rakip kendine hem alan buluyor, hem dinlenme fırsatı elde ediyor, hem de atakları rahatça savuşturabiliyor.

Beşiktaş’ın en büyük sıkıntısı sonuca gidememek. Topu bir şekilde ceza sahası önüne getiriyor, sonrasında tıkanıyor. Bunun temel sebebi o bölgedeki oyuncuların kalitesi. Tabata ve Holosko’nun sürekli şans bulduğu bir Beşiktaş, ne yazık ki bu türden maçları sıkça yaşar. “Pırpır” oyuncu konumundaki Tabata, sahanın her yerinde ve hareketli bir görünüm sergiliyor. Verimliliği ise görünümden ibaret. Beşiktaş’ı hedefe götüren bir oyun yapısı olmadığı gibi, topla sürekli oynama isteği yüzünden her pozisyonun içinde yer alarak, pozisyonun olumlu sonuçlanmasını engelliyor. Yüksek bonservis miktarının sayesinde Beşiktaş’ın oyuncusu olmaya devam eden Tabata, umuyoruz ki sadece sakatların yoğun olduğu dönemde tercih edilen bir isim olur. Tabata’dan sonra verimsizlik konusundaki ikinci isim Holosko. Uzunca bir süredir kafasında Beşiktaş’ı bitirmiş görünüyor. İkili mücadelelerin büyük bir kısmını kaybettiği gibi, son vuruşlarda oldukça başarısız olarak, müsait durumlarda Beşiktaş’ı tabelada rahatlatma görevinden uzakta. Bu ve benzeri oyuncular ile sonuca ulaşmamız çok zor görünüyor.

Ernst-Necip-Guti orta sahasının verimini yaşayan bizler için ne yazık ki Fink vasat altı oyuncu konumuna düştü. Her daim iş ahlakı ile takdiri hak eden oyuncu konumunda. Fakat onun mevkisindeki orta saha oyuncuları düşünüldüğünde (sakat Marco dahil) Fink, bu bölgenin en zayıf halkası. Schuster’in kafasında olmadığı da çok belli. Şu an sakatlıklar nedeniyle şans buluyor. Uzun zamandır maç yapmadığı için bu fırsatı ne kadar değerlendirdiği de ortada.

İyi şeyler yok muydu peki? Vardı… Guti vardı. Türkiye’ye geldiği dönemde, “para için geliyor, yatmaya geliyor, 2 maç oynar sonra keyfine bakar” denilen Guti vardı. Maçın ilk dakikasından itibaren çabalayan, sürekli dikine oynamayı tercih eden, gol geciktikçe daha çok hırslanan bir Guti. Attığı gol sonrası sergilediği beden dili durumumuzu özetler haldeydi.

İsmail vardı... Sıfıra inip, yaratmaya çalıştığı tehlikeler, Bobo’ya attırdığı gol. Temelde iki eksiği var İsmail’in. Savunma yönü, hücum yönü kadar zengin değil. Ve maç içerisinde zaman zaman sürekliliğini kaybediyor. Ve bu yüzden İbrahim Üzülmez o bölgede ilk tercih. Bu iki durumu dengelediği takdirde İsmail daha çok oynar ve biz, soldan gelen ortalar ile daha çok gol görürüz.
Necip ve Onur vardı. Bu gece Beşiktaş’a müsabakayı kazandıran isimler olarak anılacaklar. Kayserispor maçı sonrası, oynatıldıkları için hocaları suçlanmıştı. Orta sahamıza da kreş benzetmesi yapılmıştı. Kartal Yuvası’ndan Kartal çıkar!

Sırılsıklam geceyi bir şekilde sonlandırdık. Kulağımıza küpe, bize ders olsun niteliğinde bir maç olarak gerilerde kalması arzumuz. Şimdi tekrar lige dönüp, sıçrama yapmanın vaktidir. Takımımızın bunu yapabileceği inancı her zaman baki bizlerde.

Bu hava şartlarında Beşiktaş’ını yalnız bırakmayan Beşiktaşlılar ile, kilometrelerce uzaktan Mersinler’i için Şeref Bey’e gelen Mersin İdman Yurdu taraftarı gecenin yıldızı olmuştur.

26 Ekim 2010 Salı

Alayını Çizeriz!


Yavru Kartal'dan güzellik.
Yoruma ne hacet.
SonBarikat

25 Ekim 2010 Pazartesi

Beşiktaşımız : 0 - Kayserispor : 1

Sokağın tavanı kadar inanıyoruz sizlere...

Görmedi gözlerimiz senden başka bir aşkı
Yıllardır dilimizde her zaman aynı şarkı
İstersen bu dünyayı döndürürüz tersine
Sen yoksan Beşiktaşım her şey boş bize
SonBarikat

23 Ekim 2010 Cumartesi

Beşiktaşımız : 32 - Ankara 06 Aterspor : 18

Süleyman Seba Spor Salonu'nda Ankara 06 Aterspor'u ağırlayan hentbol takımımız, rakibini 32-18 mağlup etti.

İlk yarıyı 13-10 önde kapayan takımımız, Bülent (1), Kosyak (4), Zeliç (7), Ercan (8), Oğuzhan (5), Tolga (3), Nesih (2), Valeri (2)'nin golleri ile mücadeleyi 32-18 kazandı.

Sahaya, " Gücümüze Güç Katan, Formamıza Ter Olan Taraftarımıza Sonsuz Teşekkürler " pankartı ile çıkan canımız Kartallarımız'a teşekkür ederiz.

Bu Alemde Ekol, Beşiktaş Hentbol!

SonBarikat

Daha fazla fotoğraf için...

22 Ekim 2010 Cuma

Beşiktaşımız : 1 - Porto : 3


Tam Rıza Kaptan’ın “basit goller yedik” klişesine uygun bir maç oldu. Onca eksiğe rağmen Porto karşısında oynanan oyun kötü değil; yetersizliklerden bahsedebiliriz. Kırmızı karta kadar daha baskın gözüken taraf olsa da, Porto’nun hem bu sürede hem de 10 kişi götürdüğü 60 dakikada net pozisyonlar bulduğu söylenemez. Hakan’ın klasikleşen yan top ıskasının üstüne Zapo’nun Güiza’nın golündeki hatasını hatırlatan ıskası gelince rahat kazandılar. Son golde ise savunma dengesi kalmamıştı zaten.



Maçın başındaki karşı karşıya pozisyonda Nihat seçimini yalpalayarak topa vurmak yerine düşmekten yana kullansa kalan 87 dakika Porto’nun ummadığı bir havada geçebilirdi. Ancak Nihat topu kaleye sokamadığı gibi penaltıyı da alamadı. Nobre elinden geleni yapıp yeteneksizliğine rağmen maksimumunu ortaya koyarken onu bu halde görmek kahredici. Sakatlıklardan dolayı yaşadığı fiziksel gerileme baki ama mental olarak da futbolla işi bitmiş gibi. Diğer tarafta ise Tabata var: Francesco Manassero’yla beraber Beşiktaş’a giren en büyük kazık. Şunu yapamıyor, bunu edemiyor diye sıralamak manasız; iyi yapabildiği tek iş duran top kullanmak. Yazının girişindeki yetersizlikler bunlar işte. Haliyle, rakip yarı alanda kamp kurmuş vaziyetteyken dahi Beşiktaş’ın yaratıcılığı sıfıra yakınsadı. Sonuçta Hilbert’in ortaları yerini bulmadı, ölü toplar fayda sağlamadı.



Mağlubiyete karşın Beşiktaş’ın diri ve vasat-üstü olduğunu söylemek mümkün. Üretkenlik kısmı malum sebeplerle eksik kalsa da tam kadro ile neler yapılabileceğinin sinyallerini aldık. Tabii bu seviyede oynarken basit hatalar yapmamak işin temel kuralı. Porto gibi kurumsallaşmış takımlar bunları affetmiyorlar. Taze örneği Manchester United-Bursaspor maçıdır. Standart yaratmak kolay iş değil; Schuster’den yana umudumuzu en kestirmeden böyle anlatabiliriz.
Dayıyı Hakan konusunda eleştirebiliriz. Özgüveni sarsılmış bir kaleci takım için her şeyden daha tehlikelidir. Ayrıca elde iyi kaleciler varken Hakan’da ısrar etmek herkese zarar veriyor. Bu, bir kısım taraftarın iğrenç tavrını haklı çıkarmıyor elbette. Hakan’ın Beşiktaş’ı ipten aldığı maçlar arşivlerde. Vefa mefhumunu hatırlamakta yarar var. Dayı da Cenk’i unutmasın.


Necip’i övmüyorsak, alıştığımızdan.


SonBarikat


Haddini Bil Fanatik Paçavrası!

Güzide spor medyamızın önde gelen pislik yuvası Fanatik belli ki Fotomaç’ın gerisine düşmek istememiş. Porto mağlubiyetinin ardından “ayıptır” manşetiyle çıkmış.

Bu şerefsiz sürüsüne meram anlatacak halimiz yok. İşi gücü çirkeflikle, kalleşlikle, yavşaklıkla sansasyon yaratmak olanlara ne anlatabiliriz ki zaten.

Bizim, takımımıza da hocamıza da güvenimiz tam. Beşiktaş’ın futbolunun nasıl aşama kaydettiğinin gayet farkındayız. Dolayısıyla, ortada ayıp namına bir şey varsa, o da Fanatik’in başlığına yakıştırılan en hafif sıfattır. Daha ağırlarını burada zikretmeyelim şimdi.

Beşiktaşımıza güveniyoruz dedik... Fanatik denen pislik yuvasına ağzının payını verecek olan da bu takımdır. Tarihimiz ite uğursuza verilen ayarlarla doludur. Fanatik ve benzeri kanalizasyon şebekeleri ve medya şebekleri azıcık sabretsinler.

Seba'dayız: Cumartesi 15.30

Hentbol Erkekler Süper Ligi 4. hafta mücadelesinde Beşiktaşımız 23 Ekim 2010 cumartesi günü Süleyman Seba Spor Salonu'nda 15.30’da Ankara 06 Aterspor ile karşılaşacak. Beşiktaşımız ilk 3 haftada aldığı 3 galibiyetle 6 puanla zirvedeyken rakibimiz Ankara 06 Aterspor 1 galibiyet 2 mağlubiyetle 7. sırada yer alıyor. Takımımız bu maçlarda rakip kalelere 98 gol atarken kalesinde 76 gol gördü.

Arif Damar

Arif Damar, soruşturmaya uğradığı yıllarda kullanmış olduğu ismiyle Arif Barikat aramızdan ayrıldı.

Durduğu "barikat"ın hakkını vermiş ender şairlerdendi.
Bizim kuşak onu daha çok, 70'li yıllarda çıkan Seslerin Ayak Sesleri (1975), Alıcı
Kuşu Kardeşliğin (toplu şiirler, 1975), Ölüm Yok Ki (1980) kitaplarıyla tanırdı.

Bir ses ki
Arkasında bir ölü sesi
Döner durur
Kardeşliğin alıcı kuşu
Kalkar konar
Bir açık yürekten bir ötekine
Bir bugüne bir yarına
Alıcı kuşu kardeşliğin


dizeleri ondan bize kalan sedalardan biridir.

TKP Tevkifatı direnişçilerinden Niyazi Akıncıoğlu için yazılmış şu dizeler de onundur:

At uçar kanımızda doludizgin
Sarı kumral
Esmerizdir
Yolcuyuz kadim türküler içre


En çok bilinen şiiri "gitme kal"dır.
"Gitme kal var yok dinlemez bir çocuk isteğidir / .../ gitme beraberlik içinde /
nasıl sevinirdik aklına getir" diyen bir şairin çocuksu bilgeliğinden söz etmeyeceğim.

Bu, "Yoksulduk dünyayı sevdik" diyen bir koca şairle ilgili bir uğurlama yazısı.

Yüzünü hep güneşte dinlendirmiş bir devrimci için hüznü ayaklandırmanın boşuna olduğunu biliyorum.

Güle güle Arif amca. Güle Güle Arif Barikat!...

Saat Sekizi Geç Vurdu

Kime ne desem
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum

Düşünmeden biliyordum deniz ılıdı
Dökülen çelik katı
Yürüyenler yan yana

Yüzümü güneşte dinlendirsem
Dağın dağ olduğunu bilsem ovanın ova ağacın ağaç
Kurtulurdum

Çok köprülü sular gibi git git bitmedi
Boyuna kendimi dinliyordum eski yağmurları dinliyordum

Saat sekizi geç vurdu
Giden gitmiş hüznü ayaklandırmak boşuna
Düşünmeden biliyordum

SonBarikat

17 Ekim 2010 Pazar

Öyle Bir Geçer Zaman ki

Öyle Bir Geçer Zaman ki (vimeo)

Öyle Bir Geçer Zaman ki (youtube)

Beşiktaşımız : 2 - Manisaspor : 3




Sezon başından beri 28-30 bin kişiye oynayan Beşiktaş’ın, Guti ve Quaresma’nın yokluğunda 15 bin civarında –çoğu kombineli- bir kitleye oynaması dikkat çekiciydi. Demek ki takımın heyecan ve oyun zevki olarak aşama kaydetmesi, mücadele iştahını artırması filan insanların umrunda değil. Tabii yönetimin 45 TL’lik bilet politikası da müthiş. Aslında politika değil bu, zira politika manevra gerektirir; dünkü şartlar göz önüne alındığında, fiyatların düşürülerek taraftarın stada gelmesi sağlanmalıydı. Ancak Beşiktaş yönetiminde öyle bir akıl yok. Her halükarda taraftar desteğinin tam olmasıyla övünen şampiyon Bursaspor’un bile tribünlerdeki boşluklardan yakındığı bir futbol atmosferi var memlekette. Türkiye futbolunu yönetenler bunu bir düşünsünler.





Tribünlerden girmişken devam edelim. Son yıllarda türeyen “kaleci düşmanı” bir güruh var ki insanı futboldan soğutuyor. Kalecinin kaderidir, eyvallah, fakat önümüzde Runje örneği var. Hakan’ı da benzer bir şekilde infaz etmek üzereyiz. Dün başlarda 80 olan özgüveni maç bitiminde 10 filandı herhalde. Islıklardan ve yuhalamalardan sonra istikrarlı bir şekilde saçmaladı maç boyunca. Skor dezavantajına rağmen kapalıdan yükselen “Hakan’ı yuhlayan siktirsin gitsin” tezahüratı ise hem sessiz çoğunluğu kendine getirdi hem de bu takımın bir bütün olduğunu aymazlara hatırlattı.





10-15 dakikalık tribün patlaması takıma olan inancın altını kalın bir çizgiyle vurgulamakla beraber, esasen bir sonraki sezonun garantisi olarak görülmeli. Beşiktaş, sahada gösterdiği dirençle ve oynadığı oyunla hala şampiyonluğun en ciddi adaylarından ama 8 haftada alınan 3 mağlubiyetin nihai puan durumuna katkısı düşünüldüğünde ligi şampiyon bitirememek kimseyi şaşırtmamalı. Bernd dayı; savunmayı orta sahaya yakın kurmayı, önde basarak rakibi baskı altında tutmayı, topa sürekli hakim olmaya çalışmayı, yüksek pas yüzdesiyle oynamayı hedefleyen kurgusu üzerinde ısrar ederse, başta belirttiğim gibi bir sonraki sezonun 1 numaralı favorisi olur Beşiktaş. O nedenle, oyuncu tercihlerinde ve maç stratejilerinde bazen hata yapsa da dayının kredisi çok. Zarfa değil mazrufa bakmayı bilenler için özellikle.





Dünkü maç için söylenebilecek fazla bir şey yok. Manisaspor, üretkenlikten uzak Beşiktaş orta sahasını çözmüş gözüktü. Buna rağmen, Tabata’nın verimsizliğinin iki aptalca hareketiyle birleşmesinden sonra bile ahım şahım bir oyun oynamadılar. Bireysel hatalar belirleyici oldu daha çok. Quaresma neyse de, aslolan, savunmaya yanaşarak oyun kuran ve hücumda Beşiktaş’ın zeka yükünü çeken Hazreti Guti’nin eksikliği. Tabata’nın kaçak oynadığı ve sonunda oyundan kaçak olduğu dakikalarda “der arbeiter” Fabianımız tüm iyi niyeti ve gayretiyle o role soyundu ancak onun da kapasitesi belli. Olmadı bir türlü.





Onur Bayramoğlu’nu Schuster daha iyi tanıyor sonuçta, lakin bu çocuk idmanlarda da böyleyse Tabata’nın yerine değerlendirilmeyi hak ediyor demektir. Necip zaten cepte; züper lig seviyesinde maç alışkanlığı kazanan Onur ve iyileşmeye başlayan Rıdvan da rotasyona girdiğinde, dayı, idealinin şekillendiğini fark edecektir. Şeref Bey’deki bir mağlubiyetten sonra bunları konuşabilmek saf bir iyimserliğin ürünü değil kesinlikle.





Tabata’nın yanı sıra, topu birkaç metreden kaleye sokma özürlü olan Nobre ve Holosko’yu da anmadan geçmemek lazım. Gelecek seneye yönelik tasarruflarında, Schuster’in, bu oyuncuların külfeti ne olursa olsun üzerlerini ısrarla çizip yönetime gider, hatta çirkeflik yapmasını istiyorum. Şimdilik Fatih Tekke’nin bir an önce takıma girmesini beklemekten başka çaremiz yok maalesef.




12 Ekim 2010 Salı

Kepaze Fotomaç, Asıl Sen Hesap Ver!

Fenerbahçeli bir grup taraftarın Beşiktaş amblemini tahrif ederek yaptığı rezil pankartı burada ifşa etmiştik:

http://www.sonbarikatbesiktas.com/haberler/640-bir-isyan-bayragidir-besiktas

Ancak güzide spor medyamızın ennn seviyeli gazetelerinden olan Fotomaç bunu yeni görmüş. Hem de ne görme.

Acizliğin ve aptallığın insana neler yaptırabildiğinin çok güzel bir örneği olarak, fotoğrafta pankartı açanlar net bir şekilde seçilmesine rağmen, pankartı PAOK taraftarının açtığını iddia edebilmiş Fotomaç denen paçavranın editörleri.

Bizim bunlara söyleyebileceğimiz fazla bir şey yok.

Başlıkta pişkin pişkin sormuşlar bir de, “hesabını kim verecek?” diye. Asıl bu kepazeliğin hesabını siz nasıl vereceksiniz? Merak ediyoruz.

SonBarikat

4 Ekim 2010 Pazartesi

Trabzonspor : 1 - Beşiktaşımız : 0


Son yıllardaki değil ama Şenol Güneş’in başında olduğu Trabzonspor özellikle kendi evinde ligin en korkulası takımlarından. Rakip teknik adamların bu deplasman için kağıda 3 puan yazması pek mümkün değil. Beşiktaş ise bunu gerçekleştirme ihtimali yüksek olan bir ekip haline geldi Schuster’le, ancak Şenol Güneş hem maç stratejisiyle hem de maç boyunca yaptığı değişikliklerle galibiyeti Trabzon’a getiren adam oldu. Futbol aleminin en underrated teknik direktörü ve kişiliği olması ülkenin acı bir gerçeği maalesef; biz hakkını teslim edelim. Ona saygımız büyük.




Gelelim Beşiktaş’a. Dayının ilk on birinin eleştirilecek bir yanı yok. Sağ bekteki Hilbert tercihi Nobre’yi zorunlu hale getirdi. Şaşkınlık yaratan nokta ise oyunun gidişatına olumlu yönde etki edememesi oldu. Beşiktaş orta sahası müthiş pres ve ikili-üçlü sıkıştırmalarla felç edilirken, Fenerbahçe maçındaki gibi orta sahadan oyuncu çıkarıp Bobo’yu sokması yanlışlarından biriydi. Holosko’nun en azından alan değiştirmesi sağlanabilir, sol tarafta çakılı vaziyette Serkan’ın markajında boğulmasının önüne geçilebilirdi. Fatih Tekke’nin dönüşüyle Nobre 3. tercih olur artık; oyundan bağımsız olarak sürekli geriye koşan bir santrfor Guti’yi hayattan soğutuyordur kesin. Tabata'nın sağda Hilbert'in yolunu açması güzel ama çizgiye indiği anlarda Hilbert'e yanaşarak rakip savunmanın dengesini ikili oyunlarla bozması beklenirdi. Trabzon’un en zayıf bölgesi olan sol kanadından Beşiktaş’ın skora yansıyacak aksiyonları üretememesine neden oldu Tabata.




Tabata-Necip ve Nobre-Bobo değişiklikleri ile Guti öne kaydırılabilir, böylece Guti’nin yorulması engellenirken, bu sezon görmeye alıştığımız baskın Beşiktaş orta sahası tekrar zuhur edebilirdi. Necip’i kullanarak Hazreti Guti’yi kaleye daha yakın bir pozisyonda oynatmak, Hilbert ve Bobo’nun sahada olmasını sağlayacak bir hamle olarak gelecek için mutlaka düşünülmeli.
Vurgulanması gereken önemli bir nokta da Beşiktaş’ın her halükarda oyundan kopmaması ve son ana kadar rakibi zorlaması. Dünkü haliyle de 100. yıldaki Trabzon deplasmanında Pancucan’ın 90’da kurtardığı Beşiktaş’ı hatırlattı. Teofilo’nun atıldığı pozisyonda bütün takımın olay yerinde olması da şahane. Yıllardır dilimizden düşürmediğimiz dayanışma yeşermeye başlamış demek ki.




Her ne kadar ciddi hatalar yapmış olsa da Schuster’e güven tam. Sonuçta Trabzon’da kaybetmek gayet doğal. Ayrıca dayının takıma hakimiyeti açısından geçilmesi gereken aşamalar bunlar. Buradan elde edilen veriler ilerisi için çok değerli.




Son bir söz de Kuddusi çapsızına. Rezil bir yönetim gösterdi. Sadece Teofilo’nun yumruğuna çıkardığı sarı kart bile yeterli. Sinan Engin buna torpil yapıp Ligtv’de yanına alsın. Zamanı geldi de geçiyor.



SonBarikat

3 Ekim 2010 Pazar

Beşiktaşımız : 35 - Pölva Serviti : 28




EHF Kupası 2. turunda Estonya'nın Pölva Serviti takımı ile eşleşen takımımız evinde oynadığı ilk maçta rakibini 35-28 yenerek avantajlı bir skor aldı.

Maça iyi başlayan Kartallarımız oyunu sürekli önde götürerek farkın 2-3'ten aşağı düşmesine izin vermedi. Farkın arttığı dakikalarda ise oyuncularımızın yaptığı basit hatalarla Pölva Serviti nefes alma imkanı buldu.

Salonu dolduran taraftarın da desteğiyle, 19-15 biten ilk yarının aksine son bölümde daha konsantre ve iyi bir Beşiktaş vardı. Ekibimiz, rakibin direncini tam olarak kıramadı ancak rövanş için yetebilecek farkı yakalayarak maçı 35-28 kazandı.

Pascal Nouma'ya atfen 21 numaralı formayı giyen oyuncumuz Nesih Çakar'ın açıklaması: "Pölva Serviti genç ama iyi bir takım. Bizim hedefimiz burada 12-13 farkla kazanmaktı fakat beklenmedik hatalar yaptık. Yine de 7 sayılık fark yeterli. Turu geçen taraf olacağız."
Parkenin Kartalları'nı kutluyor, rövanş için başarılar diliyoruz.
SonBarikat

1 Ekim 2010 Cuma

Rapid Wien : 1 - Beşiktaşımız : 2


Oynanan 14 maçta tek mağlubiyet. Mağlup olunan tek maçta da kazanmaya yetecek kadar net gol pozisyonu. Ve buna rağmen, hala ciddi rakiple oynamadı eleştirileri.




Bu akşamdan sonra Beşiktaş gösterdi ki gerçekten iyi yolda. Çok geriye gidip, eşelemeye lüzum yok. Bundan 1 sene öncesinin Beşiktaş'ını akla getirmek yeterli. Öne geçtiği maçlarda dahi endişelendiren, mağlup olduğu ya da berabere olduğu maçlarda 60. dakikadan sonra doldur-boşalta başlayan ve mütemadiyen 70. dakikadan sonra "tamam, bu maç gitti artık" dedirten.
Bir de şimdiye bakalım. Rakip kim olursa olsun sistemden vazgeçmeyen, mücadele boyunca tempoyu düşürmeyen, 90 dakika boyunca disiplini her daim ön planda tutan, koşan, yırtan, isteyen Beşiktaş. Mağlup duruma düşse dahi atacağını bildiğimiz Beşiktaş. Hani işte Bizim Beşiktaş.




Schuster, Beşiktaş'a çok şey kattı. Mağlup olacağımız, kötü oynayacağımız maçlar da olacaktır muhakkak. İşte o dönemlerde hem yönetim, hem taraftar arkasında olabilmeli hocanın. Senelerdir unuttuğu şeyleri yaşatıyor Schuster Beşiktaş'ın. Ve bunu asla eğilip, bükülmeden, bizleri kanser etmeden yapıyor.




Bu akşamki galibiyet ile Beşiktaş kazanmayı iyice alışkanlık haline getirdi. Takımın bunu benimsemesi, bunun ne demek olduğunu öğrenmesi en önemli detaylardan biri. Bu yüzdendir ki hiçbir zaman mücadeleyi bırakmıyor.




Kalede Hakan ile başlayarak, hem oyuncusuna güvendiğini gösterdi, hem de kolay yem etmeyeceğini. Hakan, yine güzel maçlarından birini çıkardı. Üstüste 2 top çıkardığı pozisyonda eli uzadı adeta. Homurdanan, yuhlayan kesime harika bir yanıt verdi.




Quaresma oynadığı dakikalar içerisinde yine istekliydi. Rapidli oyuncuların başını bolca döndürdü. Ancak adam şanssız. Harika vurdu, direğe çarpan top, içeri girmedi. İkinci yarı Veli ,aynı direğe nişanladı; ama içeri girdi top.




Hilbert'i birçok Beşiktaşlı'nın aksine beğeniyorum ben. Üzerinde ihale ile sezona başladı adam. Buna rağmen iyi performans gösterdiğini düşünüyorum. Bu akşam da çok alışık olmadığı bir mevkide oynamasına rağmen sırıtmadı. Zamanla daha sık görev alıp, güven veren adam konuma geçecektir.




Ernst, Ernst, Ernst... Şampiyon olduğumuz sene en büyük katkısı olan adam olarak her daim anımsanacak. Ancak bu sene bambaşka bir hale büründü. Adamın içinde 2 tane Guti var sanki. Yapmadığı hiçbir şey yok, aksine fazladan katkısı ile herkesi rahatlatıyor. Bu hali ile Alman Milli Takımı'nda oynayabilecek konumda bana göre. Onun da şanssızlığı Löw. Şu anki performansı ile Guti ve Q7'den epey önde.




Holosko, geldiğinde bolca umudumuz vardı. Sağolsun, her geçen zaman tüketti. Kendini geliştiremeyenler kervanına katıldı. Bu saatten sonra da değişiklik olacağını sanmıyorum. Zaman zaman patlamaları olacaktır, o kadar. Aldığı parayla, oynadığı oyunu kıyaslayınca bizler de sinirleneceğiz bolca. İyi ki Bobo var.




Beşiktaş, deplasmandan 3 puanla dönüyor. Cebinde toplam 6 puanla. Üstelik mağlup duruma düştüğü bir maçı kazanarak yaptı bunu. Neredeyse Beşiktaş adına klişeleşmiş olan her şeyi yıkarak.




Biraz da keyif zamanı.



SonBarikat