17 Ekim 2010 Pazar

Beşiktaşımız : 2 - Manisaspor : 3




Sezon başından beri 28-30 bin kişiye oynayan Beşiktaş’ın, Guti ve Quaresma’nın yokluğunda 15 bin civarında –çoğu kombineli- bir kitleye oynaması dikkat çekiciydi. Demek ki takımın heyecan ve oyun zevki olarak aşama kaydetmesi, mücadele iştahını artırması filan insanların umrunda değil. Tabii yönetimin 45 TL’lik bilet politikası da müthiş. Aslında politika değil bu, zira politika manevra gerektirir; dünkü şartlar göz önüne alındığında, fiyatların düşürülerek taraftarın stada gelmesi sağlanmalıydı. Ancak Beşiktaş yönetiminde öyle bir akıl yok. Her halükarda taraftar desteğinin tam olmasıyla övünen şampiyon Bursaspor’un bile tribünlerdeki boşluklardan yakındığı bir futbol atmosferi var memlekette. Türkiye futbolunu yönetenler bunu bir düşünsünler.





Tribünlerden girmişken devam edelim. Son yıllarda türeyen “kaleci düşmanı” bir güruh var ki insanı futboldan soğutuyor. Kalecinin kaderidir, eyvallah, fakat önümüzde Runje örneği var. Hakan’ı da benzer bir şekilde infaz etmek üzereyiz. Dün başlarda 80 olan özgüveni maç bitiminde 10 filandı herhalde. Islıklardan ve yuhalamalardan sonra istikrarlı bir şekilde saçmaladı maç boyunca. Skor dezavantajına rağmen kapalıdan yükselen “Hakan’ı yuhlayan siktirsin gitsin” tezahüratı ise hem sessiz çoğunluğu kendine getirdi hem de bu takımın bir bütün olduğunu aymazlara hatırlattı.





10-15 dakikalık tribün patlaması takıma olan inancın altını kalın bir çizgiyle vurgulamakla beraber, esasen bir sonraki sezonun garantisi olarak görülmeli. Beşiktaş, sahada gösterdiği dirençle ve oynadığı oyunla hala şampiyonluğun en ciddi adaylarından ama 8 haftada alınan 3 mağlubiyetin nihai puan durumuna katkısı düşünüldüğünde ligi şampiyon bitirememek kimseyi şaşırtmamalı. Bernd dayı; savunmayı orta sahaya yakın kurmayı, önde basarak rakibi baskı altında tutmayı, topa sürekli hakim olmaya çalışmayı, yüksek pas yüzdesiyle oynamayı hedefleyen kurgusu üzerinde ısrar ederse, başta belirttiğim gibi bir sonraki sezonun 1 numaralı favorisi olur Beşiktaş. O nedenle, oyuncu tercihlerinde ve maç stratejilerinde bazen hata yapsa da dayının kredisi çok. Zarfa değil mazrufa bakmayı bilenler için özellikle.





Dünkü maç için söylenebilecek fazla bir şey yok. Manisaspor, üretkenlikten uzak Beşiktaş orta sahasını çözmüş gözüktü. Buna rağmen, Tabata’nın verimsizliğinin iki aptalca hareketiyle birleşmesinden sonra bile ahım şahım bir oyun oynamadılar. Bireysel hatalar belirleyici oldu daha çok. Quaresma neyse de, aslolan, savunmaya yanaşarak oyun kuran ve hücumda Beşiktaş’ın zeka yükünü çeken Hazreti Guti’nin eksikliği. Tabata’nın kaçak oynadığı ve sonunda oyundan kaçak olduğu dakikalarda “der arbeiter” Fabianımız tüm iyi niyeti ve gayretiyle o role soyundu ancak onun da kapasitesi belli. Olmadı bir türlü.





Onur Bayramoğlu’nu Schuster daha iyi tanıyor sonuçta, lakin bu çocuk idmanlarda da böyleyse Tabata’nın yerine değerlendirilmeyi hak ediyor demektir. Necip zaten cepte; züper lig seviyesinde maç alışkanlığı kazanan Onur ve iyileşmeye başlayan Rıdvan da rotasyona girdiğinde, dayı, idealinin şekillendiğini fark edecektir. Şeref Bey’deki bir mağlubiyetten sonra bunları konuşabilmek saf bir iyimserliğin ürünü değil kesinlikle.





Tabata’nın yanı sıra, topu birkaç metreden kaleye sokma özürlü olan Nobre ve Holosko’yu da anmadan geçmemek lazım. Gelecek seneye yönelik tasarruflarında, Schuster’in, bu oyuncuların külfeti ne olursa olsun üzerlerini ısrarla çizip yönetime gider, hatta çirkeflik yapmasını istiyorum. Şimdilik Fatih Tekke’nin bir an önce takıma girmesini beklemekten başka çaremiz yok maalesef.




Hiç yorum yok: