17 Aralık 2010 Cuma

GEREKSİZSİNİZ!

BASINBir çok Beşiktaşlı, "Takım tek avrupa takımı gazetelerde haber yok" diye yakınıyor ama köşelerdeki kalemler yine boş durmamış halbuki...

Sporcu için, hoca için, kulüp için, Beşiktaş’ın hentbol liginde sezon boyunca süren mücadeleyi namağlup birinci bitiren takım olması ne ifade ediyor? Hiç-bir-şey !...

"Bu sayılmaz, hele bir lig bitsin, üst kattakiler bir araya gelip aranızda maç yapın, oradan kim galip çıkarsa o şampiyon olsun" diyor mevzuat. Sen bütün bir sezon boyunca maçları namağlup tamamla, sonra çık orada başarısız olmuş aynı rakiplerle tekrar maç yap ve şampiyon öyle belirlensin... Ligi namağlup birinci bitirmiş olabilirsin ama, "O Maçta" yenilirsen sen şampiyon değilsin!..

Bunun ortada duran "gereksizliği" kimseyi rahatsız etmiyordu. Müfit Hoca bu mealde bir-iki şey demiş olsa kimse de kalkıp bizim için çok şey ifade ediyor demezdi, diyemezdi. Hoca mevzuatı eleştirdi diye kapak aranamazdı.

Şimdi bütün köşe yazarları, en sıkı Beşiktaşlılar’ı da dahil olmak üzere Dayı’nın “gereksiz bir maç” demiş olmasından yola çıkacak. Kullanılacak malzeme bu. Oynanan futbolun şekli şemali üzerine söylenecek pek birşeylerin olmamasının asıl sebebi de bu aslında. Çünkü “gereksiz bir maç” içinden aman aman da bir futbol çıkmasını bekleyemeyeceklerdi. Şimdi bunu biraz soslamak lazım tabi. Böyle yavan yenmez.

Milli duygularımızdan, ülkemizin içinde bulundugu durumdan, 'bir taraftar Beşiktaş’ı görmek için neler çekiyor biliyor musun sen?' lere yatırılıp biraz dinlendirilecek, sonra bir tutam da işte yağmurdu, çamurdu, soğuktu falan eklenerek kısık ateşte pişirilecek.

Bir taraftar olarak ben Beşiktaş’ın her maçında bulunmak isterim, izlemek isterim. Maça gidiş alışkanlıklarım vardır, onları tekrarlamak isterim. Şahsıma nevi bir keyif sürmek isterim. Stadın etrafindaki her işportacı da keşke hep maç olsa der. Yayıncı kuruluş reklam gelirlerini düşünerek 1-2-3 yetmez 4-5-6 olsun der. Maç başına oynayanı da, hocanın gözüne girmek isteyeni de "keşke" der. Ama Dayı teknik direktör olarak daha farklı birşey diyemez mi?

Bir düzine sakatı olan bir takımın elde kalan sağlamlarını da kaybetme endişesi içinde olsam bana da “gereksiz maç” zihniyeti hasıl olabilirdi. Ben hocadan benim gibi düşünmesini bekleyemem. Onun işi mühendislik.

Eldeki malzeme şu;

“Rapid Wien maçı benim için çok bir şey ifade eden bir maç değil. Bence bu maçların oynanmaması da gerek. Bu sadece bizim grubumuzda olan bir şey değil, farklı gruplarda da böyle maçlar var. Ev sahibi takım için olsun deplasman takımı için olsun ekstra bir yorulma, fazla harcama yapılmasına neden oluyor. Mental olarak biraz daha farklı şekilde düşüncelerinizin olması nedeniyle bu maçlara tam konsantre olamıyorsunuz. Benim elimde bir güç olsaydı ben bu maçların oynanmamasını dilerdim.”

Şimdi herkes bir “Bizim için çok şey ifade ediyor, almayım aklını” dizesi mırıldanıyor. Sadece mevzuata dair söylemiş olduklarından ötürü “Suçlu ayağa kalk!” deniyor Dayı’ya. Eğer mevzuat Dayı’nın dediği gibi şu aşamada da oynamadan “nakavt” maçları içeriyor olsaydı kimseden "ama bu yapılan haksızlık, 4-5-6 olsun" nakaratı çıkmazdı.

Wenger avrupa kupalarındaki statüye ilişkin olarak “S.L. şampiyonların ligi olmalı... Öte yandan İngiltere'den S.L’ne Premier Lig'in dördüncüsü dahi gidebiliyorken bir başka ülkenin liginin ikincisi gelemiyor ise futbolun diğer coğrafyalarda da üst seviyeye çıkmasını beklemeyelim” dedi diye kıyamet kopmuştu. Başka şeylerde demişti Wenger Hoca. Sonra bu kulüpler S.L’nden elense dahi yoluna devam ediyorlar. Araya bir de Beşiktaş lafı sıkıştırmıştı ki, medyamız işine geldiği gibi tercüme ettiğinden çarmıha gerilmişti adam.

Amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olunca ortaya başka bir zihniyet çıkıyor...

Tanrının kulu Altan, gastesi Hürriyet’te, Güngören’ deki bombalı saldırıda yaralanan minik Buse’den girmiş mevzuya. Acı olacak tabi. Medya mutfağında acı yoksa lezzet olmaz, o yüzden bol acı.

“Çok soğuk İstanbul.. Ama tribünlerde 20 bine yakın seyirci var.. Quaresma’nın varlığı onları bir başka heyecanlandırmış.. Rapidlileri ise üzmüş.. Maç öncesi, “Keşke oynamasıydı” diyorlarmış Futbol Federasyonu’ndaki yetkililere.. Ama oynadı Portekizli.. Yine şovunu yaptı.. Yine golünü attı.. Dün çok üşüdüm ama o güzel golle ısındım.. İkinci yarı tempo düşünce yine üşüdüm.. Bu kez Buse’yi düşündüm.. Takımını seyredemeyen o kadar çok Buse oldu ki bu ülkede.. O kadar çok Mehmet var ki Kadıköy’ü, Sami Yen’i göremeyen.. Schuster bunları düşündü mü acaba, “Çok gereksiz maç” derken.. Q7’nin golünün camiaya verdiği morali, galibiyetin kazandırdığı ülke puanını, prestijini.. Buse’ye yaşattığı sevinci.. Futbol sadece 3 puan değildir hocam.. Üsküdar motorunda hiç tanımadıklarınla senin hakkında konuşmaktır.. Küçücük bir kızın yaşam kaynağı olmaktır.. Terk edilen bir sevgilinin elinde kalan en büyük sevgidir bazen.. O yüzden çok konuşma ne olur.. Biz futbolu çok seviyoruz, senin düşündüğünden bile öte..”


Akşam’daki yazısında "Schuster Reis" diyen ama Forza’ya astığı aynı yazıda "Schuster Başkan" diye hitap eden Ali Ece için bile oyuna dair malzeme çıkmamış geceden.

UEFA Europa Ligi'nde bir galibiyete 140 bin euro ödül veriliyor.” demiş.

Gazozuna, 140 bin eurosuna ya da Tabata'sına hiç fark etmez Schuster reis. Bu kendisini Norveç zanneden havaya inat Rio karnavalı tadındaki İnönü'de bir Avrupa maçı daha oynamak, hele hele sonucu önemli olmasa da sanki Dublin finalinin provası ateşiyle oynamak bir milat olsun. Q7'nin sanat eseri, Ernst'in zanaat harikası golleri de nazar boncuğu olsun Schuster reis!

Gazozla girince kapakla bitirmek lazımdı tabi ama, diet olanından isteyince nazar boncuğu takıldı. Öyle olsun. Lakin bu maçlar gazozuna oynanmadığı için Dayı mevzuat konusunda kelam etti ve siz tuttunuz kalemlerinizi kırdınız.

Hiç yorum yok: