18 Eylül 2009 Cuma

Maymunlar Cehennemi


1968 yılında "kült" diye tabir edilen cinsten bir film çekmişti Franklin J. Schaffner. Fransız yazar Pierre Boule'un romanından uyarlanan filmde, tarih kadar eski bir varoluş tartışması, "ilerleme karşısında satükonun direnci" teması beyazperdeye nefis bir şekilde taşınıyordu. Albert Einstein'ın görelilik kuramına gönderme yaparak, "evrimsel sürecin tersine de işleyebileceği olasılığını" ortaya koyuyor, "gelişmiş bir maymun beyni ile insanın ne gözle görülebileceği ve nasıl hükmedileceği" resmediliyordu.


Yeni versiyonları da çekildiği için genç nesiller de hatırlar "Maymunlar Cehennemini"... Bir grup astronot, uzun bir uzay yolculuğundan sonra, bir arıza sonucu çok uzak ve bilinmeyen bir gezegene inmek zorunda kalıyordu... Karşılaştıkları durum ise ilginçti... Konuşmayı bilmeyen ilkel mağara insanları ve adeta insanla yer değiştirmiş, konuşan, avlanan, karmaşık bir medeniyet geliştirmişti maymunlar... Astronotlar bir şekilde dağılıyor ve esasoğlan, ilkel insanlardan oluşan bir grupla birlikte insan avcısı maymunlar tarafından esir ediliyordu...


Neden bu filmi hatırlatarak başladık yazımıza... Açıklayalım...

Bir müddettir "Maymun" olduklarını hatırlatmadığımız "Maymunlar"ın, işte bu filmdeki gibi "Kendi Cehennemlerinde" rahat hüküm sürebilecekleri, kendi statükolarının artık oturduğu, ve kendileri açısından "görece" ilkel ve ilerlemesine izin verilmemesi gereken unsurların artık "zokayı yediği", nihayetinde "statükolarının sorgulanamayacağı" yanılgısına düştüklerini gözlemlemekteyiz...


"Durun bakalım Ey Maymunlar"... "Gözümüz üstünüzde"... şeklinde bir virgül atmak, "Maymunun gözü fazla açıldı, ama ne hikmetse hala körü oynuyor" demek geldi içimizden...


FİLM BAŞLIYOR


Sezon bitmiş, Beşiktaşımız her türlü engellemeye, alaşağa edilme çabasına, uyduruk ittifaklara ve yanlı politikalara rağmen "Çifte Kupalı Şampiyonluğa" imzasını çakmıştı... Kendi camialarında "ilahlaştırılan" "güç putları", durumu bir şekilde dengelemek için, altı hiç de boş olmayan, aksine daha önceki senelerde oynanan tiyatro oyunlarının dekor, plan ve kurgularıyla sağlamlaştırılmış vaatlerini, dillendirmek zorunda kalmışlardı...


"Merak etmeyin... Artık döndük... 3 sene üstüste şampiyonluk sözü veriyoruz" şeklinde, kurgulandığı ve sahnelenmeye hazırlandığı belli olan oyunu, saklama ihtiyacı bile hissetmeden dillendiriyorlardı...


Bu oyuna başlamanın, Türkiye'deki en önemli sac ayağının "Hakem" unsuru olduğu, bu "güç putları" tarafından biliniyordu... Ve daha sezon başlamadan alelacele oynatılan "Süper Kupa" arenasında, bu başlangıç yapılmalıydı... İsim belirleniyor ve atama gerçekleşiyordu... Yunus Yıldırım "sahne" diyerek ilk adımı atıyordu...


NEDEN YUNUS YILDIRIM?


Kimdi ki Yunus Yıldırım...?


Zorla Fifa listesine sokulan, ne tesadüfse FB camiasının hangi maçını yönetse, "uğurlu" geldiği istatistik biliminin literatürüne bile giren, bir "güzide" Türk Hakemiydi... 2004-2009 yılları arasındaki kariyeri boyunca yönettiği FB maçlarında, sorunsuz ve karşı tarafın itiraz etmediği 1 (bir) maçı bile olmayan, fakat buna rağmen FB'nin sonuç olarak "averajına ve genel puanına" direk pozitif etkisi tesbit edilmiş olan, bir "güzide" "insanoğlu"... 5 senede yönettiği 23 FB maçının 21'inde FB galibiyeti, 1 (bir)'inde beraberlik, 1 (bir)'inde de "her nasıl olduysa" "mağlubiyet" yaşatan bir "unsur"... 6 senelik hakemlik kariyerinde "süper kupa" maçına kadar sadece 3 "derbi" yöneten bir "unsur"... Tesadüf ya, bu "unsurun" kariyeri boyunca yönettiği derbilerin tamamı "Beşiktaş-FB" derbisi...


Yönettiği bu derbilerin birincisinde; Beşiktaş 1-2 mağlup durumdayken, son dakikalarda Kazım Kazım'ın ceza sahasında bariz el ile oynamasını "görmüyor", neticede maçın dönmesini engelliyordu Yunus Yıldırım... FB'nin attığı golden önce de, Kazım'ın topu taç çizgizinin oldukça dışından çevirmesini "atlıyor"du...


Yönettiği ikinci Beşiktaş-Fb maçında ise, FB'nin attığı ilk golden önce, Semih'in Gökhan Zan'a kalçası ile yaptığı engellemeyi devam ettiriyor ve golün önünü açıyordu... FB'nin attığı ikinci golden önceki ince ofsaytı, yan hakemle bakışa bakışa atlıyor ve ofsayt vermeye gönlü razı olmayarak, ikinci gole de "deh" diyordu... Ama asıl büyük "hata", aynı maç 2-1 devam ederken, Ernst'in topu kurtardığı anda Selçuk tarafından bir "çift dalış"a uğraması, indirilmesi ve indirilmiş hali ile yaklaşık 2 saniye süresince 3 metre sürüklenip, saha dışına taşınması olayına da devam demesiydi... Bu pozisyonda Ernst topu kurtarmış, Selçuk'un top ile yakından uzaktan hiç bir alakası olmamıştı... Pozisyon yaklaşık 1-2 saniye sürmüş, hakemin oturup düşünmeye bile fırsatı olmuştu... Fakat bu "unsur" düdüğünü yutmuşçasına, pozisyona ilgisiz kalmıştı...


Arada derbi maçları dışında aldığı görevlerde de, "asli görevinden" ödün vermiyordu... En çarpıcısını örnekleyelim ki "ne unsurmuş ulan" demek abes kaçmasın...


FB-Konyaspor maçı oynanıyor... Maç 2-0 FB üstünlüğü ile devam ederken daha ilk yarının 20'nci dakikasında, kaleci Volkan Demirel ceza sahası dışına çıkarak, Konyasporlu oyuncunun kaleye göndermek üzere olduğu topu, "elleri ile oynayarak" çeliyordu... Pozisyon hakem Yunus Yıldırım'ın hemen önünde oluyordu ve "görmemesine" imkan yoktu... Ancak Yunus Yıldırım, yardımcı hakeme doğru bakıp, oyunu devam ettiriyor, "Büyük Patron"un kalecisini oyundan atmaya korkuyordu... Daha sonra ise durum 4-0 Fenerbahçe lehine iken, Konyaspor için öylesine komik bir penaltı kararı veriyordu ki, herkesi güldürüyordu... Yaklaşık elli maçtır, en az elli tane çok net penaltılık pozisyonu vermeyen Yunus Yıldırım'ın, vermiş olduğu bu komik penaltı, "Eyyam Gerçeğini" belgelemeye yetip artıyordu...


Bu gibi bir kariyere sahip "unsurun" "kullanılacağı son nokta"nın, "yeni oyunun başlatılacağı ilk nokta" olduğuna karar verildiği, ve çifte kupalı şampiyonun "süper kupa maçına" atanmasının doğru olacağının düşünüldüğü anlaşılıyordu... Ve nihayetinde "unsurun" sıradaki "görev" derbisi, işte istenen düzendeki "oyunun", start aldırılacağı "Süper Kupa" maçı oluyordu... Ve "unsur" bilenleri yanıltmıyordu...


BAŞLANGIÇ NASIL YAPILDI? HEDEFLENEN ELDE EDİLDİ Mİ?


Maçın henüz 3. dakikasında, (Ahmet Çakar gibi bir familya türünden akrabasının bile reddedemeyeceği açıklıkta) bir yanlış karara imza atarak, dimağları kilitliyerek başlıyordu "görevine"... Pozisyonda Bilica'nın, son adam olarak Yusuf'u ceza sahasında indirmesine devam kararı veriyor, bariz penaltıyı ve kırmızı kartı vermiyordu...


İlerleyen dakikalarda Bobo'ya taçtan indirilen bir topa, kaleci Volkan'ın amerikan güreşçisi vari (diz, dirsek, göğüs) arkadan hamlesine de devam diyerek, "iki puanı daha hanesine yazıyordu".


Daha sonra Nihat'ın kullandığı frikike, Bilica'nın el ile ceza sahasında hamlesini görmezlikten geliyor ve "güç putlarından" alacağı "afferim"i katmerli şekilde hakediyordu...


Yetiyor muydu, tabiiki yetmiyordu... Sezon başladığında neler olacağını da, "ilkel insan topluluklarına" anlatmak görevini aksatmayacaktı "unsur...


Sivok'un el ile oynamasını anında görüyor ve çat diye tereddütsüz şekilde penaltıyı çalıyordu... Bu penaltı, Yunus "unsurun"un, 92 maçta çaldığı 3 penaltıdan sadece biri olarak değil, bu 3 penaltıdan FB için çaldığı "ikinci penaltı" olarak yer alıyordu "enteresan kariyerinde"...


Böylece, 3 de 2'si FB için çalınan penaltıların "aferim" adamı Yunus "unsuru" ile, "sahne"nin perdesi açılmış oluyordu...


Üstüne üstlük maçtan başka bir kar çıkartmak gerekiyor, "küfür etmeyen" Rüştü, hakem raporuna "küfür etti" şeklinde işlenerek, sezon açılışı için bir çelme daha takılmış oluyordu Beşiktaş'a...


SİNYAL ALINMIŞ MIYDI BU BAŞLANGIÇ İLE ?


Bu başlangıç, oyunun "yardımcı oyuncularının" ve tabi "figüranlarının" da "sahne" almasına yolu açıyordu...


Daha 2-3 hafta öncesinde, Türkiye Ligi Şampiyonu ve İki kupa sahibi Beşiktaş'ı yere göğe sığdıramayan, sezon arası tirajını şişirme gayretiyle yıkama yağlamaya hız veren, geride kalan senede nal toplattığımız GS ve FB için "varolan takımlarıyla Beşiktaş ile başabaş mücadele edemezler, derhal takımlarını dağıtmalılar" yorumları yapan, "Beşiktaş 1-2 takviyeyle aynen güçlü ve oturmuş çizgisini devam ettirir, favoridir" yorumları yapan "Maymunlar Ordusu", anında çark ediyordu...


2 hafta önce "gidecekler" listesine aldıkları topçularımızı, "kalacaklar" listesine taşımaya başlıyorlar, Mustafa hocayı "milli takımı" istemekle itham ediyorlar, "Bobo"yu kaçma çabasında gösteriyorlar, "Tello,Holosko,Nobre'nin ücretlerine isyan ettikleri" haberlerini yayıyorlar, "Batuhan'la Denizliyi vuruşturuyorlar", sonuç olarak hızlı bir "kaos" çığırtkanlığı ile "sahnede" yerlerini alıyorlardı...


Kendini bu "Maymunlar Ordusu"nun dışında zanneden Beşiktaş"çı" maymunlar ise, bunlara "hoop" çekeceğine, yönetimle birlikte şampiyonluk yemekleri ve kutlamalarına övgüler düzmekle meşgul oluyorlardı...


Transfer sürecinde FB, GS ve hatta TS ve hatta hatta, Ankaragücü, Bursa gibi takımlarda fırtına estirilirken, Beşiktaş "otel köşelerine" mahkum ediliyor ve oyuna gelmesi muhtemel "taraftar içgüdüleri" de deşilerek zemin kayganlaştırılmaya devam ediyordu...


ARTIK ZEMİN HAZIRSA LİGE NASIL YANSIYACAKTI "PLANLANAN OYUN" ?


Pelteleştirilmiş bir başlangıç sürecinin ardından, lig başlıyor ve ince hesaplar, üstü örtük ve izini belli etmeyen yönlendirmeler sayesinde, Beşiktaş'a çelme takma, "yürü ya kulum" denilenlere de görmezden gelme süreci hızlandırılıyordu...


Varan 1:


Sezonun ilk maçı olan İBB maçımızda, sürecin devam edeceği görünüyordu...


İBB'li Serhat, ceza sahası içinde röveşata hazırlığındaki Tello'ya, topla alakası olmayan ve penaltı gerektiren şekilde şarj yapıyor, fakat pozisyon görmezden geliniyordu...


Varan 2:


Devamında, seyircisiz oynadığımız Antalya maçında, ince "tırpanlar" sahne alıyordu... Su molası denilen şekilsiz uygulamanın, "işe geldiği gibi" uygulanmasına, avantaj kuralının uygulanmayıp, maçın sürekli durdurulmasına, Erhan'a yapılan faulden sonra kart çıkmamasına, Deli İbo'ya ceza sahasında faul yapılmasına, ama "kafası yarılmadığı için" penaltı verilmemesine şahit oluyorduk...


BAŞLAYAN YANLIŞ KARARLAR SÜRECİNE BİR TEPKİ VERİLİYOR MUYDU ?


Peki başkaları bu durumlara şahitlik ediyorlar mıydı? Tabii ki hayır...


Bir yandan GS ve FB'nin "olağanüstü" transferlerine övgüler düzülüp, öbür yandan "bizimkiler"in yetersizliği gibi konularla, taraftarın "isyana dürtülmesi" süreci işletiliyordu... Bu sayede rakiplerimizin maçlarındaki ince "kayırmaların" üstü örtülmeye , daha doğrusu "dikkatlerden kaçırılmaya" gayret ediliyordu...


Varan 3:


Mesela, ilk hafta Gaziantep maçında GS'li Arda Turan sarı kart görüyor, sonra "özür dilemek" (nedense) amacıyla "sahaya giriyor", bu görüntü yayıncı kuruluş tarafından açık açık tespit ediliyor, bu tespitin farkında olan gözlemciler raporlarına durumu yazmak zorunda kalıyordu... Peki sonuç ne oluyor du...? Dokunulmaz insan Arda Turan, ceza almıyordu... Halbuki kural açıkça yazılı duruyordu kitapta; "Stadyumların Düzeni" maddesinin 3. bendi; Yeşil zemine müsabaka öncesinde (logo ve reklam maskot görevlileri hariç), sırasında, devre arasında ve müsabaka sonunda hakemin, temsilcinin izin verdiği kişiler dışında başka kimse giremez. Müsabakanın bitiminden, hakemler koridora girene kadar geçen süre içinde müsabakanın bitimi anında aktif olarak oyunda bulunan futbolcular ve hakemler dışında hiç bir kişi yeşil zemine giremez."... Buna rağmen "TV görüntüsünden ceza verilmez" deyip durum geçiştiriliyordu.. Halbuki tarih, "TV görüntüsü olmasa da", "hakem raporu" ile cezaya maruz bırakılan en yakın örnek "Rüştü Olayı" ile, aynı karar alıcılar tarafından 1 hafta önce yazılıyordu...


KAYIRMALAR, FARKLI YORUMLAR NELER İHTİVA EDİYORDU?


Varan 4:


Misal yine ikinci hafta, FB sivas maçında "FB'li bir deli" sahaya giriyor, tüm stad o esnada Sivaslılara "Hepiniz O.Ç.sunuz" diye yırtılıyor, yayıncı kuruluşun görüntülerinde ses kısılsa da "toplu küfürün" duyulması engellenemiyordu... Peki ne oluyordu sonuçta; gözlemci raporuna toplu küfürü yazmıyor, ve sahaya giren adam için, FB 15 bin lira cezayla kurtuluyordu... Tabi tarih aynı durumda Beşiktaş'a neler yapıldığını, ve ortalığın nasıl savaş alanına döndürüldüğünü unutturmuyordu;


28/08/2005


Beşiktaş-Diyarbakırspor maçında bir Beşiktaş taraftarı maç sonunda sahaya giriyor ve sonucunda 1 maç saha kapatma cezası ve para cezası geliyordu Beşiktaş'a! O hafta PFDK, Diyarbakır maçındaki olaylar nedeniyle Beşiktaş’ın sahasını, 1 maç kapatıyordu. Durum, kurulun tarihindeki en sert tartışmaya sahne oluyordu... Cezaya karşı çıkan iki üyeden Reşat Bostan yazılı, Zeki Çalışkan da sözlü olarak istifa ediyordu. Meydana gelen sahaya girme olayı ve taraftarların kötü tezahüratları görüşülüyor, PFDK üyelerinden 3’ü, Beşiktaş’a 1 maç seyircisiz oynama cezası verilmesini isterken, 3’ü de para cezasını uygun görüyordu.... Ancak, PFDK Başkanı Adnan Türkkan, ‘Arkadaşlar, yapılan olaylar çok çirkin. Futbolcu Okan Buruk antrenöre saldırıyor, Beşiktaşlı taraftarlar ise Diyarbakırspor taraftarlarına küfür ediyor. Tüm bu olaylar karşısında sessiz kalamayız. Sizlerden saha kapatılması konusunda fikirbirliği içinde olmanızı istiyorum’ diyerek, bilinçli bir yönlendirmede bulunuyordu. Bu sefer üyelerden Zeki Çalışkan ve Reşat Bostan, saha kapatma cezasının ağır olacağını savunarak, para cezasında ısrar ediyor, Türkkan geri adım atmayınca, ‘Biz bu Disiplin Kurulu’nu tanımıyoruz. Görevi bırakıyoruz’ diyerek, toplantıyı terk ediyorlardı. Kurul, kalan üyelerle dosyayı görüşüyor ve oybirliğiyle Beşiktaş’a 1 maç saha kapatma cezası verilmesi sağlanıyordu... Siyah beyazlılar, bu karar sonucunda ligin 6. haftasındaki Fenerbahçe maçını, tarafsız sahada oynamak zorunda kalıyordu. Ayrıca PFDK Beşiktaş’a, 1 maç saha kapatmanın yanı sıra 10 bin YTL de para cezası kesiyordu...Bu iki örnek durumda da sahaya tecavüz ve küfür olmasına rağmen, günümüzde FB için 15 bin tl "hamam parası", ve olayın "kapatılması" durumu varken, BJK için dünyanın ayağa kaldırılmış olduğu o eski günler, tarih tarafından unutulmuyordu...


OYUN PERDE PERDE OYNANMAYA DEVAM EDİLİYOR...


Tüm bu durumlar gözlemlenmeye devam ederken, takip eden haftada, FB-Sivas maçında, bariz ofsayt olan ilk FB golü iptal edilmiyordu... Yine "korkuluyor"du...


Varan 5:


Bunun ardından, neden ihtiyaç duyulduğu belli olmayan bir "ince ayar" çabasına şahit olunuyor, Beşiktaş için maç günü değişikliği kararı patlatılıyordu... İnönü'deki ilk seyircili maçımız olan Beşiktaş-Gaziantep maçı, Cumartesi günü maç olmamasına ve hiçbir taraftan talep gelmemiş olmasına rağmen, Cuma'ya alınıyordu..


Varan 6:


Cuma'ya alınan Gaziantep maçında, sahaya bir Beşiktaşlı taraftar giriyor, daha FB'ye verilen 15 bin tl'lik kararın dumanı tüterken, Beşiktaşa aynı durumdan 25 bin tl'lik ceza yapıştırılıyordu... Hem de göstere göstere... Hiç utanıp sıkılmadan...


Varan 7:


Aynı maç için PFDK yine yanlı bir cezalandırma yapmaktan imtina etmiyordu... Biletsiz seyirci almaktan, Beşiktaşa 20 bin tl ceza kesiyordu... Halbuki, Ankaraspor-GS maçında, Ankaraspora biletsiz seyirci almaktan 15 bin tl ceza kesiliyordu... Kimse için önemi de yoktu bu tutarsızlığın... 5 bin tl fazla ceza verilen takım Beşiktaş olduğu için, tolere edilebilirdi herkesçe durum...


MAYMUNLAR ORDUSU GÖREVE DEVAM EDİYOR...


Peki bu arada "maymunlar ordusu" boş duruyor muydu...? Tabii ki hayır... TFF tarafından ne amaçla basına sızdırıldığı belli olmayan bir kararla ilgili, spekülasyonlar tavan yaptırılıyor, Manisa'ya olan 100 bin ytl (o sırada karşılıklı evraksal uzlaşma görüşmeleri devam eden konu) için, "Beşiktaşa Transfer Yasağı Geldi" gibi başlıklara gark oluyordu ortalık... Yani görülmesi gerekenlerle meşguliyet, bir şekilde engellenmiş oluyor, ve hedef saptırma yöntemiyle "görmezden gelinmeye" mahkum ediliyordu olanlar...


Sürecin akışına uygun olarak, yayıncı kuruluşun ekranlarında Beşiktaş'ın teknik durumu konuşulacağına, "taraftarının ürün almadığı, kulübün maddi olarak bu yüzden kalkınamadığı, bu sebeple diğer büyüklere yetişmesinin imkansızlığı, buna rağmen bir de sahaya girerek kulübü zarara uğrattığı" vurgulanıyor, bu durumdan mütevellit Beşiktaş taraftarı eleştiriliyordu... FB'deki sahaya girme olayına ise, iki kelimelik "Deli işte" cümlesi ile değinilip, olay geçiştiriliyordu...


"MAYMUNLAR ORDUSU" DEVAM EDERKEN, "UNSURLAR" DURUYOR MUYDU HİÇ?"


Sahne" açılmışken, oyunun duraksadığı oluyor muydu hiç?... Asla...


Varan 8:


GS-Kayseri maçı oynanıyordu... GS nin ilk golünde, geçen seneki Eskişehir maçından mimli, ama ceza almamış olan, aynı zamanda golü de sayılmış olan Baroş sahne alıyordu... Kalecinin elindeki topa vuruyor, nihayetinde pozisyon gol olup, itirazlara kulak asılmadan santraya koşuluyordu... Yine inceden başka bir enstantane yaşanıyordu aynı maçta... Top auta çıkıyor, hakem önce auta hükmediyor, sonra GS'li futbolcuların neredeyse kendisini dövecek seviyede itirazları sonucunda, pozisyona uzak durumda olan yardımcı hakeme gidiyor, ve autu kornere çeviriyordu... Kayserili futbolcuların aşırı olmayan, ama şaşkınlık içeren itirazlarını iplememekle birlikte, korner atışını da alelacele kullandırtıyor, o anda hala itiraz ve şaşkınlık içindeki Kayserili topçuların gözünün içine baka baka kullanılan korner gol oluyordu... Ve GS li aşırı itiraz eden topçular aşırı şekilde sevindirilirken, şaşkınlık içindeki Kayserili topçuların nefesi kursaklarına diziliyordu... Aynı kayseri maçında GS tribünleri, 15 dakika hiç susmadan toplu küfür ediyor, aynı durumdan cezalandırılmış Beşiktaş'a nazire edercesine, o hafta GS tribünü hiç cezasız bırakılıyordu...


ÇIĞIRTKANLARDA DURUM AYNI TAS AYNI HAMAM...


Peki bu süreç devam ederken "Maymun ordusu"nun marşında değişiklik oluyor muydu... Asla...


Süreç içinde bu yanlı durumlara değinmesi gereken, ama muhattap Beşiktaş olmadığı için, bu kayırmaları "önemsiz" sınıfına sokan "maymunlar", daha çok takımlar arasındaki güç dengesini, Beşiktaş'ın güçsüzlüğünü, diğerlerinin ultra mega galaktik güçlerini tartışaduruyorlardı...


GS'nin yeni transferi Elano'nun, ilk haftalarda attığı gol günlerce manşetten inmiyor, fantastik bir hikayeymişcesine, türlü göz boyama yöntemleriyle ilahlaştırılıyordu. Sözde, gol attıktan sonra Brezilya Teknik Direktörü Dunga'ya telefon açıyor, "hocam ben hazırım, gol attım ve size bu golün kasetini bulup yollayacağım" diyor, bu da basında baş haberlere taşınıyordu... Yanlı ifadeler o boyuttaydı ki, misal Ankaraspor maçının ilk yarısında, soldan ceza sahasına girimeye çalışan Baroş, rakip oyuncunun ayağına ayağını takıyor, kendini yere bırakıyordu... Rakibin kıpırdamadığı defalarca tekrarlarda gösteriliyor, fakat buna rağmen yayıncı kuruluş spikeri yorumunda; "rakibi tarafından hiçbir şekilde durdurulamayan milan baroş böyle yere indirildi" gibi çağrışımlı bir ifadeyle, olmayan "durdurulamaz adam" durumunu varetmeye gayret ediyor, ve bunu çekinmeden yapıyordu... "EL GALACTICO" gibi uzay takımı çağrışımları manşetlere taşınıyordu... Gökhan Zan, medya tarafından kıymete bindiriliyor, bizdeyken "cam adam", "müzmin sakat" "faydasız adam" sıfatları bir kalemde siliniyor, yerine "milli takımın vazgeçilmez stoperi" sıfatı göklere çıkartılıyordu...


Bizim etrafımızda ise, oyuncularımızın bitmiş olduğu, ücretlerde uzlaşmazlık çıktığı, Mustafa hocanın takıma ilgisiz kaldığı v.b. söylemlerle, çaresiz bir Beşiktaş izlenimi örülmeye devam ediliyordu... Bu duruma Mustafa Denizli, 10,5 numara vurgusuyla dur demeye çalışsa da, durum devam edince, etrafta salyalar akıtmaya çalışanlara "leş kargalarını takip etseydik burnumuz kötü yerlerden çıkmazdı" lafını oturtmak zorunda kalıyordu... Tespit doğruydu... Çünkü "Maymunlar ordusu" o derece pervasızlaşmıştı... Hocanın unuttukları kadarını bile öğrenmemiş olan zevatlar, üzerimizde izansızca turluyorlar, kafalarını bizim ölmemiz beklentisinden çevirip, asıl görülmesi gerekenleri görmeye harcamıyorlardı dikkatlerini ...


NASIL SÜRECEKTİ BU OYUN ?


Oyun devam edecekti belli ki... Aksaksız devam etti de...


Varan 9:


FB-Diyarbakır maçında, daha 4. dakikada, Emre Belözoğlu hakemle yakın iletişime geçiyor, eller kollar, temaslar başlıyordu... Ama hakem kendisine yapılan bu elli-kollu itirazlar konusunda, oralı bile olmuyordu... Bu durumdan mütevellit, maçın hakemi de 5 hafta dinlendirme cezası alacaktı maçtan sonra... Neden; oyuncuyu cezalandırmadığı için. Yani oyuncu cezalandırılması gereken bir iş yapıyordu... Peki maç sonrası herhangi bir ceza verilebildi mi Emre'ye... Hayır... Sıfır ceza... Komik ama gerçek bu şekilde vuku buluyordu... Geçen sene Delgado'yu, "1 kez uyardın daha" şeklinde parmak hareketinden atan zihniyetin yerinde, yeller esiyordu belli ki... Maçın gidişatı için ilk kayırma nüveleri böylece oluşuyordu... Maç 1-0 iken, Diyarbakırın gole giden pozisyonu, ofsaytla uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen devam ettirilmeyerek, muhtemel bir dönülmez sonuç önlenmiş oluyordu...


Varan 10:


Sonraki hafta, FB-Manisa maçında da, kör göze parmak bu süreç, başka bir "unsur" eliyle devam ediyordu... Manisa'nın golü haksız şekilde iptal ediliyor, üstüne üstlük fazla kıpırdandığı öngörülen, iyi oyun çıkartmakta olan Manisa'lı Simpson'a, tartışmalı bir pozisyonda tereddütsüz sarı kart veriliyor, bu sayede pozisyon atlamadığını "güç putlarına" gösteriyordu ilgili hakem... Manisalı oyuncuya ise, bir şekilde "yanlışlıkla gol falan atarsın, ağır ol bakalım" mesajı veriliyordu... Aynı maçta, bu pozisyonun benzerinde, FB'li oyuncuya kartın esamesi bile okunmuyordu... Yine bu maçta, "meşhur yorumcu" Erman Toroğlu'nu bile "oyuncu faulden kaçamamış" şeklinde bir saçma izaha sürükleyen, Manisanın penaltı pozisyonunu vermiyordu hakem... Bariz penaltı iç ediliyordu... Yine bu maçın içinde, her nasıl olduysa, Emre Belözoğlu'na, "gırtlak kesme" işaretleri ve "senin a..na koyacam" çığırışlarını duymazdan gelemediği için, kırmızı kart göstermek zorunda kalıyordu aynı hakem... Ama Emre hakemi kart gösterdiğine pişman edercesine dirsek vuruşuyla ekarte ediyordu... Peki hakem bu durumu rapor etti mi dersiniz...? Tabii ki hayır... İki sezon önce yakasına yapışan rakip topçudan kurtulmak için rakip futbolcuyu ittiren Bobo, hakeme itiraz ve bu ittirme eyleminden 4 maç ceza almıştı... Peki Emre Belözoğlu ne ceza aldı bu son olayda... Tabii ki 3 maç... Bobo'nun cezası tahkimde indirime uğramamıştı o sene... Fakat Emre'nin cezası 2 maça düşürüldü bu olayda... Peki Bobo'nun cezası neden düşürülmemişti ki acaba...? Bobo o sene, rakibine "senin a..na koyacam" diyecek kadar türkçe bilmiyordu sanırız...


HALA ASIL GÖRÜLMESİ GEREKENLERE İLGİ YOK...


Peki görüleni görmemeye devam etmekte olan "Maymun ordusu", nelerle meşguldü bu işler olurken...? Mustafa Denizli'nin şu adamı çıkarmasından, yok 4-2-3-1 oynatmasından, yok Bobo'dan sol açık, Nihat'tan santrafor üretmeye çalışmasından dem vurup, onun üzerinden, yani kamuoyunda kabul görebilecek olası tercih veya hatalarından hareketle Beşiktaşımıza vurmaya devam ediyorlardı tabii ki...


DERBİDE DE OLACAK MIYDI ACABA ENTRİKALAR?


Bu durum eşliğinde GS derbisine geliyorduk... Peki neler oluyordu maçta...? Tabii ki beklenenler...


Varan 11:


Maç 1-0 iken GS kalecisi Leo Franco'nun topu ceza sahası dışında elle durdurmasına, devam dedi mesela hakem... Bu hakem kim biliyor musunuz...? Hatırlatalım... Daha önce Trabzon maçında Rüştü'yü, topu ceza sahası dışında "göğsüyle" durdurduğu için kırmızı kartla oyundan atan hakemin ta kendisi... Yetermiydi peki...? Beşiktaş oyuna ağırlığını koyduğu için tabiiki de ayar seviyesi yetmezdi... Misal Bobo ceza sahasında düşürülünce görülmemeliydi. Öyle de oldu.. Görmezden geliniverdi pozisyon... Bitermiydi ki...? Hayıırr... Tabata ile Mustafa Sarp'ın girdiği pozisyon sonrası, M.Sarp'ın, yerde kıvranan Tabata'ya kafa çakması ile çıkan arbede sonucunda, Tabata'ya kartı çekme cesareti için, yardımcısından icazet alan hakem, aynı yardımcıdan, M.Sarpın kafa atma pozisyonuna, sarıdan kırmızı çekme cesaret icazeti alamıyordu. Belki de alıyordu da, "işine öyle geliyordu"...


PEKİ YA AYNI HAFTA DİĞERLERİNİN DURUMU ?


Öbür tarafta, FB-Bursa maçında olanlar ise inanılmazdı...


Varan 12:


M.Topuz, üstüste pozisyonlar sonrası hakeme itiraz ediyor, itip kakıyor, fakat talimatın öngördüğü (misal komik düzeyde geçen sene Delgadoya uygulandığı şekilde), sarı kartı görmüyordu... Sonrasında, faul yapan M.Topuz'a, pozisyon çok sert olduğu için sarı veriyordu aynı hakem... Halbuki normal kurala ve tabi uygulama tıynetine göre verilmiş olsa bu kartlar, o dakikada FB 10 kişi kalıyordu sahada... Benzer şekilde Lugano, sarı kart sonrası hakeme alkış tutuyor, hakem de "affet beni" der gibi elini Lugano'ya uzatıyor, Lugano da "Çek lan elini... Çakarım bi tane şimdi" gibisinden hareketin kralını çekiyor, ve talimat yine Beşiktaş'a daha önceden işlediği şekliyle işlemiyordu... Halbuki alkış sarıysa, Lugano çift sarıdan kızarıyor olmalıydı o pozisyonda... "Maçası yemedi" derler ya hani, öylesi bir gelişmeydi bu da... Üstüne üstlük bu kadar FB'ye yanlı tutum gösterip, sahada 9 kişi kalacak olmasına rağmen bunu FB'ye yapmaya cesaret edemeyen hakemle ilgili olarak, maçın gözlemcisi dimağları durduracak yanlı bir rapor yazıyor, ve katmerliyordu tezgahı... Çifte kavrulmuş helva misali... FB'nin hakettiği kart cezalarının es geçildiği rapor edilecek diye beklenirken, gözlemci, hakemi FB ye karşı yanlış yapmakla, Bursa'ya takdir hakkını kullanmakla suçladı... Hakemin inanılmaz başarısız olduğuna ilişkin rapor düzenledi... Bir nevi "FB ye bu kadar yakın ve yanlı davranmana rağmen, aleyhine gösterdiklerini de göstermeyecektin arkadaş..." tarzında rapor düzenledi...


Aynen şu cümleleri içeriyordu gözlemcinin hakem raporu;


“*Sarı kartlarını abartılı kullandı.

*Oyunu, agresif bir hale getirdi.

*Maç içinde hiç sakin değildi.

*Tansiyonun yükselmesine neden oldu.

*Çok telaşlıydı.

*Oyunun içine çok girdi.

*Bu yüzden bazı pozisyonları süzemedi.

*Yanlış kararlar verdi.

*Gökhan Gönül'e gösterdiği sarı kart öncesi top, bariz auta çıkmıştı. Ancak korner verdi. Bu yanlış kararı neticesinde Gökhan Gönül'e sarı kartı haksız yere çıkarttı.

*Guiza'ya gösterdiği sarı kart doğruydu. Çünkü centilmenliğe aykırı davrandı. Ama bu esnada Alex'e çıkarttığı sarı kart, yanlıştı.

*Ayrıca bazı faulleri es geçti ve oyunun çığırından çıkmasına neden oldu.

*Futbolcuları adeta karta teşvik etti.

*Kazım Kazım'a yapılan faulde de benzer hataya düştü.

*Kazım'a yapılan faulü göremedi.

*Bunun üzerine Kazım, rövanş faul yaptı.

*Hakem kendi hatası sonrası bu kez Kazım'a kart çıkarttı”


Hani FB Başkanı, bir FB'li taraftara dese ki, "FB'li gibi cevap ver, hakem nasıldı maçta"... İşte o FB'li bu cevapları verebilirdi ancak... Ama bu durum yadırganmalı mıydı...? Tabii ki hayır... Zaten Gözlemciler Kurulu Başkanı, eski FB Futbol şube sorumlusu, Saraçoğlunda bir maçta sahaya atılan bıçağı, kimse görmeden alıp kulübeye saklamaya çalışırken gazetecilerin fotoğraf kameralarına yakalanan, Kemal Dinçer değil miydi ki...? Ta kendisiydi... Dolaylı olarak FB maçlarının raporları da, haksızlık karşı takıma yapılsa dahi, suç bastırmak için, FB'ye yapılmışçasına yazılmalıydı... Oyunun son kurbanı da bu şekilde Bursa oluverdi...


Peki Bursa-FB maçının hakemini tanıyor muyuz biz biryerden..? Tanımaz mıyız...? Hem de geçen seneki Beşiktaş-Bursa maçından tanıyoruz... Hani Toramanı, pozisyonu görmediği halde, hani korner pozisyonunda Bursa'lı topçunun Toramanı arkadan iteklediği ve pozisyonda dağılmasına neden olduğu pozisyonda, elle oynama gerekçesi ile oyundan atan Deniz Çoban'dı bu hakem.... O maçta Kritaya vermediği sarı kartlardan hatırladığımız Deniz Çoban... Bursa'nın forvet oyuncusunun en az 3-4 kez kendini yere bırakmasına sarı kart vermemiş olan Deniz Çoban... Hani ceza alanında Delgado'nun topunun, Ömer Erdoğan tarafından kaleci gibi çıkarılmasına penaltı çalmayan Deniz Çoban. Bu son FB-Bursa maçından sonra artık Bursalı futbol severler de hatırlayacaktır kendisini...


SÖZÜMÜZÜ DİYELİM O ZAMAN !!!


Evet...


Gördüğünüz gibi "oyun sahnelenmeye devam ediyor"...


"Maymunlar Cehennemi" filmi ile giriş yapmıştık... O film, 1968-2001 yılları arasındaki 33 senede, yalnızca 6 defa tekrar versiyonuyla çekilen "kült" bir filmdi... Ama gördüğünüz üzere, henüz çok fazla detaya girmediğimiz halde, bizim "Maymunlar Cehennemi" filmi, ilk 5 haftada sanki 3 ayrı senaryo çıkacakçasına uzayıp gidiyor...


Hemen her gün "güç putlarının", "marş" dediği istikamette yazılar çıkıyor, röportajlar yayınlanıyor bu cehennemde...


Maksatlı ve organizeler göründüğü üzere... Bursa-FB maçının hemen ertesinde, Alex'le yapılan bir röportajda oyuncu şunları söylüyor; "Başkanımız haklıymış, kadromuz çok güçlü, üç yıl şampiyonluğu kimseye bırakmayız".


Kısaca; "Arı" gibi çalışıyorlar yani. Kovana çomak sokmazsak, gözümüze baka baka malı alıp götürecekler akılları sıra...


Ama "asla unutmayan" bir kitle olduğumuzu "unutuyorlar" bu filmin oyuncuları, figüranları ve yönetmenleri...


Ne 92-93 sezonunu, 8-0'ları unuttuk biz.. Ne de Papilalı, Samsun tertibatlarını 101'inci yılın...


Bu "Cehennemin" ürettiği "Maymunları" hiç unutmadık tarihimiz boyunca...


Daha ağzımızda sözümüz kurumadı Sansarlara, Kabzımallara... Adiliklerini iade ettiğimiz günlerin üstünden çok geçmedi henüz...


Tribünlerimizi gelin gibi süslerken "BUNU DA YAZIN" diye astığımız sözümüzü, ne olduğu belli olanların karşılarından indirmedik aslında...


Hatırlamayanlar onlar yani...


Eduardo Galeano diyor ya meşhur çözümlemesinde (tabi bilinmiyordur ya bu kişi, Maymunlar Cehenneminde... neyse...);


"Bir egemenlerin anlattığı resmi tarih vardır, bir de anlatılmayan ötekilerin, ezilmişlerin ve yoksulların tarihi.


"Tekrar hatırlatalım diye yaptık bu "görülmeyen/ gösterilmeyen gerçekler derlemesini"...


Biz "ötekiyiz", epeyce zamandır... Hatırlatalım istedik...


Zihni gündelik çıkarlar tarafından işgal edilmiş olanların "tarafsız" yorum yapamayacaklarını biliyoruz her daim...


Ve bu durumu yüzlerine çarpıyoruz bıkmadan...


VE HATIRLATIYORUZ...


GÖZÜMÜZ ÜSTÜNÜZDE...


OLAN BİTENİ, YAPILMAK İSTENENİ BİLİYORUZ...


DAHA ÖNCEDEN YAPILANLARI DA UNUTMUYORUZ...


BEŞİKTAŞ, BÜYÜK TAŞ'TIR... DİKKAT EDİN ALTINDA KALIRSINIZ DİYORUZ...


KENDİ TAKIMIMIZ İÇİN, HER ZAMAN, HERKESE KARŞI, HER YERDE İSTEDİĞİMİZ TEMEL ŞEYİ,


SİZİN İÇİN DE İSTİYORUZ...ŞEREFİNİZLE OYNAYIN, HAKKINIZLA KAZANIN!!!


Not: Bu derlemede dikkat çekilen konular, sezon başından beri tüm Beşiktaş taraftar forumlarında takip edilen, not alınan, asla unutulmayan, dost sohbetlerinde sürekli paylaşılan, yani sürekli saklanmaya çalışılsa da "görmemize engel olunamayan" konulardır... Çoğusu, taraftarın ifadelerinden derlenmiştir... Bu minvalde bir hatırlatma da , bu "Maymunlar Cehennemi" içindeki "Beşiktaş'çı"lara; taraftarın 1 saniye bile gözden kaçırmadığı bu "saklanan gerçekleri", siz de görmezden gelerek, ses etmeyerek karnınızı doyuruyorsunuz... Bunu nasıl başarabiliyorsunuz bir düşünün... Bu ağır taşın, Beşiktaş'ın altında siz de kalırsınız, hatırlatıyoruz...


SonBarikat

Hiç yorum yok: