25 Nisan 2010 Pazar

Ruhun Şad Olsun Refik Osman Top

Türk futbolunun Şiir Refik’i Beşiktaş’ta Valideçmesi semtinde Ekmekçi Ali Ağa Mahallesi’nin 23 kapı sayılı ahşap evinde Osman Hilmi efendinin oğlu olarak 1897 yılında doğmuştu... Bünyesini içten içe kemiren şeker ve onu izleyen üremi, Türk futbolunun büyük ve renkli yıldızı Şiir Refik’i 26 Nisan 1957’de aldı götürdü. Beşiktaş sırtlarındaki Yahya Efendi dergahında iki büyük Beşiktaşlı Şeref Bey ve Baba Hüsnü ile yan yana yatmaktadır…
RUHU ŞAD OLSUN...

Futbol yaşamında 12 kulüp değiştiren Refik Osman Top, Golspor isimli bir dergide “Yağma Hasan’ın Böreği” başlığı altında ağır yazılar yazdığı için teşkilat tarafından ebedi boykot cezasına çarptırıldı.26 yaşında futbolu bırakan Refis Osman Top, attığı 92 penaltıdan 91’ini gol yaptı…
Futbolu İngiliz ve Rumlar oynarken tanıdı.O zaman yatak altında sakladığı havalı yuvarlağın ne işe yaradığını öğrendi.Evin Bahçesinde bu yuvarlak nesne ile çalışmaya başladı.İşte bu çocuk daha sonraları Beşiktaş ve Türk futbolunun en büyük ünlülerinden Şiir Osman Top olacaktı…
Futbolun her şeyden önce kuvvetle, nefesle, dayanma ve direnme gücüyle oynandığı çağda İstanbul’da ki futbol sahalarında hareketlerine bir şiir güzelliği ve uyumu veren ince ve zarif bir futbolcu çıkıvermişti.
Daha 13-15 yaşlarında iken mahallesinde kulüp kuracak kadar çabuk gelişen, sonra pek çok kulüpte top koşturan bu futbolcuya arkadaşları ve futbolseverler bulunabilecek en güzel adı buldular: “Şiir Refik”
Türk futbolunun Şiir Refik’i Beşiktaş’ta Valideçmesi semtinde Ekmekçi Ali Ağa Mahallesi’nin 23 kapı sayılı ahşap evinde Osman Hilmi efendinin oğlu olarak 1897 yılında doğmuştu.
Futbol topunu ilk kez 11 yaşında iken bir rastlantı sonu görmüştü küçük Refik…Küçük çiftlik parkının duvarı dibinden geçerken ayaklarının dibine düşen bir meşin yuvarlak onun dikkatini çekmişti.Sonradan küçük bir ihtiras haline gelecek olan ilk sempati işte orada ilk görüşte doğdu.11 yaşındaki çocuk sevdiği bir zıplayıcı yuvarlağı tenhada ayakları dibinde bulunca ne yapacaksa Refik de onu yaptı; Kaptı ve kaçtı…
Kısa bir süre sonra Taşkışla’nın avlusunda İngilizlerle Rumların böyle bir topla oynadıklarını gördü. Merakla, izledi. Topa duyduğu sempati bir sevgiye dönüştü.O güne kadar yatak altında sakladığı meşin yuvarlağın ne işe yaradığını anlayınca, evin bahçesinde tek başına oynamaya başladı.İngilizlerin ve Rumların hangi gün nerede maç yapacaklarını öğrenip onları izlemeye başladı.Hele bir de Türkiye’ye gelen ilk yabancı futbol takımı olan bir Macar ekibinin Kadıköy’de yaptığı maçı da Kadıköy’e kadar gidip izleyince…Sempatiden sevgiye dönüşen duygu şimdi bir kara sevda olmuştu.
Sonradan biri Beşiktaş’ta diğeri Altınordu’da ünlü iki futbolcu olacak, iki yaşıtı ile Valideçeşmesi’nde bir futbol takımı kurmaya karar verdiler.Ne var ki, o sırada Valideçeşme’sinde semtin adını taşıyan bir kulüp daha kurulmuştu.Bunun başında da, sonradan Beşiktaş’ın ölümsüz yöneticisi olacak biri, Ahmet Şerafettin Bey vardı.Refik ve arkadaşlarının kurduğu “BASİRET” kulübü kısa zamanda semtin adını taşıyan kulüple birleşti.
Küçük Refik’in bu ikinci kulübü de uzun ömürlü olmadı.Çünkü Şerafettin Bey, 1903 yılından beri çalışmakta olan ve jimnastik, halter,eskrim sporlarıyla uğraşan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü’nde bir futbol şubesi açmak için atılıma geçti.Ve başardı da…
Valideçeşmesi takımının bütün futbolcuları Beşiktaş’a geçtiler.Ama Beşiktaş’ın adı ve çevresi vardı.Çevreden pek çok genç futbol şubesine ilgi gösterdiler ve Valideçeşmesi’nden gelen küçük futbolculara bu arada Refik Osman’a takımda yer kalmadı.Futbol şubesine gösterilen büyük ilgi Beşiktaş’ın eskilerini rahatsız etti.Bunu hisseden Şeref Bey’le Beşiktaş’tan ayrılarak, Şişli’de “SEBAT” adında bir başka kulüp kurdular.Bu kulüp Refik’in üçüncü kulübü oluyordu.
Oysa henüz 15 yaşındaydı.Şeref Bey yeniden Beşiktaş’a dönünce tabii Sebat Kulübü de kapandı ve küçük Refik yeniden Beşiktaş’ın üçüncü takımına itildi.Beşiktaş, Refik’in dördüncü kulübü oluyordu.Üzgündü Refik…Bir genç takımlar maçında Fenerbahçeli Elkatip Mustafa Bey, bu yaşta kendine özel bir stille futbol oynayan çocukta büyük bir gelecek gördü ve onu Fenerbahçe’ye çekti aldı.
1913 yılındaki, Fenerbahçe genç takımı çok kısa bir süre sonra Türk futbolunun en büyük isimleri olacak çocuklardan kurulu idi.Baron Fevzi-Bekir-Zeki Rıza-Alaeddin-Necip Şahin gibi…Şimdi bunların arasına birkaç yıl sonra Şiir adını alacak olan Refik Osman da katılıyordu.Fenerbahçe 15 yaşındaki Refik’in beşinci takımı idi.İyi ama o, artık genç takımda oynamak istemiyordu ki…Üstelik Valideçeşmeli 15’lik delikanlının Kadıköy’deki kulüpte futbol oynaması da güçtü.Bir süre sonra Galatasaray’la Anadolu arasında yapılacak bir maçta soliç Hansın Galip gelmeyince, orada hazır bulunan Refik Osman’ı takıma koyuverdiler.Bu 17 yaşında ki delikanlı Galatasaray takımında Büyük Oberle ve Selami İzzet gibi iki ağabetin arasında soliç olarak nefis bir futbol oynadı.İki de gol attı.Takıma yerleşti.Futbolun kara sevdalısı Refik Osman, direnmiş direnmiş birinci takım futbolcusu olmuştu.Ama Galatasaray’da Refik Osman ‘ın altıncı kulübü olmuştu.İki yıl Galatasaray forması altında şampiyonluk gururunu da tattı.
Oysa Refik bir yerde fazla duramıyordu.Fenerbahçe genç takımında arkadaşı olan Baron Fevzi, yeni kurulmakta olan Altınordu kulübüne onu çağırınca hemen kabul etti ve Altınordulu oldu.Bu da onun yedinci kulübü oluyordu…
Küçücük futbol delisi artık büyüyor, gelişyor ve şiir gibi futbolu dillere destan oluyordu.1921 yılında Galatasaray Avrupa Turnesine çıkarken, Fenerbahçe ve Altınordu’dan birkaç futbolcunun bu tura katılmasını istedi.Fenerbahçe izin verdiği halde Altınordu futbolcularına izin vermedi.Bunun üzerine Refik’le birlikte Bekir ve Cafer’de kulüpten ayrıldılar ve Galatasarayla bilikte Avrupa’ya gittiler.Galatasaray’ın bu turnesinde yalnız iki futbolcu, Arslan Nihat ve Şiir Refik yapılan 17 maçın hepsinde yer aldılar.Bu seyehatte Karlsruhe’de Bekir’e yapılan öneri gibi Bremen’de de Şiir Refik’e bir öneri geldi.Kabul etmedi ve arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’a döndü.
Altınordu’yu büsbütün dağılmak üzere buldular.Oradan ayrılanlar yeni bir kulüp kurmak üzereydiler; Union Clup (İttihat Spor)…Refik düşünmeden o takımın formasını giydi.İttihat Spor, Refik’in sekizinci kulübü oldu.Orada da duramadı, önce yeniden Fenerhaçe’ye (dokuzuncu kulüp), sonra da yeniden Galatasaray’a geçti.(onuncu kulüp)
1923’de Şeref Bey’in ısrarı ile bir kez daha Beşiktaş’a geldi.O yıl solbekte yer aldığı Siyah-Beyazlı takım İstanbul şampiyonu oldu.(onbirinci kulüp)
O yılların en usra, en zarif, en büyük futbolcularından biri olduğu halde 1924 Paris Olimpiyatlarına giden takıma seçilmeyişi onu kızdırdı.Federasyon Başkanı Yusuf Ziya Öniş Galatasarylı olduğu için onu almadığını düşüncesine kapıldı ve yeniden Galatasaray’a geçti.(on ikinci kulüp) Rastlantıya bakın ki, aynı yılın kasım ayında yapılan Rusya gezisine Galatasaraylı Refik olarak katıldı.Orada ilk ve son kez Milli formayı giydi.O sıralarda Türkiye’de sporu İdman Cemiyetleri İttifakı yönetiliyordu.Refik Osman’ın bu örgütle arası açıldı.Goldspor adında haftalık bir dergi çıkartmaya başladı ve orada “Yağma Hasanın Böreği” başlığı ile örgüt aleyhine çok ağır bir yazı yazdı.Bu yazıdan ötürü ömür boyu boykot cezasına çarptırıldı.Böylece Türk Futbolunun Şiir’i henüz 26 yaşında iken futbola veda ediyordu.
Futbol yaşamında tam 2264 maç yapmış olan Şiir Refik, bu kadar kısa zamanda bu sayıya ulaşmakla erişilmez bir rekor kırıyordu.Ayrıca Türk Futbolunda haklı olarak “Penaltı Kralı” olarak da ün saldı;
Resmi maçlarda attığı 92 penaltının 91’ini gole çevirmişti.Cezası affedildikten sonra, Gençlerbirliği’ne karşı bir tek kez daha Beşiktaş formasını giydi (onüçüncü kulüp) ve ancak bir devre oynadı.Ondan sonra da, Beşiktaş’ın Şükrü ve Kemalli, beş yıl arka arkaya şampiyon olan takımının antrenörü oldu.
Bünyesini içten içe kemiren şeker ve onu izleyen üremi Türk futbolunun büyük ve renkli yıldızı Şiir Refik’i 26 Nisan 1957’de aldı götürdü.Beşiktaş sırtlarındaki Yahya Efendi dergahında iki büyük Beşiktaşlı Şeref Bey ve Baba Hüsnü ile yan yana yatmaktadır…
Kaynak:Milliyet

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yazıyı okuyana kadar tanımadığım halde sırf adını beşiktaş tarihinde duyduğum için saygı duyduğum bir insandı.fakat görüyorum ki beşiktaş için özel bir insan değilmiş.galatasaraylar,fenerbahçeler,kişisel çıkar için bir daha galatasaray.mesela tümer bir melek gibi duruyor yanında.