Ak günlerin, güzel anların özlemi belki de herkesten çok bizim içimizde...
Ama unutmamalı ki, zor zamanlara en yakın olanlardan olmak, kara günlerin vazgeçilmezi olmak da en çok bizlere yakın belki de...
Güzel sonuçlarda neler olacağını herkes düşünüyor, hele bir bilseler bizler nasıl da düşlüyoruz... Ama fenalıklar bastığında da , aklımıza ilk “bizler” geliyoruz...
O zamanlarda gerçekten yalnızlaşıyoruz kardeşler, büyükler...
Zor zamanlarda önce hemen bir etrafa bakıp, ruhumuzu oradaki kaos ve kimliksiz dalgadan kurtarmak ne kadar zor, farkındayız... Ama bu da “mahir “ olma işi işte...
Maharet istiyor, çelik irade istiyor... Ama şu da var; zor zamanlar bizim gibilere altın tepside bir şey de sunuyor…
“BAŞKALAŞMAK…”
Bir Beşiktaş oyuncusuna, hocasına, yani görevlisine, öfkemizin temel kriteri artık bizim açımızdan bellidir değil mi : “Sorumsuzluk ...”
Bundan sapmak da “Yalpalamadır...”
Zor zamanların insanının işi gittikçe daha da zorlaşıyor, kardeşler, büyükler...
“Hadi canım sen de” ler duyuyorsun...
“Sizin yüzünüzden böyle oldu” lar duyuyorsun artık...
Oysa biz “mevcutla yetin, durumu sorgulama” demiyoruz ki...
Bizim işimiz zor zamanda “yalpalamamak...”
Hedeften sapmama derdi bizimkisi...
Bunu da düzgün yapabilmek için önce kontrolü kaybetmemek gerekiyor...
En fena şey olan “mızmızlık” tan kopmak gerekiyor...
Ve en önemlisi de, inadına “Beşiktaşlılığı güzellemek” gerekiyor…
Ne zaman ne dediğine dikkat etmek gerekiyor...
Beşiktaşlı, eloğlunun önünde ağlamaz, sızlanmaz, mızmızlık yapmaz...
Öfkesinin adresini, zamanını, dilini şaşırmaz...
Eloğlu görse görse, en zor zamanda Beşiktaşlının İmzasını görür...
Beşiktaşlı zor zamanda imzasını çakar, yoluna devam eder...
Beşiktaşlı dünyanın en muhteşem imzasını çakar; en güzeli de şu ki, zor zamanda çakar…
Çakınca tam Beşiktaşlı olur...
“Beşiktaşlı olmak yeter” demek, “Herkese nasip olmaz Beşiktaşlılık” demek dünyanın en muhteşem imzalarıdır...
Ama bunu bugün her zaman, her yerde hayata geçirmek kolay olmuyor...
Aleme yol yapılmış, “hesap-kitap” tan başkasını görmemeye doğru bir yol...
Gol yediğinde 3.saniyede desteğe devam edene “hesapçı” etiketi yapışabiliyorsa, o yol bizim yol değildir...
Gitmeyiz, görmeyiz, ve bizim değildir...
Her durumda Beşiktaş’ı Güzellemek, eloğlunu sevindirmemek bile zorlaşıyor artık...
Zafer tutkusu, bizim ateşimizdir...
Ama zor zamanların insanı olmak da, o ateşin kıvılcımıdır...
Onsuz yanan ateş, zirvelerin değil, yere yakın yerlerin ateşidir, herkes yakabilir...
Bize “hak edilip de yakılan ateşler” yakışır...
Zor zamanlarda Beşiktaş’ı güzelleyebilen insan, zaferlerin de en güzel ateşlerini hak eden insandır...
İşimiz zor yani... Olsun, bu ateş Beşiktaş için yanıyorsa, yanacaksa: zorluklar nereden ve nasıl gelirse gelsin... Cümlenin devamı bizim için nettir...
Dert budur: bizi bilenler bizim için “onlar bu cümleyi böyle bitirenlerdir” dedikleri anda, bizden mutlusu olamaz, olmamalı...
Zor zamanların insanı, “biz de insanız” a sığındığı an biter, sıradanlaşır...
Hayır kardeşim, Beşiktaşlıyız biz…
Harbisinden, derininden, başka türlüsünden...
Ölçü(t)lerimiz belli, sınırımız bellidir...
Nasıl Beşiktaşlılık herkese nasip olmaz ise, zor zamanların insanı olmak da herkese nasip olmaz...
Bir de bu ikisini barındırana ölüm yoktur!...
Daha önce de demiştik:
ÖLÜM KALIM MAÇLARI YOK, ÇÜNKÜ BİZE ÖLÜM YOK !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder