11 Ocak 2009 Pazar

Ey Bilet Sen Nelere Kadirsin...2#


92-93 Sezonu... 5 Aralık 1992...

Takımımızın "yenilmez armada" namıyla anıldığı dönemler...

48 hafta olmuş, hiç mağlubiyetimiz yok... Hatta o sıralar avrupa da Milan ile yarışıyoruz namağlupluk konusunda..

Kadromuz, "unutulmaz" denilebilecek güzellikte;

Kalecimiz Metin Akçevre, ( uzun süre kalemizi devrlamamıştı Metin... Hep ikinci kaleci muamelesi görüyordu... Metin Tekin'le aynı dönemin oyuncusu olduğu için "Küçük Metin" diye çağırılırdı takımda.. Hatırlatmak gerekirse, "Fener Gordon Milne'i almak istiyormuş" sorusuna , elinde bira bardağı olmak kaydıyla gazetecinin objektifine bildiğimiz "NAH" işaretini yaparak "nah alırlar Gordon'u" diyen kalecimiz.. :) )

Defans bloğumuz,

"Takoz" Recep Çetin, (bu lakabın kendisine kötü amaçlı değil, kamyoncu ağzıyla top geçer adam geçmez durumuna istinaden verildiği söylenir),

"Horoz" Kadir Akbulut, (aslen hayatta "horoz"lanan bir oyuncumuz değildi.. geyet hatta fazlaca da efendi idi... sadece "Denizli"liğinden mütevellit söyleniyordu bu lakap... bir Trabzon maçında boş kalenin çizgisi üstünden zımba gibi gelen topu sıfırdan kafa ile üst tarafa çıkarması unutulmazdı),

Gökhan Keskin, (dönemin genç kızlarının başını döndüren yakışıklı topçularımızdan Gökhan, şimdilerde "ön libero" diye tabir edilen mevkiinin sular seller gibi okunacağı kitap gibiydi... o zaman mahalle aralarında oynarken çocukların-gençlerin kendilerine kaleci ismi koyarken seçtiği efsane "Zubizaretta" ya , 1985 senesinde A.Bilbao maçında neredeyse orta sahadan yazdığı zımba gibi golle hatıralara kazınmıştı) ,

"Küçük" Ali Günçar, (evet Ali de kalecimiz gibi "küçük" lakabıyla tanındı.. Takımda Ali Gültiken olduğundan dolayı böyle seslenildi. Ama oynadığı oyun büyüktü... Stoper gibi stoperdi.. Fakat her futbolcuda olabileceği gibi o da "talihsizlik" yaşadı.. Ve adını, Valencia maçımızda kalecimiz Mrmic'e attığı golle "iki vuruşta kendi kalesine gol atan topçu" olarak şanssızlık sayfalarına ekledi),

Orta sahamız;

Sergen Yalçın, (o dönemde daha 1,5 sene olmuştu profesyonelliğe geçeli... Parıltılı günlerin habercisiydi)

"Atom Karınca" Rıza Çalımbay, (kaptanımız... atom karınca gibiydi... çalışkan.. ahlaklı. "Muz orta" kavramına anlam katan efsane oyuncumuzdu)

"Şifo" Mehmet Özdilek, (belçikalı şifo'dan esinlenerek takılmış lakabı ile aslında ondan çok daha kaliteli işlere imza atan efsane topçumuz... 20 sene 1 kere bile kırmızı kart görmez mi insan arkadaş.),

Fany Madida, (15 inci dakikada nası koydu madida, ve müjde müjde size madidadan müjde size... :) diyelim.. yad edelim...)

Forvetimiz;

"Kibar" Feyyaz Uçar, (MAF'ın bir ayağıydı.. efsanenin yazıcılarındandı...)

"Büyük" Metin Tekin, (MAF'ın bir diyer ayağıydı... Ne anlatsak az kalır.. Hatırlatmak bir yana unutmak mümkün değil "Sarı Fırtına"yı)...

Maça çıkmakta olan kadromuz buydu.. 48 hafta direnen kadromuz...

Ve tabi maçın "baş kahramanları" hakem triosu... !!!

Orta "düdük" unutulmaz eyyamcı Sabri Çelik..
Yardımcı hakemler, yine eyyam sıralamasında sırayla kafaya oynamış olan "Orhan Erdemir" ve "Muhittin Boşat"...

Tarihe "masa başı" olayarını kazandıran, "şaibe" adına kallavi imzayı o sezon körgöze parmak çakan "rakibimiz" GS ise yenilenmiş kadro ve yeni hoca Kalli ile çıkıyordu sahaya..

Maça fırtına gibi başlıyorduk. Bir yandan karşı kaleye atak üstüne atak yaparken, bir yandan da Recep'in kontra ataklara nasıl "dur" dediğini izlerken zevkten dörtköşe oluyorduk...

Ta ki, Sabri Çelik'in, bir an bile duraklayıp "uyarma" ihtiyacı hissetmeden, o dakkaya kadar "süper" oyun çıkaran "Takoz'a" kırmızıyı çektiği 14 üncü dakikaya kadar...

Maçın kopma noktası oluyordu aslında... Sahada on kişi kalan takımımız karşısında daha da rahatlamıştı GS. Ama kazın ayağı öyle değildi...

Kırmızıdan 9 dakika geçmişti ki, "Kibar Feyzo" sokuyordu kaleye topu... Altıpastan "efsane kaleci Hayro"nun altından, atıyordu golümüzü...

Maçın 31'inci dakikasında GS'li Yusuf'un, Recep'e nazire yaparcasına sertlikte girdiği pozisyonda, orta düdük Sabri Çelik, sarı ile geçiştiriyordu pozisyonu (Zaten ikinci yarının 3 üncü dakikasında işlerin sarpa saracağını anlayan Kalli Yusuf'u oyundan alıyor yerine "abisinin kardeşi" Mert Korkmazı alıyordu)...

Pozisyonun moral bozukluğundan mıdır nedir, 3 dakika sonra dakika 34 de hücuma çıkan taraf bizken, artık daha da boş kalan defans bloğumuza karşı "genç" Hakan Şükür kafa golünü atıyordu kontraataktan...

Buna rağmen atak taraf biz oluyorduk... Sonraki senelerde bizde de oynayacak olan Okan Buruk, dakika 42'de pert olup oyundan çıkıyor, yerine yine aynı yaşta olan dönemin genç yeteneklerinden Mustafa Kocabey giriyordu...

İlk yarı böylece 1-1 kapanıyordu... 45 dakika Beşiktaşımızın performansına karşı, "hakemin üst düzey performansı" durumu eşitlemeyi biliyordu..

Herkes bekliyordu ki artık Beşiktaş az geri çekilir de GS oyuna hakim olur... Öyle olmuyordu...

Takımımız GS yi ezercesine tek kale oynuyordu ikinci yarıda...

Forvetlerimizi tutamayıp sonunda inanılmaz bir faul yaparak oyunu terk etmek zorunda kalıyordu mesela GS li Muhammed... Dakika 54'te... Bu maç ve bu kırmızı kart Muhammedin de aslında son olayları oluyordu futbol üzerine... Muhammed büyük bir kaza geçiriyor ve bir daha maça çıkamıyordu.. 2 sene sonra toparlasa da kendini, futbol hayatı bu maçta bıraktığı kırmızı kartla noktalanıyordu...

Yine misal dakika 63'te alamancı Erdal Keser de "balta" tadında bir faul yapıyor ve yine "kırmızı" çıkmıyordu... Nasıl olsa Muhammet attırmıştı kendini oyundan, heralde Erdal'ı atmak gelmiyordu Sabri Çelik düdüğünün içinden... Sarı ile geçiştiriyordu...

Yine bu sert ve orantısız faule verilemeyen kırmızının moral dağınıklığı sonucu mudur yoksa "şanssızlık" mı bilmiyoruz, dakika 65'de yeni açık tarafındaki kaleye sol köşeden korner atan Tugay'ın vuruşu gol oluyordu... Aslında golü Tugay atmış gibiydi ama, ön direği "ite kaka" karıştıran "koca kafa" Stumpf'a yazılmıştı gol ...

1-2 den sonra takımımız geri yaslanmıyordu. Ama misal Madida artık yürüyemeyecek kadar faule maruz kaldığı için oyundan düşmeye başlıyordu... Ve 69 da oyundan çıkıyor yerine, (şimdilerde Antalya'ya hocalık yapan Şifo'nun da yardımcılığını yapan, ve tarihimizde Trabzon kalecisi Şevki'ye 50 metreden gol yazması ile hatırlanan sakallı oyuncumuz) Şenol Fidan oyuna giriyordu...

Yeniden yüklenmeye başlıyordu takımımız... Metin ve Feyyaz sırayla tehlikeler yaratıyordu... Dakika 74 de artık defansta yorulmuş olan oyuncumuz Kadir çıkıyor, yerine Hamit Yüksel giriyordu...

Bu taktik değişiklikten sonra bizim gol atma şansımızın gitgide arttığı, gol yeme şansımızın da azaldığı göze batıyor olacak ki, "Sabri "düdük" Çelik" yine piyasaya çıkıyor ve Sarı Fırtına Metin Tekin'e direk kırmızıyı çekiyordu dakika 78 de...

Kimse ne olduğunu anlayamıyordu... Bu işlerin o sezon, şaibeyi şampiyon yapacağından da haberi yoktu kimsenin daha...

Emek, alınteri, hırs, aşk, mücadele resmen "çalınıyordu...

Zaten çok geçmeden 81'de Hakan Şükür golü buluyordu 9 kişi kalmış takımımızın karşısında...

Ama o zamanlarda da ayarsızlığı ile ün salmış Bülent Korkmaz, Feyyazı durdurmak adına dakika 82 de saldırıyor ve sert faulle sarı kartı yiyerek sonlandırıyordu oyunu...

9 dakika daha defans yapan GS, galip "getiriliyor"du 90 dakika sonunda...

Böylece 48 maçtır kimsenin yenemediği "efsane kadro", "yenilmez armada", onca emeği onca alın teri yok sayılmış bir şekilde ünvanlarından ediliyordu...

Bu sezon için son olmayacaktı bu "şerefsiz" süreç...

Sezon sonu da bir o kadar "ahlaksızca" bitecekti...

İlhan İrem'in "İşte Hayat" şarkısına söz olacak tezahürata vesile olarak bitecekti...

"92-93 sezonunda
iki takım şampiyonluk yolunda
hatırlayın ne oldu ankara'da
8-0'ı unutma"

O günlerin tek gerçek tanığı işte yine sensin... Ey bilet sen nelere kadirsin...

Ey Bilet Sen Nelere Kadirsin...1#

1 yorum:

Kartal Bafiler dedi ki...

O maçtaydım ,dün gibi hatırlıyorum Allahlarından bulsunlar !