Beşiktaşın önünde bekleyen malum kongre süreci, biz taraftarlar açısından tamamen kaotik hale gelmiş acı dolu bir dönemdir. Çünkü kendi iç dinamiklerinden bu kadar mahrum bırakılmış, bu denli yaralanmış bir yapının içinde, herkesin diğerini "öteki"leştirdiği, kendi gibi düşünmeyeni "temizlemek"ten sözettiği bir dönemde sağlıklı bir karar çıkması mümkün değildir.
Beşiktaşın olduğu her yerde "taraf" olmayı üstlenmiş ve bunu kendine yegane görev saymış Beşiktaş taraftarı da, yapılacak olan bu kongrede pek tabii ki taraftır. Olmalıdır. Zira Beşiktaşı "büyük" yapan, kazandığı sportif başarılardan ziyade, taviz vermeksizin bir asırdır takındığı "dik duruşlu tavrı"dır.
İşte bu tavır çerçevesinde; Beşiktaş Taraftarının geleneğinden taşıyıp getirdiği doğrular açısından, söylenmesi gerekenleri söylemek, gerekli uyarıları yapmak, yönetimden ve kongre üyelerinden ne beklenildiğini duyurmak, kongreden çıkacak sonuç beklenmeksizin yerine getirilmesi gereken bir ihtiyaçtır. İşbu "beyan" niteliğindeki beklenti ve öngörü metni, bu ihtiyaca bir nebze de olsa cevap aramak, soru ve sorunları "görene-görmeyene", "duyana-duymayana", "bilene-bilmeyene" hatırlatmak amacı ile kaleme alınmıştır.
"Tarafımız"ın elif-ba'sı sayabileceğimiz, "Kişilerin adamı olmaktansa, her durumda Beşiktaşın adamı olmayı seçmiş olmak" durumu, şartlar ne olursa olsun "Beşiktaş Taraftarı" için ilk değişmez tercih olarak görülmelidir. Ve bu tercih hiç durmaksızın savunulmaya devam edilmelidir.
Ancak bu tercihin, "taraftar"ın herhangi bir yaptırım gücünün olmadığı ya da "Beşiktaşın oylanan geleceği" konusunda söz sahibi olmadığı manasına gelmeyeceği herkes tarafından bilinmelidir.
Madem ki "Beşiktaş, taraftarı ile büyüktür" denmektedir, madem ki "Taraftarın Beşiktaşa durmaksızın sahip çıkması istenmektedir", bu sürekli sahipliğin sadece 90 dakikalık bir temaşaadan ibaret olmadığı bilinmeli, ve "kim tarafından olursa olsun", taraftar bu şekil şart içine sıkıştırılmaya çalışılmamalıdır.
Beşiktaş taraftarını bu dar kalıba koymak isteyenler bilmelidir ki; "Beşiktaşlılık" tanımlaması ve yaşanma-yaşatılma şekli içinde, bu girişimlerinin hiç bir yeri olamaz. "Gelenek"; bu işlere yeltenenleri de yine "kim olursa olsun" Beşiktaşlı olarak kabullenemez. Kısaca "yok sayar".
Başta kongre üyelerine ve sonra da seçilecek olan yönetime, kişi ya da isim gözetmeksizin, gayet açık bir dille aşağıda maddeler halinde belirttiğimiz hususların, "üst düzey önem atfedilerek" okunmasını ve anlaşılmasını öneriyoruz.
Çünkü gelinen noktada durum, "herkes" için Beşiktaşı "daha iyi yerlere getirme hayali" ve ihtiyacı ile uğraşmaktan çok, "Beşiktaşın Beşiktaş gibi kalması için mücadele etme" mecburiyetinde bırakmıştır.
Bu minvalde diyoruz ki;
- "Beşiktaş Beşiktaştır"... Ve onu seven takip eden, emek harcayan TÜM Beşiktaşlıların omuzunda yükselecektir..
- Uzunca bir "kötü günler ve yanlış yönetsel kararlar" sürecinden sonra, yalın hali ile bile anıldığında "Beşiktaş" ismi yeterince yıpratılmışken, ve "sadece ve sadece BEŞİKTAŞ olarak" kafalara, bünyelere, dost-düşman tüm zihinlere yine-yeniden KAZINMA ihtiyacı elzemken, BEŞİKTAŞ isminin önüne arkasına başka isimler, ekler, yanlar-yancılar arama, bunlarla anlaşarak başka isimlerin pazarlamacılığını yapma cüreti, "kimse ama kimse tarafından" gösterilmemelidir. Buna cüret edeceklerin karşısında bu taraftarın her daim sözünün olacağı unutulmamalıdır.
- Beşiktaşı yönetmiş olanlar veya yönetmeye aday olanlar artık idrak etmelidir ki; "Bu kulüp lider sultası ile yönetilemez"... Bunu devam ettirmeye ya da koşulların dayattığı durumlar yüzünden bunu kullanmaya kalkacaklar varsa hala, ısrarla bu taraftarın bu duruma da bir "dur"u olduğu hatırlanmalıdır...
- Kim gelirse gelsin, "Beşiktaşı çağın gereklerine uyduracağım" diyerek, Beşiktaşı Beşiktaş yapan değerlerinden uzaklaştıramayacağını, uzaklaştırmaması gerektiğini bilmelidir... Bu gelenek çökerse, ilk önce "altını oyanın" üstüne çöker... Beşiktaş Taraftarının bu konuda da "gelenek" tarafında yer aldığı asla unutulmamalıdır...
- 107 yıllık kulübün başına gelmiş ya da gelecek olanlar bilmelidir ki, "Kulübün Sahipliği" konusunda tayin yetkisi, ya da fikir beyan hakkı kendilerinde değildir... Beşiktaşın sahibinin kim olduğunu, "oy kullanımı sonucunda görevlendirilmiş olanlar" asla işaret edemezler. Bu kulübün oy ve seçim "demokrasisi!"nin hiç bir unsuru, 107 yıldır bu kulübün varolma nedenine temel olan "taraftarı, sevdalısı, aşığı, neferi, askeri" olmuş olanların boynuna "bizden değildür" yaftasını asamaz.. Böyle bir hakkı olmadığını, aksine bu yaftayı asma gayretine girdikleri kitleler için orada görev yaptıklarını unutmamalı ve bu çerçevede BEŞİKTAŞLILARIN TAMAMINI kucaklamalıdır herkes...
- Beşiktaşın stadını, "modernize" adı altında localarla, sponsor reklamlarıyla donatmak ne yönetmişlerin ne de yeni aday olmuşların aklının ucuna gelmemelidir. Hele bu, "gelirleri yükseltmek" bahanesiyle asla yapılmamalıdır. Yükselmesi gereken yegane şeyin, son yıllarda giderek irtifa kaybeden "Beşiktaş değerleri" olduğu hatırlanmalı, ve bu değerlerin çizdiği hat üzerinde ilerleyerek "özkaynak düzeni", "yönetilebilir borç ekonomisi", "fayda-maliyet analizi hatasız yapılan transfer politikaları" gibi daha köklü politikalara önem verilmelidir.
- Beşiktaşın kongresine rant, siyasi çıkar, oyun, hile, hurda sokma gayretleri, sahipleri ile birlikte tarihe gömülmelidir. Temizlik yapılacak ilk yer olarak bu düzlem görülmeli, ve geleceğimizin "oylandığı" bu yapı sağlıklı bir noktaya ne pahasına olursa olsun getirilmelidir.
- Yönetmiş ya da yönetecek olanlar yine bilmelidir ki, Beşiktaşın "taraftar kalitesi" ile ilgili atıp tutma hakkı "görevleri" arasında asla yer almamaktadır. Böyle bir patavatsızlığa yeltenmek, kendisine verilen "görev"in temeline dinamit koymanın diğer adıdır. Bu anlamda gelecek olanlar, kulübün "kurumsal yapısında" kirlenen, çamura batan, temizlenmesi gereken noktalar dışında bir çalışma yapma görevi olmadığını unutmamalıdır. Beşiktaş Taraftarı, bu kulübün kurumsal yapısının kirlenmesinde, çamura batmasında hiçbir yanlışa sahip olmadığı gibi özünde bu durumun oluşmasında etkin olabilecek pozisyonda bile değildir... Aksine "Büyük Beşiktaş Taraftar Projesi" gibi, geniş tabanlı bir yönetsel kurtuluş projesini dillendirerek, yanlışı yönetimler yapsa da, sorumluluğu ve temizlenmesi gereken noktalarda işbirliğini de yine bu taraftar önermektedir... O yüzden kendi bastıkları çamurlu zeminden "tribünlere" pislik sıçratmaya kalkışma hatasına düşmesin kimse...
- Günümüz ekonomik koşullarının aşikar olduğu, toplumsal yapının sürekli rahatsızlık beyanında bulunup tepki örgütlemesine giriştiği şu günlerde ve buna paralel olarak daha sonrasında, bilet fiyatlarına uygulanmış veya uygulanması planlanan "yüksek fiyat politikası" ile "taraftar kalitesini arttırmak" gibi bir hedefe sarılmak, yani bir nevi "sınıf ayrımcılığı" örgütleme çalışmasına girmek, yine bu kulübün başına gelmiş ve gelmeye aday olmuşların haddi ve görevi değildir. Bu durumda tek yaptığınız şey, bilinçli ya da bilinçsiz olarak "Beşiktaşı yalnızlaştırmak" olur. Çünkü "Halk" ne ise "Beşiktaş" ta odur...
- Hiçbir Beşiktaş Görevlisi, kendi stadında, kendi taraftarının pankart açmasına, yeri geldiğinde demokratik bir şekilde bir şeyleri protesto etmesine engel olamaz. Olmamalıdır. Bu engelleme girişimi, kendi iç sorunlarımızın fazlasıyla dışarıya yayılmasına ve "taraftar-yönetim çekişmesi" şeklinde polemik konusu olunmasına neden olacaktır... Daha da önemlisi; BEŞİKTAŞ GELENEĞİNİN önder, ilerici, hatırlatıcı, uyarıcı, gücü yettiğince de dönüştürücü kabiliyetini kesip atmaktır bu engelleme girişimi. Bu topluma neredeyse "bayrak" olmuş olan bu "Beşiktaş Değeri", hiç bir Beşiktaş görevlisince yok edilme girişimine maruz kalmamalıdır. Bu gibi bir girişim, uzun dönemde "BEŞİKTAŞIN SESİNİN KESİLMESİNE" neden olur, bu uzun dönem için "BAŞKALARI" tarafından da özendirici bir etkiye yol açar... Bu konu çok iyi tahlil edilmelidir.
- Şu artık kesinlikle anlaşılmalıdır ki; Beşiktaş Jimnastik Kulübü "Çağın gereklerine uyum sağlıyoruz" diyerek, bir "aile şirketi" gibi radikal kararlar alınıp uygulanarak başarıya ulaştırılamaz. Ulaştırılamadığı ve ne gibi yıkıcı sonuçlara neden olduğu artık balçıkla sıvanamayacak bir gerçeklik olarak görülmektedir... Aksine tarih sayfaları, Beşiktaşın çağa ayak uydurarak yakaladığı başarıları değil, "diğerleri"nin Beşiktaşa ayak uydurarak aradaki farkı kapatmaya çalıştığı dönemleri, örnekleri ve uygulamaları, bakış açıları ve yöntemleri ile yazmaktadır. Bu tarihi süreçler incelenip, çağın gereklerine uygunlaştırılacak yönleri, çağın teknolojik ve sosyolojik katkılarının eklenebileceği yerler varsa onlar bulunup, derhal bu çizgide yönetsel süreçler örgütlenmelidir. Çünkü bu işlerde en önemli ve değiştirilmemesi gereken "öz", o tarih sayfalarında mevcut ve başarı göstergesi %100'dür...
- Beşiktaş kendi iç dinamiklerinden beslenen, özkaynak düzeniyle, kendi ahlakıyla yoğurduğu sporcularının paha biçilmez alınteriyle, bir asırdır her türlü sportif başarıya muktedir olmuştur. Bundan sonra da yine böyle olabilecektir. Olmalıdır... Sportif başarının peşinde koşmak demek, dev bütçeler harcamak demek değildir. Beşiktaşın kendinden olanı, Beşiktaştan ayırmayarak mümkün olacaktır. Bu konudaki yegane dayanağımız yine tarih sayfalarıdır. Tarih göstermiş ve ezberletmiştir ki; kendi evlatlarına güvenen Beşiktaş asla başarısız olmamıştır. Her kendi içine döndüğünde, zor günlerinden daha güçlü, daha istikrarlı ve daha inançlı bir Beşiktaş yaratarak yoluna devam etmiştir. Bu süreç tabii ki yönetim kademelerinin tek başına sırtlayabileceği bir süreç değildir. Süreç adam gibi anlatılırsa, bu yükü ilk önce "Cefakar Beşiktaş Taraftarının" sırtlayacağı, bunu yapmaktan asla çekinmeyeceği unutulmamalı ve buradan da güç alınmalıdır...
- Beşiktaşın içinde bulundurduğu sayısız değerlerinden biri de "aidiyettir"... Ki en fazla öne çıkarılması gereken de budur. Taraftarı, Başkanı, Yöneticisi ve Sporcusu aynı aidiyet duyguları içerisinde, Beşiktaşa hizmet etmelidir... Bu kenetlenme her durumda güzel günlerin habercisi olacaktır. Herkes bunu değerlendirmeli, ve bunu yakalayabilmenin tüm yollarını zorlamalıdır... Kendinden başkasını ötekileştirerek, çemberin dışında konumlandırarak, sadece günlük başarılar elde edilebilir. Bunlar da sadece kişisel tatmin ölçüsünde işe yarayacaktır. Ve 107 yıllık çınarın kökünden yaprağına salkım saçak olmasına neden olur... Kimse bir diğerinin Beşiktaşa "AİDİYET" duygusunu köreltmek, karalamak gibi hedefler belirlememeli, aksine "Aidiyeti" arttırıcı ne iş varsa oraya dört elle sarılmalıdır...
Son olarak; her Beşiktaşlının okumasını gerekli gördüğümüz Dr. Sedat ÖZKOL un "ÖVÜNMEKTE HAKLIYIZ, ÇÜNKÜ BEŞİKTAŞLIYIZ" isimli kitabının önsözündeki cümlelerle bitirmek isabetli olacaktır.
"YAŞASIN ŞAMPİYONLAR ŞAMPİYONU BEŞİKTAŞ!
YAŞASIN HALKIN PENÇESİ BEŞİKTAŞ!
YAŞASIN BEŞİKTAŞ'IN ÖZKAYNAK DÜZENİ!"..
SonBarikat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder