2 Kasım 2010 Salı

Beşiktaşımız :3 - Bursaspor : 0 (A2)






Havanın güzelliği ve maçın oynanacağı sahanın da bulunduğum civara yakın olması, Beşiktaş A2 takımını izlemem için yeterli sebeplerdi. Bir de bu sezon kendilerini hiç izleyememiş olmam da etkenlerden biriydi tabi… Şansıma; U19 milli oyuncuları takıma dönmüş ve Onur ile Ali Kuçik gibi A Takım klâsındaki isimler de tekrar A2’ye devredilmişti. Yani ideal bir kadroyu izleme fırsatı doğmuştu maçı izleyenler adına… Ancak aynı şans, saha koşullarında yoktu maalesef. Korkunç bir zemin vardı… Zaten tam olarak “çim” denemezdi sahaya, yer yer çimler vardı; tıpkı 80’lerde olduğu gibi. Buna yağmurla birlikte, toprağın yumuşaması da eklenince; depar atmak bile çok zorlaşıyordu genç oyuncular için. Diz döner, bilek burkulur; her türlü tehlikeye açık bir saha… Zaten Caner Turp, ikinci yarıya çıkamadı dizindeki sakatlık sebebiyle. Daha önceden mi bir şey vardı, zeminden mi gitti bilemiyorum.


İlk yarıya biraz geciktim, stadın girişini bir türlü bulamadım… Uzaktan görünüyor ama nereden giriş var belli değildi, neyse tecrübelendik artık. Tribünde bir yer beğenip, oturdum. daha sonra farkına vardım ki; Raşit Çetiner de aynı mekanı beğenmiş, bir koltuk önümde maçı takip ediyordu… “Onur’u iyi izle hoceaaa!” gibi bir apaçilik yapmadım, merak etmeyin… İyi ki de yapmamışım zaten, Onur forma giydiği 45 dakika boyunca “sakınarak” oynadı. Ali Kuçik’e attığı bir derin pas haricinde sahada yoktu. Ümit Milli Takım Hocası tribündeyken doğru mu yaptı, yanlış mı bilemiyoruz. Ama galiba doğruyu yaptı… Zaten artık A Takım’da düşünülen bir oyuncu, bu sahada kendini heder etmesi pek mantıklı olmazdı.

Bir altyapı takımını ilk kez bu kadar “A Takım’a benzer” anlayışta gördüm. Defans epey önde oynuyor, takım topsuz oyunda 4-5-1 halini alıyor ve alan kapatıyordu. Bununla beraber bazı bireysel taktikler de A Takım’la örtüşür özellikteydi; Samet, tıpkı Tabata modeli bir görev almış, içe hareketlenip sağbekine (Oğuz) alan bırakan bir kenar oyuncusu gibiydi. Ali Kuçik ise solda görünse de, hücumda mutlaka forveti ikiliyordu. Onur da, Semih – Emir ikilisinin hemen önündeydi, bu da son Sivas maçındaki A Takım ortasahası mantığıydı.

Zemin dolayısıyla maçta pozisyon sıkıntısı yaşanıyordu genel olarak, zaten bir oyucunun driplinge kalktığını göremeden maçı bitirdik… İki takım da uzun top yolunu seçmişti mecbur sebeplerle. Bu bağlamda Atınç, 1.96’lık boyuyla Beşiktaş savunmasında sigorta gibiydi. Beşiktaş adına bulunan iki güzel pozisyon vardı, ikisi de duran toptu. Caner, yine beklediğimiz üzere harika kesmeler yaptı. Kafaları vuran Ali Kuçik’ti; birinde top az farkla auta gitti, diğerinde ise direkten döndü. Ancak direkten dönen pozisyonda bayrak kalktı, yine de Caner’in ortası ve Ali’nin kafası hatıra kayda değer gördüğüm bir pozisyondu.


Bursaspor’un ise hızlı çıkarak yakaladığı iki net pozisyonu vardı. Birisinde top direkten döndü, diğerinde Emir hızlı geriye dönerek atağı sonlandırdı. Bursaspor’un Eren ve Muhammed’den boşalan 11 – 9 numaraları, gayet iyi çocuklara devredilmiş… Bugün o formayı giyen iki oyuncu da çok etkiliydi. Raşit Hoca’nın elindeki oyuncu listesinden kopya çektim; 11 numara Emre Pehlivan’mış. Zaten hali hazırda birçok genç milli takım forması giymiş, ancak ayağı kırıldığı için son dönemde piyasada yokmuş. Bir kenar oyuncusuna nazaran gayet iyi bir boya sahip (sanırım 1.85 civarıydı) ve maç içinde devamlılığı var. 9 numaraları ise Okan Deniz. 94 doğumlu olmasına rağmen gayet güçlü bir santrafor gibi duruyordu bu yaş kategorisinde…

İkinci yarıya başlamadan önce, Beşiktaş’ın hücum edeceği kaleye daha yakın olmak için yerimi değiştirdim. Totem yapmadım ama sonucunda 3 gol geldi, neyse… Mailleşme yoluyla da olsa küçük bir tanışıklığımız olan Oğuz Ceylan’ın ağabeyi hemen yanımdaydı, ilginç bir tesadüf oldu. Kendisine Schuster ve Oğuz sorularını yönettim tabi… Tayfur Hoca, kupa maçlarında Oğuz’u değerlendirebileceklerini söylemiş, umarım Gaziantep BLD. maçında fırsat bulur. Daha sonra ise kendisini tanıyan Cumali yanımıza geldi, muhabbet daha da güzelleşti.
Neyse maça dönelim; Onur’un yerine oyuna dahil olan Volkan Ekici maça damga vuracaktı… Bilindiği üzere kendisi bu sezon Almanya’dan getirildi. Fizik olarak olumlu anlamda sırıtıyor, çok güçlü görünüyordu. Hatta Cumali’ye espri babında “bu çocuk Holosko’dan güçlü yahu” dedim, katılmadı. “Yok be abi, Holosko’ya biz omzu atıyoruz, kendimiz düşüyoruz… O olsun, Nihat Abi olsun taraftardan korkmaya başladıkları için oynayamıyorlar.” Dedi, haklıydı da… İddia ettiğine göre Volkan, topla da harika giden bir oyuncuymuş fakat bu zeminde gösteremiyormuş…


İlk gol gayet organize bir ataktı. Hızlı gelişen oyunda; Ali Kuçik soldan topu sürdü, Oğuz bir diğer kanatta bindirmeyi yaptı, Ali Oğuz’u gördü, Oğuz da boşta olan Volkan’ı… Keyifli bir gol oldu. Caner’in oyundan çıkmasından sonra duran topları kullanan Oğuz, yine bir serbest atışta vuruşunu yaptı, top arka direkte Volkan’da kaldı, o da Atınç’ı gördü ve 2-0 oldu. Çok geçmeden de penaltı kazanıldı ve takımın penaltıcısı Kemal, topu çatala gönderdi. Bu dakikadan itibaren, muhtemelen hakeme küfür eden Ali Kuçik’in kırmızısı dışında olağanüstü bir durum yaşanmadı. Beşiktaş A2 takımı; kendini çok zorlamadan, konsantrasyonunu hiçbir saniye bozmadan oynadığı maçta, taktik becerisiyle lideri farklı mağlup etti diyebiliriz…


Bireysel olarak değerlendirmelere, sadece olumlu tarafından bakarak gireceğim. Bu sahada “şu kötüydü” demek olmaz… Geçmişten izlediğim oyuncular arasında, en çok kendini geliştirmiş gördüğüm isimler Oğuz ve Atınç’tı. Zaten her ikisi de A Takım’la idmanlara çıkıyor zaman zaman… Bu sezon Fenerbahçe’den alınan, Fransa doğumlu Semih Beyaz merak ettiğim oyunculardandı. Ortasahada gayet iki taraflı çalıştı, atletik bir oyuncu. Bununla beraber topla ilişkilerde de sıkıntısı yok, zaten solak bir insanın topla kötü olması düşük bir yüzde… Kendisini daha rahat değerlendirmek için iyi bir zeminde görmemiz gerekiyor, ancak bana umut aşıladığını söyleyebilirim. Gençlerbirliği’nden alınan Kemal Akbaba’dan ise pek bir şey anlamadık. Kendisini test edeceğimiz bir pozisyon yaşanmadı, sahanın en yaşlı oyuncusu olduğu için fizik olarak iyi duruyordu. Ancak bu sezon epey gol atan bir oyuncu, penaltıdaki vuruşuyla “şut” konusunda maharetli olduğunu gösterdi.


Cumali’nin “Ernst’in bölgesine oynatılırsam, bu yaşımda bile hiç sırıtmam...” sözüyle günü noktaladık. Kendine hayli güvenen ancak bir o kadar da mütevazı, şeker gibi bir kardeşimiz. Omzu çıkmasaymış, Porto – Manisa gibi maçlarda kadroda olması kesinmiş… Şanssızlık. Ali Kuçik’e sitemli bu konuda, “Fırsatını bulmuşsun Porto maçında, değerlendireceksin. Heyecan, meyecan dinlemeyeceksin be abi...” dedi ve ekledi; “Bana fırsat geldiği gün, bu dediğimi hatırla :)” Kısa bir muhabbetle de olsa, kendisiyle tanıştığıma çok memnun oldum...


Takım bugünkü performansıyla, maç sonundaki yemeği kesinlikle hak etti. Hatta Sinan Vardar’ın bu tip yemekleri çoğaltması gerekiyor. Hem birlik beraberlik, hem de güçlenmek için... Malum, her iki gurbetçi kökenli oyuncu da (Volkan, Semih) fizik olarak çok farklı duruyorlardı… Bir dahaki iç saha maçı Fenerbahçe ile. Bu ufak çaplı derbi İnönü’de oynatılsa ne güzel olurdu, hazır zemin de adam edilmişken…


Mustafa Demirtaş

http://cartalete.blogspot.com/2010/11/a2-mac-analizi-besiktas-a2-3-0.html


Harika maç yazısı için Mustafa Demirtaş'a sonsuz teşekkürler.

Daha fazla fotoğraf için...

Hiç yorum yok: