31 Temmuz 2008 Perşembe

Geçmiş Zaman Olur ki...#3

Metin'in Asi Ruh'ta "Bizim Optik" demesi boşuna değil.

Semtin içinde bulunan kulüp, taraftarının gözbebeği. Oyuncular ile kurulan arkadaşlıklar.
Taraftar-oyuncu el ele
Beşiktaşım eski günlere...

Geçmiş Zaman Olur ki ...#2

29 Temmuz 2008 Salı

Şeref Bey Stadı İmzaları Teslim Edildi








Stadımızın adının Beşiktaş Şeref Bey Stadı olarak anılması kapsamındaki isim değişikliğine istinaden yürütmüş olduğumuz imza kampanyasını 16 Temmuz 2008’de sonlandırmıştık. Bu kampanyaya iştirak eden tüm katılımcıların imzaları, talebimizi belirtir çağrı mektubumuz ile birlikte birer dosya halinde hem Beşiktaş Postanesi’nden kulübümüze gönderilmiş hem de kulübümüz bizzat ziyaret edilerek tarafımızdan teslim edilmiştir. Fulya Projesi ile ilgili inceleme dosyamızı da benzer şekilde kendilerine ilettik.

Hazırlanan dosyalar ( İmza Kampanyası - Fulya Projesi) başta Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yonetim Kurulu Başkanlığı olmak üzere BJK Divan Kurulu Başkanlığına da verilmek üzere ilgili kişilere ve adreslere 29 Temmuz 2008 tarihinde resmi olarak teslim edilmiştir.

Bu çalışmalara destek veren herkese bir kez daha teşekkur ederiz.

Mircea Lucescu


bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
bırak
konuşsunlar
zaten onlar hep konuşurlar

bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
sen onu örtecek
terli bir sırt
bulursun

Vedat Özdemiroğlu

Doğum günün kutlu olsun Lucescu...

27 Temmuz 2008 Pazar

IŞIKLAR içinde uyu











O gün yüreğimizde mavzer
Güneş alnımızı yakıyor
Beş bin kardeş yürüyor güneşe
Mehmet kavgayı öğretiyor

Bakın bir sokak
İşte Mehmet çıkıyor
Öbür sokaktan
Yine Mehmet çıkıyor
Beş bin Mehmet koşuyor güneşe
Ölüm yağmuru hiç dinmiyor
Beş bin kardeş yürüyor güneşe
Mehmet kavgayı öğretiyor

Kuşandık genç öfkeni
Taşların kucaklarımızda
Bizlere öğrettiğin kavga
Kavgamız büyüyor omuzlarımızda
Büyüyor
Bizlere öğrettiğin kavga
Kavgamız büyüyor omuzlarımızda

25 Temmuz 2008 Cuma

Biri Çıkıp Gelse

Biri çıkıp gelse
Her şey yalan dese
Bu Kapalı sensiz mezar olur bize
Gittiğin yerlerden, yer tut Optik Başkan
Unutmayacağız seni Son Holigan

24 Temmuz 2008 Perşembe

BAZlama

Sağlığımız yap-BAZ tahtası değil

Kimi BAZ aldınız?

Böyle BAZlamayı yemezler

Çivi çakamaz dediler BAZ taktılar

Beşiktaş'ın Beşiktaş'tan başka dostu yok, olanları da biz öldüreceğiz!

Eski Açık çok soğuk, buza gerek yok; çanak anten gibisin başkan, BAZa gerek yok!

Ölümüne, ölümüne, ölümüne Kara Kartallll!! Ölümüne derken bunu kastetmemiştik
Taraftar kanserden ölmesin


İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na yapılan açıklamada, taraftarımızın ömrünü kısaltmak için ilgili telefon şirketleriyle, senelik baz istasyonu anlaşması yapıldığı bildirilmiştir!

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Şan Ökten


Kulübümüz yöneticilerinden Şan Ökten, çok sevdiği Beşiktaş uğruna hayata gözlerini yummuştur. 24 Temmuz 1987 yılında, Beşiktaş’a kamp yeri bakan Şan Ökten, geçirdiği trafik kazası sonucunda aramızdan ayrılarak, Beşiktaş’ın şehidi olmuştur.

Ruhu şad olsun...

22 Temmuz 2008 Salı

Günler Ölüm Haberleriyle Doluyken Bile Ağlamayı Akıllarından Geçirmeyenlere Bir Küçük Mektup


Üzme güzel canını Kartalım. Gökyüzünden sonra ne var bir sen bilirsin. Uyku gibi çöker karanlık. Uyku gibi kovalar. Bir sen bilirsin seheri. Ve şafak hep tetiktedir. Bir sen bilirsin.

Bir avuç pirinçle avunan biri varsa odur seni seven, çiçek parasına kıyıp dostlarına simit alan odur, gümüşbalıkları suları ışıkla boyadığında sen görürsün, seni sevenler görür.

Üzme güzel canın Kartalım. Melanetler birer birer n’eder sana? Onar onar gelsinler. Artarak gelsinler. Sen yine bize akgöğü anlatacaksın.

Çocukların sokağa atılmış, babaevin peşkeş çekilmiş… Ey şehri terk etmem diye tutturmuş kedilerin aşkar oyun arkadaşları, merhaba cigarası gibi akkara hüznünü sabah sabah tüttürenler, yatakta dönenip dururken, göğsünde sıkışıp kalan bu huzursuzluğun nereden aktığını bilenler ey, ey siyaha usulca yanaşan beyazı gören gözler, yağmurlu gün gelende aşkınız tazelensin. Gümbürdesin yine için için tutuşan, kan ve ateşle yıkansın ifrazatla örtülmek istenen taze güzellik. Ey güzel Beşiktaşlı başını dik tut. Sen, ters çevrilmiş portakal kasasındaki kurutulmuş balık ve defne ve zeytinyağını paylaşmanın güzelliğisin. Sen, iyileşip de beni barikat yoldaşlarım ayağa kaldırdı diyensin. Sen, bir kere görüp de seviverdiğin o en uzaktakinin yolunu bekleyensin. Ah paralı zamanımıza gelse de, ağabeylerimize hesap ödetmesek demenin sevincisin. Her güzel günde akla gelen ve her zor günde akla gelen ve hep akla gelen ve dahi akıldan çıkmayansın. Ey Beşiktaşlı başını dik tut.

Duvarına astığın o gazete kesiğinin, sararmış hüznünü unutma. O elini göğsüne götürmüş sarı saçlı yakışıklı çocuğu, o güzelim serseri zenciyi, o oya işler gibi çalım atan ecdadını, o ağabeyleri, babaları… Ama hüzün, dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik olsun. Ve herkes bilsin o sessizlikten sonra ne geldiğini.


Üzme güzel canın Kartalım, başını dik tut güzel Beşiktaşlı.

Cenk Koray (1944 - ....)


Beşiktaş sevdalısı, Beşiktaş neferi, Beşiktaş eski basın sözcüsü…

Her daim gülen yüzü ile, Beşiktaş’tan söz ederken coşkulu surat ifadesi ile hatırladığımız Cenk abimiz…

Basın sözcülüğü görevini layıkıyla yapmış; Beşiktaş’lı olmanın erdemini, vefasını omuzlarında gururla taşımıştır. John Benjamin Toshack zamanında, Beşiktaş’ın sembol ismi “Recep Çetin” in artık kadroda düşünülmediğini habercilere iletirken, yüzündeki üzgün ve mutsuz ifade gözlerden kaçmaz.

“Yeni teknik direktörümüz John Benjamin Toshack, dün akşam saatlerinde kulübümüze bu sene takımımızda bulunmasını düşünmediği futbolcuların listesini vermiş bulunmaktadır. Bu futbolcu kardeşlerimize, yeni kulüp bulmaları konusunda her türlü yardımı ve ilgiyi göstereceğimizi belirtmek isterim. Yıllar boyunca Türk futboluna,milli takıma ve Beşiktaş’ımıza büyük hizmetlerde bulunmuş olan değerli futbolcumuz Recep Çetin ile hocamızın kararı gereği maalesef yollarımız ayrılmış bulunmaktadır.”

Cenk Koray, bu açıklamayı yaparken, gözlerinin dolmasına ve yanaklarından süzülen yaşa engel olamamıştır.

Büyük Beşiktaş’lı Cenk Koray 23 Temmuz 2000’de geçirdiği kalp krizi ile aramızdan ayrılmıştır.

Ruhu şad olsun...

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Yusuf Tunaoğlu (1946-....)


Beşiktaş özkaynağının temsilcilerinden olan Yusuf Tunaoğlu, Baba Hakkı’nın söylemiş olduğu “ Şenollar, Birollar Gider; Yusuflar, Sanlılar Gelir” in baş aktörlerindendir. Baba Hakkı’ya söz veren forvetler, akabinde daha çok para veren Fenerbahçe’ye gidince, Baba Hakkı bu sözü söyleyerek Yusuf’un habercisi olmuştur.

17 yaşında A Takım’a çıkan Tunaoğlu kısa vadede Beşiktaş’ın ve Türk futbolunun yıldızı olmuştur. Gencecik yaşına rağmen Hakkı Yeten’li, Şükrü Gülesin’li efsane kadroda yer alarak, efsanelerden biri olmuştur.

Henüz 21 yaşında iken Anderlecht’in ısrarlı teklifi sonucu transfer olacakken, geçirdiği trafik kazası ile transferinden vazgeçilmiştir.

Oynadığı futbol ile her daim adından söz ettiren Tunaoğlu, Beşiktaş’ın deli ve asi çocuğu olmuştur. Uzunca bir dönem altyapımızda da görev alan “Asi Çocuk”, 22 Temmuz 2000 senesinde geçirmiş olduğu kalp krizi ile aramızdan ayrılmıştır.

20 Temmuz 2008 Pazar

Geçmiş Zaman Olur ki...#2



5 gün sonra Optik Başkan'ın aramızdan ayrılışının ilk senesini geride bırakacağız. Optik'in gidişi ile tribünler sadece sevilen bir değerini, abisini, önderini, gönül adamını yitirmedi. O'nun gidişi ile ülkenin tüm tribünleri yara aldı.

Semtin en güzel adamının gidişi ile Beşiktaş'ın hocaları da öksüz kaldı...

Geçmiş Zaman Olur ki...#1

17 Temmuz 2008 Perşembe

Özkaynak Geleneğimizdir, Geleceğimizdir... Beşiktaş Beşiktaş’tan çıkarılamaz!

”Beşiktaş’ın altyapı tesisleri boşaltıldı.” Uzun uzadıya konuşmaya bile gerek yoktur; sadece bu haber başlığı bile, ulu çınarın eşsiz tarihi ve geleneğini içinde hisseden her Beşiktaşlı için karşı çıkma ve hesap sorma sebebidir.

Beşiktaş altyapı tesislerinin henüz resmi dayanağı bile olmadan boşaltılması, tavrımızın ilk konusudur. Nihai olarak da, altyapının Beşiktaş’tan çıkarılması, bu tepkimizin temel sebebidir.

Özkaynak geleneğimizdir, geleceğimizdir. Beşiktaş’ın geleceği ile oynanması, değerlerine el atılması, Beşiktaşlı için yeterli bir mücadele sebebidir. Kabul etmek istemeyenlerin bile malumudur ki, özkaynak düzeni başkaları için ne ifade ediyorsa, Beşiktaş için bunun kat kat fazlasını ifade eder.

Beşiktaş, Beşiktaş’tan çıkmamalıdır; çıkmasına izin vermeme konusunda ısrarcı olmak, “Beşiktaş’ı yaşayarak Beşiktaşlıyım”, diyen herkesin boynunun borcudur. Bu ısrar, bu inanç, bizlere kalan büyük ve eşsiz Beşiktaş mirasının gereğidir.

Beşiktaş’ın geleceğini yazacak olan, onu eşsiz kılacak olan, masa başı hesapları değil, bu mirasın ve Beşiktaş başkalığının farkında olan Beşiktaş’ın evlatları olacaktır. Onlar hem taraftar olarak, hem de sahalarda ter dökenler olarak bu ruhu paylaştıkça, eşsiz Beşiktaş geleneği geleceğe taşınacaktır.

Değerleri, geleneği ve geleceği üzerine söz söyleme hakkının biricik sahibi Beşiktaşlılardır. Şimdi, bugün, bu hakkı dile getiriyoruz, ve tekrar ediyoruz:

Beşiktaş özkaynağının temel unsuru olan altyapı tesislerinin Beşiktaş’tan çıkarılması konusunda payı ve sorumluluğu olan kurum, kuruluş ve kişiler, bir an önce, üstüne basarak söylüyoruz, hiç vakit kaybetmeden, bu yanlıştan dönmelidir, dönecektir ! En kısa zamanda bu konuda üretilecek çözümün adı açıklanmalı, ve bu konuda Beşiktaş taraftarınınn sabrının sınanmasına son verilmelidir. Bu konuda ısrarcı ve mücadeleci olacağız, bunun bilinmesinde fayda vardır.

Özkaynak geleneğimizdir, geleceğimizdir !

Tüm Beşiktaşlıları bu tavrın ve hareketin bir parçası olmaya davet ediyoruz."

http://www.sonbarikatbesiktas.com/haber/fulya-ve-ozkaynak

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Geçmiş Zaman Olur ki...#1


Bir daha tekrarlanmayacak bir kare. Artık oyuncuların taraftar ile kaynaşabilmesi için taraftarın Ümraniye'ye gitmesi gerek. Semt havasını solumayan, taraftar ile sohbet etmeyen oyuncu Beşiktaş formasının kıymetini gerçekten bilir mi?

Fotoğrafın kahramanlarından Metin Tekin, Asi Ruh'ta Optik için "Bizim Optik" diyor. Bir gün, bir yerlerde takımın yıldızlarından biri, tribündeki güzel adam için "Bizim" derse, o ruh tekrar o zaman geri gelir.

1,2,3 gol yetmez....

15 Temmuz 2008 Salı

NTV Spor Yöneticilerine


Beşiktaşlı taraftarlar olarak Gazeteciliğin, kamuoyunu doğru, çok yanlı, çok boyutlu, hızlı, inanılır ve güvenilir bir şekilde bilgilendirmek, kamuoyu adına sorumluluk taşıma, mesleği olduğuna inanıyoruz.

Tarihi İnönü Stadımız ile ilgili olarak sitenizde yayınlanan “Beşiktaş’ta Gündem Yeni Stat” haberi ile birlikte http://www.ntvspor.net/pages/20413.asp haber içeriğinde konu ile ilgili “İnönü Stadı Yıkılmalı mı?” diye, tarafınızdan bir de anket düzenlenmiştir.

Anket’in yapılış amacının ne olduğunu bilmemekle beraber, konu özüne çok önem arz etmeyen, alelade bir konuymuş gibi değinildiğini, yeterli derecede bilgi toplanamadığını ve konu ile ilgili haberin de, eksik olarak derlendiğini düşünüyoruz.

Bu haliyle yapılmak istenilen anket, Beşiktaş taraftarlarının ilgisini çekmeyen ve toplumsal bilinç ve sorumluluğundan uzak, çok sağlıksız bir sonuç verecektir. Ve biz Beşiktaş taraftarları, bu durumu kabullenememekteyiz.

Üstelik, düzenlemiş olduğunuz anketin, yalan yanlış bir anket olduğunu ifade ediyoruz.
Şöyle ki; Her gün sitenize girip oy kullanmak isteyen bir kişinin karşısına “oy kullan” butonu tekrar çıkıyor. Ve aynı kişi isterse, yeniden oyunu kullanabiliyor.

Başka bir deyişle isteyen bir kişi, sitenize girip üst üste günlerce oy kullanabilmektedir.

Sitenizde şu an itibari ile 4276 adet oy kullanılmıştır. Oy oranlarında da % 66,44 e, % 33,56 gibi büyük bir oy oranı farkı olduğunu da gördük. Bu toplam oyun, 4276 kişiye ait olmadığını ve belki de 100 kişiye ait olduğunu vurguluyoruz.

Yapılan yanlışlığı düzeltmeniz, ayrıca dileğimiz ve isteğimizdir.

İlgili anketin, (toplumsal sorumluluk bilinciyle) Beşiktaş taraftarları ve kamuoyu, konu hakkında doğru bilgilendirildikten ve vurguladığımız yanlışlık tarafınızdan düzeltildikten sonra yapılması halinde, tarihi stadımız hakkında anket sonuçlarının daha sağlıklı olacağına inanıyoruz.

5 Nisan 2008 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Sayın Oktay Ekinci’nin “BJK İnönü’yü Yıkamaz” yazılarının haricinde, görsel ve yazılı hiç bir basın kuruluşu, özü itibariyle konuya ilgi göstermemiştir. Bu durum, kamuoyu ve Beşiktaş taraftarları adına üzüntü vericidir.

Basının ilgi göstermediği konuya; -ki, çıkan haberlerde kamuoyu bilgilendirilirken özünden uzak, başlıkları ile değinilen haber içinde herhangi bir bilgilendirme olmayan, kafa karıştırıcı haber/haberler gibi yayınlandığından- biz Beşiktaş taraftarları kayıtsız kalamazdık.

Doğruyu öğrenebilmek ve bilgi edinebilmek için araştırdık. Ve Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanlığına, yazılı olarak sorduk ve yazılı olarak cevap istedik.

Yaptığımız araştırmalar ve yazışmalar sonucu elde ettiğimiz bilgileri sunuyor, konuya kayıtsız kalmayacağınız inancı ile çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

http://www.sonbarikatbesiktas.com
Beşiktaş taraftarları.

İnönü Stadı'nı Yıkamazsınız



Semt Bizim, Aşk Bizim

Beşiktaş, Halkın Takımı’dır. Ve öyle de kalacaktır.

Tarihi mabedimize vurmak isteyeceğiniz ve vuracağınız her bir kazma, Semt’imiz insanlarına ve biz Beşiktaş taraftarlarına vurulmuş olacaktır.

Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yapılan tespit ve değerlendirme sonunda 2863 Sayılı koruma yasası kapsamında Stadyum tescil edilmiş ve “korunması gereken kültürel varlık” olarak koruma altına alınmıştır.


Bununla birlikte, Stadyumun bulunduğu Dolmabahçe Vadisi “Kentsel ve Tarihsel SİT Alanı” ilan edilmiştir.

Vadiye yapılmak üzere ne yazık ki, benzer girişimlerin sürdürüldüğüne üzülerek tanık oluyoruz. Hukuka aykırı ve meşruiyeti olmayan bu girişimlerin gerçekleşmesi halinde tarihi Dolmabahçe Vadisi yok olacaktır.”

İşte! Mimarlar Odası İst. Şub. Bşk.lığı ile yaptığımız 10 Temmuz 2008 tarihli görüşme metni:

Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Sayın Yıldırım Demirören’in yeni stat projesi ile ilgili olarak,
24 Şubat 2008 yılı mali kongresinde yaptığı açıklamalar hepimizin malumudur.

Beşiktaş’a gönül vermiş taraftarlar olarak; kulaktan dolma bilgilerle kafaların karıştığı, ehli olmayanın
açıklama yaptığı,”mabet” olarak tanımladığımız stadımızla ilgili güncellenmiş,sağlıklı bilgilere ihtiyaç duymaktayız.

Bilgilerimiz doğrultusunda yöneltmiş olduğumuz sorulara Mimarlar Odası tarafından verilecek
aydınlatıcı yanıtlar ve eğer var ise, konu ile bağlantılı başkaca ek bilgiler bizleri ziyadesiyle memnun edecektir.


Son yıllarda Ülkemizdeki stadyumlarla ilgili kimi projeler sık sık gündeme gelmektedir. Söz konusu projeleri genel olarak iki grupta toplamak mümkündür :
a) Stadyumların tamamen kaldırılması ve başka yerde yapılması.
b) Stadyumların büyütülmesi ve başka fonksiyonların eklenmesi.
Bu kapsamdaki girişimler; İmar Planında açık spor alanı olan alanlara ticari fonksiyonlar ve yapılaşma getirilmesi,
varsa stadyumun “kültür varlığı” niteliğinin ortadan kaldırılması, kent ortak donatı alanının ve kamusal alanın niteliğinin
ortadan kaldırılması, toplumsal belleğin yok edilmesi gibi sorunlara neden olabilmektedirler. Bu nedenlerle projelerin, spora katkısı değil, kimi çevrelere katkısı olduğu yönünde değerlendirmelerin tartışmaları yapılmasına yol açmaktadırlar.

Kentlerimizin plan bütünlüğünden kopuk, operasyonel nitelikteki bu tip kararların kentimize ve spora bir yarar sağlamayacağı açıktır. Kentimizin geleceği ile sportif gelecek birbiriyle çelişmez. Tam tersine paralellik gösterir.
Sağlıklı ve nitelikli bir kentleşme, sağlıklı ve nitelikli sportif alanları barındırır. Ancak, istikrarlı ve sürekli bir sportif başarının böyle bir ortamda yükselebileceğini sportif çevrelerin ve kamuoyunun bilmemesi mümkün değildir. Şüphesiz ki, asıl sorumluluk yöneticilere düşmektedir.

Yukarıda gelişmeler üzerine yaptığım genel değerlendirmelerden sonra öncelikle İnönü Stadı’nın stadyumlarımız içersinde tarihsel, özgün ve çok önemli nitelikleri olduğunun saptamasını yaptıktan sonra sorularınızı kısaca yanıtlamaya çalışalım.

1 – İnönü Stadyumu, tarihi eser kapsamında ve koruma altında mıdır? Bir başka ifadeyle; İnönü Stadyumu’nun hangi alanları tarihi eser kapsamında olup koruma altındadır?

İnönü stadyumu, tarihi Dolmabahçe vadisinde, Dolmabahçe Sarayı’na yakın, Boğaziçi’nin siluetini etkileyebilecek bir çok önemli bir yerde, konumlanmıştır. Ayrıca bölge İstanbul’un önemli bir noktasında, topoğrafik ve peysaj değerleri de önemli olan bir yerdir. Stadyumun çok yakınında, kamuoyu tarafından “Gökkafes” olarak bilinen bina yapılarak Vadi’nin özelliklerine ve İstanbul’un siluetine zarar verilmiştir. Vadiye yapılmak üzere ne yazık ki, benzer girişimlerin sürdürüldüğüne üzülerek tanık oluyoruz. Hukuka aykırı ve meşruiyeti olmayan bu girişimlerin gerçekleşmesi halinde tarihi Dolmabahçe Vadisi yok olacaktır.

Stadı tek başına değil, bu çevresel bütünlük içersinde değerlendirmek gerekir.


Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından yapılan tespit ve değerlendirme sonunda 2863 Sayılı koruma yasası kapsamında Stadyum tescil edilmiş ve “korunması gereken kültürel varlık” olarak koruma altına alınmıştır.
Bununla birlikte, Stadyumun bulunduğu Dolmabahçe Vadisi “Kentsel ve Tarihsel SİT Alanı” ilan edilmiştir.

2 – Mimari Literatüre göre, İnönü Stadyumu nasıl tanımlanabilir?

Bilindiği gibi İnönü Stadyumu Jimnastik sporlarının yapılacağı bir saha olarak tasarlanmıştır. Zamanla tamamen futbol sahasına dönüştürülerek bu özelliği ortadan kaldırılmıştır. Yapıldığı dönemin spor sahaları özelliklerini taşımaktadır. Bölge topografyasına ve çevreye uyumlu bir tasarım dikkati çekmektedir. Zamanla yapılan eklerden bina olumsuz bir şekilde etkilenmişse de temel özelliklerini korumuştur. Tarihsel nitelikleri ve özgün yapısı ile korunması gereken kültür varlığı olarak mimari değeri vardır.

3 – Konu ile ilgili değerlendirmelerde, mimari bütünselliğin korunmasından bahsedilmektedir.”Mimari bütünsellik” kavramı neyi ihtiva etmektedir ve İnönü Stadyumu özgülünde, yıkım ve yeniden yapım projeleri, söz konusu bütünselliği nasıl ihlal etmektedir?

Stadyum, bir bütün olarak tasarlanmış ve değişik evreler geçirmiştir. Bu şekliyle tarihe ve toplumsal belleklere mal olmuştur. Söylendiği gibi “yapının çok az bir kısmını muhafaza edip diğer kısımlarını yıkarak stadı büyütmek” hatta binaya “iş merkezi eklemek” yapının bütün niteliklerini ortadan kaldıran bir müdahale anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, bir mimari anlayışla bağdaşmadığı gibi evrensel ve ulusal koruma hukuku ile de bağdaşmamaktadır.

4 – Mimarlar Odası İstanbul Şube Başkanı Sayın Eyüp Muhçu, basına da yansıyan “Korunması gereken kültür varlığı olan İnönü Stadyumu’nun yıkılıp yapılması bir yana, mimari yapısına bile dokunulmamalı” açıklaması ile neyi ifade etmektedir?

İnönü stadının “korunması gereken kültür varlığı” olmasına neden olan -başta mimari niteliği olmak üzere- özelliklerinin ortadan kaldırılması şeklindeki müdahalelerin olmaması gerektiği pek tabiidir…

5 – Kulübümüzün yeni stat projesi ile ilgili olarak; tarafınıza (ve bilginiz dahilinde Anıtlar Kuruluna) sözlü yada yazılı olarak bir sunum gerçekleştirilmiş, onay içerikli bir başvuruda bulunulmuş mudur?

Kamuoyuna yansıtıldığı şekilde; stadın deniz tarafındaki kapısını sadece muhafaza eden, diğer kısımları yıkarak büyüten ve ticari fonksiyonların da eklendiği; bu nitelikleri ile hem binayı yok eden hem de bölgeye zarar veren bir projenin onayı için Koruma Kurulu’na başvurulduğu ve bu başvurunun ilgili Kurul tarafından haklı olarak reddettiği bilinmektedir.

6 – 2003 yılında yeni açık tribününde ve stadyumda yapılan düzenlemelerle ilgili müellif veya sivil toplum kuruluşları başvuruları üzerine açılmış ve süren bir dava var mıdır?

2003 yılında yapılan düzenlemelerle ilgili açılmış bir dava yoktur. Ancak, yapılan işlemlerle ilgili olarak Koruma Kurulu’na yazı yazılarak bilgi istenmiş ve gerekli uyarılar yapılmıştır.

7 – Geçtiğimiz aylarda BJK Kulübü’nün açıkladığı, stadın yıkımı ve yeniden yapımı ile ilgili olarak fiili bir adım atıldığında tarafınızca herhangi bir hukuki işlem başlatılacak mıdır?

İnönü Stadyumu ile ilgili gelişmeleri dikkatle izlemekteyiz. Zira, olası bir yıkım İstanbul’a çok şey kaybettirecektir ve tarihi Dolmabahçe Vadisi’ni “rantiye alanına” çevirmek isteyenleri cesaretlendirecektir. Bu duruma duyarlı İstanbulluların izin vermeyeceği gibi güzide Beşiktaş Jimnastik Kulübü’müzün taraftarlarının da razı olmayacağı kanaatini taşıyorum.

Dileğimiz, bu yönde adımların atılmasından vazgeçildiğinin bir an önce kamuoyuna açıklanmasıdır. Aksi halde, şehirciliğe, mimarlığa ve koruma yasalarına açıkça aykırı olan bu girişimlerin durdurulması; tarihi Dolmabahçe Vadisi’nin ve tarihi İnönü Stadyumu’nun korunması için hukuka başvurmaktan başka yol kalmamaktadır.

Sağlıklı, nitelikli spor sahaları ve sportif başarı dileklerimizle…


13 Temmuz 2008 Pazar

Fulya Projesi


Ata Mirası toprağımızın üstünde yükselmekte olan, adeta "kanayan bir yara"ya dönmüş görünümdeki Fulya Projemiz hakkında bir inceleme ve derleme dosyasıdır.

İndirmek için

http://www.sonbarikatbesiktas.com/fulya-projesi-incelemesi/

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Şampiyon Beşiktaş


Minik Takımımız, Karasu'da yapılan final maçında rakibi Samsunspor'u 6-1 yenerek,Türkiye Şampiyonu oldu. Gollerimizde imzalar: Fevzican Bozkuş (2), Muhammet Demirci (2), Ufuk Er ve Koray Avcı.

Aşağıda parıldayan bu ışıkların sönmemesi dileğimiz, temennimiz. Sadece birer temenni olarak kalmamaları için, Beşiktaş taraftarları olarak elimizden geleni her zaman yapacağız.

Özkaynak, Beşiktaş'ın en güzel kıyafetidir.

Teşekkürler Kartallar...

Beşiktaş Şeref Bey Stadı: Mücadelemizin Takipçisiyiz...


Stadımızın adının BJK İnönü Stadı yerine Beşiktaş Şeref Bey Stadı olarak değiştirilmesi için 12 Haziran 2008 tarihinde başlatılan imza kampanyasını Şeref Bey Stadı’ndan Şeref Bey adının söküldüğü tarihe denk gelen 16 Temmuz günü sonlandırıyoruz.

-Hiçbir zaman ödenemeyeceğini bildiğimiz bir vefa borcumuz olduğu için...

-Kulübümüzün Şeref’in Kulübü, futbol takımımızın da Şeref’in Çocukları olarak anıldığı bir tarihimiz olduğu için...

-Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne canı pahasına bir stat kazandırarak şehit olmuş Şeref Bey için...

-Beşiktaş’ın stadına Şeref Bey denilmesini bir hak olarak gördüğümüz için...

-Beşiktaş’a ait isimlerin, alanların yani değerlerin satış konusu yapılmasını şanlı tarihimize karşı bir ihanet olarak gördüğümüz için...

- Şeref Bey’in adının, geçmişteki fetret devrinin haksız ve çirkin yaptırımlarına maruz bırakılmasına, geçmişin siyasi çekişme ve ihtiraslarına kurban edilmiş olmasına rıza göstermediğimiz için...


Beşiktaş Şeref Bey Stadı dedik.


Bu süreç içerisinde imzaları ile destek vermiş olan tüm Beşiktaş’lılara teşekkür ederiz.

http://www.sonbarikatbesiktas.com/imza-kampanyasi/

10 Temmuz 2008 Perşembe

Şükrü Mustafa Gülesin


14 Eylül 1922 de İstanbul’da doğan efsanelerimizden Şükrü Mustafa Gülesin, Türk futbolunun yetiştirdiği en önemli yıldızlardan biridir. Spora, atletizm ve yüzme dallarında 14 yaşında başladı. Daha sonra dönemin popüler oyunu futbola merak saldı. Ve Kınalıada’da kalecilik yaparak futbola adım attı. Çok geçmemişti ki gol atma becerisi de göze batınca golcü olarak oyun tutmaya başladı.

İstanbul Erkek Lisesi'nde okurken de futbol yeteneği göze batan bir genç delikanlıydı. Beyoğluspor çok geçmeden bu yetenekli genci fark ediyor ve takıma dâhil ediyordu.

Bir müddet Beyoğluspor’da top koşturan Şükrü Gülesin’e kulübümüz Beşiktaş Jimnastik Kulübü talip oluyordu. 1940-1941 sezonunda Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne transfer olan Şükrü için “efsane” olma süreci böylece başlıyordu.

Kulübümüz sporcusu olarak 1 sezon ara verdiği 10 yıllık süreçte, tarihe kornerden attığı 39 golle geçen Şükrü Gülesin, üstün bir futbol yeteneğine sahipti. Efsane kaptan Baba Hakkı ile top koşturma onuruna erişmiş nadir sporcularımızdan olan Şükrü Gülesin, bu kornerden gol atma yeteneği yüzünden Hakkı Kaptanın gazabına da uğrayacaktı. Unutulmaz anılardan olan ve anlatıla gelen olay şöyledir;

Bahse konu maçta Kara Kartallar bir korner atışı kazanır. Doğal olarak Şükrü geçer korneri kullanmak için topun başına… Hakkı Kaptan, “kornerden topu bana at” dercesine elini kaldırıp yer gösterir işaret parmağıyla. Gelişine yazılacaktır Baba. Şükrü her zamanki gibi kaleye atar topu… Ve futbol yaşamında attığı 39 korner golünden birine daha imza atar. Sevinmek için arkadaşlarına koşacakken, bir bakar ki Baba Hakkı tüm hışmıyla Şükrü’ye doğru koşmaktadır. Pabucun pahalı olduğunu fark eden Şükrü var gücüyle kaçmaya başlar… Şükrü önde, Hakkı Kaptan arkada turlamaktadırlar sahayı… Hakkı Kaptan hem koşup hem arkadan bağırmaktadır; “Şükrüüüüüü !!! Neden bana atmadın oğlum! Kaçma gel, dövmeyeceğim oğlum, öpeceğim.”

1944/1945 yılında bir sezon oynadığı MKE Ankaragücü dışında, 10 yıl boyunca Beşiktaş'ta hep başarılı dönemlerin takımlarında kayıtlıydı adı. Bu 10 yıllık periyoda, 3 Millî Küme, 6 İstanbul Ligi, 2 İstanbul Kupası, 2 Başbakanlık Kupası şampiyonluğu yaşadı. Derbilerde Galatasaray'a 13 gol, Fenerbahçe'ye ise 9 gol atma başarısını gösterdi.

Beşiktaş formasıyla oynadığı 281 maçta 39’u köşe atışlarından olmak üzere 226 gol attı.

Bu yetenek ülke sınırları dışından da fark edilmişti. 1950'de İtalya takımı Palermo Şükrü Gülesin’e talip oluyor ve transferini gerçekleştiriyordu. Efsane Sporcumuz İtalya da da büyük sükse yapıyor ve bu Avrupa’nın en zorlu liginde gelmiş geçmiş en iyi ve yetenekli yabancılar listesine adını yazdırıyordu.

1951-52 sezonunda Lazio'ya, ertesi yıl da tekrar Palermo'ya transfer oluyordu. İtalya Ligi'nde oynadığı 3 sezonda 79 maç oynayan ve 36 gol atan Şükrü Mustafa Gülesin, hala Palermo taraftar sitelerinde tarih sayfalarında unutulmazlar arasında anılmaktadır. (Bkz. Ekli linkte Gulesin Sukru yazan kısım à http://www.cuorerosanero.com/Personaggi.htm)

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Alpersiz İlk Sene...

Geçen sene Temmuz'un başlaması ile nerden bilebilirdik ki kara haberler peşi sıra gelecek.

Ruhu şad olsun...

6 Temmuz 2008 Pazar

Beşiktaş Sen Bizim Ahlakımızsın


İnsan,söyle bir adım geriye attığında resmi daha boyutlu görüyor. Beşiktaş’ın iki kaptanı, birbirlerine böylesine bir öfke biriktirerek mi bunca zamandır ilk on bir oldular? Bu takımın içinde Beşiktaşlı olma gururu, O’nun yükleyeceği hiçbir değer bunca yıldır bırakın oyuncularımızı, kaptanlarımız tarafından dahi içselleştirilememiş ise… Eşelesen daha neler çıkacak kim bilir… Hani yarattığın ahlak? O suçlu, bu suçludan öncesi var…Daha mühim olanı….

Şimdi olaya biçilen mahiyet resmi açıklama ile duyuruluyor;

Diyor ki; “…Beşiktaş ilkeleri doğrultusunda bizim için her şeyden önemli olan iyi ve örnek insan olmaktır. Futbolculuk bu kriterlerden sonra gelir. Bahsi geçen her iki oyuncuyu da süresiz kadro dışı bıraktık ve kendilerine daha sonra belirleyeceğimiz çok ağır para cezaları vereceğiz. Bu, aldığımız idari bir karardır. İlerleyen günlerde gereken uygulamaları yapacağımızı söylemek isterim.

Biz normal olana nasıl seviniyoruz düşünsenize bi; bütün takımın birbirine sarılmasını, kardeşlik, birlik-beraberlik atfedip bununla gururlanıyoruz, mutlu oluyoruz, seviniyoruz, bunu yazıyoruz satir aralarında…hatta başlığı açılır oluyor..Normal olan bir şey bizde bu hissiyatı uyandırıyor ise, o karenin bir gerçeklik ifade ettiğine nasıl inanalım şimdi?

Bu yüzdendir ki ‘Beşiktaşlılık ilke ve duruşu’ mikrofon önünde sadece bir ezber olarak kalıyor. Yangın yerinde sigara içmektir bu, su taşımak değil. O ana kadar ki birikimi göremiyor, eksik olanın ne olduğunu tespit edemiyor isen, kıssadan hisse çıkartamıyor iseniz, Beşiktaş’ın şerefi futbolcuya kesilen para cezası ile takas edilemez.

Artik kafanıza dank etsin! Kendiniz içselleştirip, yaşatamadığınız Beşiktaşlılık ilke ve durusunu, O’nun ahlakını, siz allem-i cihan olsanız dahi bu camiaya tesis edemezsiniz.

Olay, sadece bugünün sorunu değil; bu olay sadece bir cerahat… Beşiktaş’ın bağışıklık sistemini yok ettiniz siz. İçerde, çok daha derinde bir ateş var, iltihap var. Hastalığın reçetesi ne süresiz kadro dışı kalmalarıdır, ne de maddi yaptırımlardır. Bugün bu, yarın başkaları… O eve önce günesin girmesi lazım; Şeref’in, Hakki’nın, geleneğinin ahlakinin hakim olması lazım o evde.

*‘Beşiktaş, sen bizim ahlakımızsın!’ diyebilmek lazım önce.

4 Temmuz 2008 Cuma

Barış Akarsu....


Hastane önünde nöbete durmuştuk oysa ki, kilometrelerece ötesinde milyonlar umutla bekliyordu, çıkıp "Beyaz" demesini hayal ediyorduk... 1 yıl olmuş, zaman akıp gidiyormuş, kötü haberleri almaya başladığımız ayın ilk gideniydi Barış'ımız. Ruhu şad olsun.

İsterdim yeniden doğmak yada hepten yok olmak
İsterdim daha iyi olmak bir melek gibi
Kanat açıp dağlara uçmak
Birileri buna izin vermedi
Buralarda yaşamak izne tabi

3 Temmuz 2008 Perşembe

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Barikat Kardeşliği


“Çok eskiden, ta gençlik yıllarından bir eski hikayeyi anlatmak isterdim” diye başlıyordu şarkı.

Ağustosta bir akşam gibiydiniz; geç kalmış olabileceğimizin “acaba”sı sallanıp dururken tepemizde, varlığınızla, hatır sormayı karşısındakini yormayan bir biçimde yapma inceliğinizle, o kadim manifestonun başlangıç cümlesini hatırlattınız, kardeşliğin o benzersiz lehçesini.

“Ölsem de gam yemem denir” ya hani; insan bir diğerinde daim olur, yıllardır dillendirdiği şeylerin bir diğerinde vucut bulduğunu gördüğünde kendini daha bir kavi, daha bir iyi hisseder. Öylesine iyi gelen bir çoğalmışlık haliydi yaşadığım.

Çok zaman önceydi.“Her şeye rağmen insanlardan umutvar olmak” gerektiğini söylemişti şair. Zor yıllardı; her vesileyle sınandığımız, her türlü insani değerin tarümar edildiği, kalıcı olanı, süreklilik hattında duranı mumla aradığımız kıtkıran yıllarıydı. Türkiyenin H Bloklarında kalıyorduk; aynı ateşe iz düşürdüğümüz kardeşlerimin tümü diğer tarafta kalmıştı. Karar mekanizması bulunduğum blokta toplanmıştı ve önemli, hayati bir kararı onların yokluğunda almak gerekiyordu. Bu dünyada, aldığın bir karar nedeniyle, sevdiklerinin senden önce ölebileceğini bilmekten daha ağır bir zul yoktur. Konunun gündeme gelmesinin üzerinden üç gün geçmemişti ki, sol göğsümde bir yumru çıktı ve hızla büyüdü. Sonra haberleştik bizimkilerle, karar bana ait olmaktan çıkıp kollektif bir niteliğe büründü. Göğsümdeki yumru zamanla küçüldü; aylar sonra hastaneye götürdüklerinde, askeri doktorun söyledikleri hala aklımda: “geçmiş olsun, kötü huylu bir tümör olsaydı, fazla bir şansınız olmazdı zaten!”

Şanslıydım ve görünen o ki, yine şanslıyım! Ne tuhaf, ölümüm kanserden olmayacak, ama zamanında hastaneye götürülmedikleri için kanserden ölen çok arkadaşım oldu .Çok fazla ölüm gördük, çok fazla zulüm. Bizi sarsan arkadaş ölümleri, paolo condor - makronisos kırması işkenceler değildi; onlara bir şekilde hazırdık zaten. Beni/bizi sarsan, derinden etkileyen şey yabancılaşmaydı. Evet, “körler görmese de yıldızlar vardır”, ama bengi yıldızı bulmak için yola çıkmış “çocuklar”ı en çok etkileyen şey, yanında yöresinde içtenliğin kaybolmuş olmasıdır. Çıktık ve gördük, dışarısı içeriden kötüydü. Bir diğerinin acısına, derdine yabancılaşmış, salt kendisiyle ilgili bireylerden oluşan bir toplum yaratılmıştı. Başarının her şey ve her türden iktidarın, çıkar ilişkilerinin tayin edici olduğu ve dünden farklı olarak hiçbir biçimde ayıplanmadığı bir gündelik hayat dayatılmıştı insanlara.

Yalnızlaştırma ve takdir gören bencillik! “İnsan, insanın kurdudur” felsefesinin icra edildiği en özgün pratiklerden biri sergilendi 80 sonrasında. Yükselebilmek, daha iyi yaşamak adına yakın çalışma arkadaşlarını gözünü kırpmadan harcadı insanlar. Ve o meşum kavram, “öteki”; kürt savaşı vesilesiyle, alevi-sunni, ermeni sorunu vesilesiyle, kemalistlik ve siyasal islam karşıtlığı üzerinden, o kadar çok işlendi ki, bir varoluş hali olarak “taraftarlık” kavramının da başka aidiyet halleri gibi, ötekileştirme üzerinden yürütüldüğünün farkında olamadık. Her gün ve her vesileyle dikte edilen, o “bizim bizden başka dostumuz olmadığı” yalanı üzerinden karşıtlıklar, düşmanlıklar üretildi. İster siyaseten isterse taraftarlık düzeyinde olsun bizim gibi düşünmeyenin üzerine “öteki”nin hasmane gölgesi düştü. Mahalle girişlerinde patlamaya hazır olarak bekleyen şiddet, kendisine tribünlerde yer buldu. Kırdık, kırıldık ve fanatiklikle harmanlanmış endüstriyel futbol, kendisini, her bir büyük kulüp nezdinde bu düşmanlıktan hareketle bina etti; sorgulamayan, sadece başarısızlık durumunda sesini yükselten bir taraftar profili üretildi. Bir tek Beşiktaş taraftarı içinde bir grup bu oyunun farkına vardı, eski mahallelerin dokusunda var olan delikanlılık raconu ile devrimci romantizmi birleştirerek isyan bayrağını çekti. Halkın takımıydık çünkü, evvelimizde vardı bu ve ahirimizde de olabilmesi için şerefimizle oynamalı, hakkımızla kazanmalıydık.

Bugünlerde daha bir anlamlı durduğu için, adına“son barikat” dediğimiz bu “asi ruh”un evveli hiç birimizin yabancısı değil. Eminim her birimiz; çamura yatıp, ben olmazsam olmaz dediğinde, mahallenin varlıklı çocuğunu topuyla birlikte sokağın ortasında bir başına bırakmışızdır ve “fenerli antrenör”ün, tuttuğunuz takımı değiştirirseniz oynatırım tehditine okkalı bir kafa çakmışızdır.

Makinanın geriye sardığı zamanlar vardır ve öyle, her zaman kötü bir şey değildir geriye sarmak. Bazen ilerideki bir hedef harekete geçirir insanı, bazense dünün anılarında öne çıkanlar. Şahsında beşiktaşlı olmanın mütevaziliğini, iyi insanlığı cisimleştirmiş bir adam olan babama çokça şükran borçluyum sanırım, beşiktaşlı olmama vesile olduğu ve dolayısıyla bana sizleri tanıma onurunu bahşettiği için.

Topu dolandırmayacağım; evet, bizleri buluşturan değerin, zeminin adı Beşiktaş, ama kabul edelim ki kardeşlerim, barikat kardeşliği dediğimiz şey, bundan daha fazlasını içeriyor.

Belki erken bunu söylemek için, ama söylemeliyim: bizimkisi siyah-beyaz bir aşk hikayesi! “İyi günde.. kötü günde..” diye başlayan, kadim zamanlardan kalma bir yoldaşlık hikayesi!...

Levent Sergin

Sivas'93....Türküler Yanmaz....


Karasın Temmuz, can yakıyorsun...


BEYAZ BİR GEMİDİR ÖLÜM - BEHÇET AYSAN

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm.

siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm.