14 Şubat 2010 Pazar

Takımın İçini Temizlesene


Geçen sezonun ikinci yarısından beri, her maç sonrasında aynı şeyleri konuşuyoruz. “Sıkıntı vermeye başladı artık” diyeli de çok oluyor. Antep maçındaki bitik ahval sıradan kötü oyunlarımızdan, mağlubiyetlerimizden olsaydı, şu maç üstüne iki kelam etmeye değmezdi. Ancak dünkü şuursuzluk, dezorganizasyon ve bazı futbolcuların yetersizliği her zamankinden farklıydı. Bu da bambaşka bir ortam hazırladı. Gaziantepspor ahım şahım bir oyun ortaya koymadı, ama o bile yetti Beşiktaş’ımı felç etmeye.

Takımı temizlemek dedik... Mustafa Denizli’den başlanabilir. Hocanın teknik direktörlükten çok idari işlerde başarılı ve teknik direktörlük anlayışının 20 sene evveli için ideal olduğu aşikar. Doğru dürüst bir oyun düzeni tutturulamamasını, günlük çarelere sığınılmasını, oyuncu seçimlerinde sürekli hata yapılmasını ve daha ötesi adam markajı yapan Beşiktaş formalı oyuncu görmek bıktırdı bizleri. Hocaya, kazandırdığı iki kupa için teşekkür edilip, güle güle denmenin vakti geldi de geçiyor.

Diğer bir zorunluluk: “Tecrübeli” bir kalecimiz var, evlere şenlik. Mahalle maçlarında bile kornerlerde ilk yaptığımız iş ön-arka direklere birilerini dikmekti. Dün ekstra bir vuruş gelmiş olabilir Deumi’den, fakat bu, Rüştü’nün hatasını mazur göstermez. Ön direkte biri olsa top duvardan geri dönecekti, bu kadar açık. Ali Sami Yen’deki facianın hatırası da hala taze. Maçtan sonra “profesyonel futbolcu” pozlarında çevresine gülücük saçması için ise söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. Bir yanda sinirden, hırstan ve 90 küsur dakika koşup mücadele etmekten suratı kıpkırmızı olmuş bir emek abidesi, İbrahim Üzülmez; diğer yanda şuursuzluğun dibine vurmuş 35'ini geçmiş bir kaleci. Durum yoruma açık bile değil...

Ekrem... İyi niyetli, çalışkan, mücadeleci filan; severiz biz böyle oyuncuları, ama Baki’den tek farkı kafasında saç olması. Tello, Delgado, Tabata, Yusuf, Uğur, Serdar için ayrı ayrı cümleler kurmaya gerek yok. Katkısı olana eyvallah, ancak Beşiktaş'ın ihtiyaç duyduğu oyuncular bunlar değil. Nobre’nin adını da adet yerini bulsun diye sayıyorum. Nartallo gözümde ondan daha değerlidir, o kadarını diyeyim.

“Başkanın adı geçmedi” diyen de, başkanla beraber allaha havale.

Hiç yorum yok: